hesabın var mı? giriş yap

  • öldürülen 5.sınıf pavyon işletmecisi tefeci bir şerefsiz. çocuk ev ipoteği karşılığı borç para alıyor, tabi burada ipotek koydurmak yerine tapuyu devretmesi büyük hata, sonra borcunu ödemesine rağmen evi geri alamıyor, hatta babasını ve amcasını arayıp tehdit edip para istiyorlar. çocuk bunları birkaç defa uyarıyor, savcılığa suç duyurusunda bulunuyor, sonra çocuğun evine adam yollayıp annesini tehdit ediyorlar. sonuç bu. geberen şerefsize değil ama genç yaşında hayatı biten çocuğa üzüldüm.

    genel bilgilendirme : öldüren çocuğun akrabası yanımızda çalışıyor, bilgi buradan geldi.

    edit: ertuğrul'un halasının oğlu bizim forklift operatörümüz, sabah işe gelmeyince irtibata geçmişler bu olayı anlatmış. daha fazlasını bende bilmiyorum. mesajla daha fazla bilgi almak isteyenlere yardımcı olamayacağım.

  • bir kız çocuğunun hayatında ne kadar önemli olabileceğini gözümle gördüm. görmesem hadi len oradan derdim.

    ilayda'ya(7) ufak tefek çok hediye aldım bugüne kadar. sebepsiz yere. sadece canım istiyor diye aldım çoğunlukla.
    geçenlerde ablası ile oyun oynarken ablasından barbie bebeğini istedi. ablası da vermedi. tabii bu paylaşmama durumu beni rahatsız etti ve ablasına minik bir örnek ile sadece oyuncağını değil her şeyini herkesle paylaşması gerektiğini açıkladık falan neyse...
    sonra ilayda'nın barbie bebeğinin olmaması takıldı kafama.
    evet aç değil açıkta değil. ondan zor durumda olan binlerce çocuk var ama bir kız çocuğu için barbie bebek bi şeydir yahu yani bi şey işte, önemlidir.
    benim yoktu mesela. ha dert ettim mi? annemin dediğine göre hiç etmemişim.
    ama barbie'si olan arkadaşlarıma gıpta ettiğimi çok net hatırlıyorum. bunu net hatırlıyor olmam bana yetti zaten ertesi akşam ilayda'ya barbi bebek almak için...

    ufacık çocuk, babasının öldüğü gün 5 yaşında olan çocuk, o güne dair hemen hemen her detayı hatırlıyor...
    istiyorum ki çocukluğuna dair tek kötü anısı bu olsun...
    istiyorum ki gülerek hatırladığı şeyler daha çok, çok çok olsun.

    aldım hediyeyi. geldim eve. nasıl heyecanlıyım ama anlatamam. sanki daha önce onca hediye alan ben değilim gibi heyecanlıyım.
    sürpriz var dedim, verdim hediyeyi.

    ve işte o an...
    bugüne kadar aldığım hediyeleri ona verdiğimde bana hiç teşekkür etmeyen çocuk, barbie'yi görünce nasıl kocaman gülümsedi ve nasıl kocaman teşekkür etti, size anlatamam sevgili okur.
    annesi de ben de şok olduk.
    ilayda teşekkür etmişti.
    "oha çocuğa daha teşekkür etmeyi bile öğretmemişsiniz" diyenleriniz olacaktır.
    açıklayayım.
    ilayda babasını kaybettikten sonra içine kapandı.
    iletişimi çok zayıf.
    korkuyor. utanıyor. vs...
    daha önceki hediye verişlerimde yüzündeki müteşekkir ve mutlu ifadeyi görüyor olmam yetiyordu bana.
    en azından ahlakı, maneviyatı yerinde çocuğun diyordum.
    sadece bunu kelimelere dökemiyor diyordum.
    ama barbie bebek ile o zinciri de kırmış olduk.

    teşekkürler barbie...

    dipnot: bilen bilir... en büyük hayallerimden birisi, çok param olsun ve edebildiğim kadar çok çocuğu mutlu edeyim istiyorum. imkanım el verdikçe yapıyorum ilayda'dan başka çocuklara da. ama yetmiyor işte... o kadar çok muhtaç çocuk var ki

  • fırat tanış’ın anlamaız duyarına bile dönüp özür dileyen adamın seçmenine posta koyarken söylediği anlamsız şey, laf, boş lakırdı.

  • şunu hatırlatmakta fayda var;

    kürt kardeşlerine teşekkür eden rte idi. imamoğlu tüm vatandaşlara teşekkür etti. türk-kürt diye ayırmak sizin işiniz.

  • dün gece sinemada izleme fırsatım oldu. öncelikle söylemem gereken şey julie'in son derece bencil bir karakter olması. hayattan beklentiler belirli süreç ve şartlarda değişebilir, bunu julie'nin okuduğu bölümler arasında yaşadığı geçişler ve ulaştığı nihai sonuçta görebiliyoruz. buraya kadar sıkıntı yok ama birlikte olduğu insanlara karşı son derece bencil bir yaklaşım sergilemesi beni açmadı. filmin ilk bölümü bir woody allen filmi açılışı gibiydi, bu yönü hoşuma gitti.

    --- spoiler ---
    kendime en yakın bulduğum karakter aksel'den devam edelim. aksel, julie'e daha birlikte oldukları gecenin sabahında, aralarındaki yaş farkından hayattan beklenti ve çizilecek rota farklarından bahsederek bu olayın hiç ilişkiye dönmemesi gerektiğini açık bir şekilde ifade etti. ancak julie bu tavra aşık oldu ve aksel ile birlikte yaşamaya başladı. entellektüel anlamda kendisinden daha üst bir konumda ifade edilen aksel'in beraberinde son derece cinsiyetçi bir çizgi roman karakterine hayat vermesi oldukça güzel bir tezat. nitekim aksel ile çeşitli ortamlarda, eğitim ve iş hayatı sebebiyle ezilmeye başlayan julie, nihayetinde kendisi ile benzer bir mesleğe sahip eivind ile aksel'i aldattı ancak bu ilişkisine devam etmesine engel olmadı. taki eivind ile tekrar karşılaşına kadar, aksel'in düzenli bir hayat arzusuna sahip olması çocuk beklentisi ve aralarındaki yaş farkını (hayattan beklenti) öne sürerek aksel'i terk etti. işte bu süreçte alınan tüm kararlar bencilceydi çünkü aksel daha ilişkiye başlamadan kaygılarını açık bir şekilde julie'e ifade etmişti?

    beni en çok etkileyen kısım artık ölüme hızlı adımlar ile ilerleyen kanser hastası aksel'in julie ile hastane bahçesinde yaptığı konuşmaydı: ''ben eserlerim ile yaşamak istemiyorum, evimde yaşamak istiyorum... seninle'' yine objeler üzerinden hayatı anlamlandırma diyalogları muhteşemdi. ancak ölüm bilinci karşısında her şeyin anlamını yitirmesi ve tek gerçeğin hayata devam edebilme arzusu olması son derece iç karartıcı.
    julie bencilliğini yine burada gösterdi ve her çocuk istediği zaman reddettiği aksel'e hamile olduğunu söyledi. aksel, yaşamının son dönemecinde olsa bile yine son derece ılımlı ve yapıcı bir yaklaşım sergiledi.
    julie her zaman bir kaçış arıyor gibi geldi bana hiçbir zaman bir işi tamamlamayıp bununla ilgili konuşulmasından da zerre haz etmeyen.

    son olarak eivind'in çöpte julie'nin kaleme aldığı bir metni bulup onu övmesi sonrası yaşanan diyalog son derece ilginçti. kendi çapında olumlu değerlendirmeler yapan eivind'e, julie'nin yaklaşımı hayatında en son hangi kitabı okudun? birden okumaya merak mı sardın? ve sen benim kişisel çöpümü nasıl karıştırsın minvalinde söylemler oldu. ve sonucunda eivind'in garsonluk yapmasına gönderme yaparak onu aşağıladı. benzer bir karşılaştırma için julie, aksel ile birlikteyken bir metin kaleme aldığında ilk iş aksel'e okutarak ondan onay aldıktan sonra çevresine gönderme yolunu seçmesiydi.
    işte burada julie'nin yaklaşımı iki yüzlülük içeriyor çünkü aksel'i entelektüel olarak üstün görürken aksel'in çevresini oluşturan benzer entelektüel seviyeye sahip arkadaşlarının kendisine hayat ve işi hakkında sorular sormasından son derece rahatsızdı. kitapçıda çalışırkan aksel tarafından bir kere bile eleştirilmeyen hatta her giriştiği işte desteklenen bir julie var karşımızda. ancak kendisinden aşağı gördüğü, yazısını okutmaya bile layık görmediği eivind'i icra ettiği meslek ve entellektüel seviyesi üzerinden kolaysa yargılayıp eleştirebiliyor.
    --- spoiler ---

    nihayetinde fotoğraf sanatçısı olan julie'nin hayatında ne kendisine fazlasıyla değer veren o onunla bir gelecek planlayan entellektüel aksel, ne de entellektüel anlamda kendini geliştirememiş bir garson olan eivind vardır. tabi burada asıl öznemiz julie ama ben yukarıda ifade ettiğim üzere onun yaşadığı dönüşüm ve vardığı yerden çok bu süreç boyunca insanlara yaklaşımına takıldım.

    7/10

  • uzaylılarla dostluk kurmanın en güzel yolunun halay olduğunu gençliğe anlatan nadide kitap;

    görsel

    yalnız en alttaki promise ve visit'e takıldım, yüksek ihtimalle halaydan sonra şöyle bir diyalog yaşanmış da onu aktarmaya çalışıyorlar;

    -yeğenim bunu saymıyoruz, söz ver bir daha ziyaret edeceksiniz bizi ve köyümüzü.
    -ne demek hüseyin abi, ne demek.. yeminle her yaz tatili burdayız artık.. diley diley yamaney dililili (zılgıt)

  • brezilyali - turkiye'de ingilizceyi nasil boyle ogrendiniz?
    tr - universitelerde* ingilizce okutulur dersler. bazi liselerde de oyledir.
    brezilyali - anlamadim, neden ingilizce? ha misyoner okulu gibi mi?
    tr - hayir devletin resmi okullarinda
    brezilyali - ama nasil olur, nedenkine? turkiye hicbir zaman somurge olmadi ki?
    tr - ee sey...
    brezilyali - ben yok anlamak. nicin ingilizce universite olsun ki? siz aranizda ingilizce mi konusuyorsunuz?
    tr - ee sey...
    brezilyali - hadi hindistan olsa anlarim. ingiliz somurgesiydi. ha bir de lise diyorsun. ciddi ciddi dersleri ingilizce mi okudunuz simdi?
    tr - eee eyter beaa ingilizin amerikalinin kopegiz tamam mi? ondan ingilizce okuyoruz. catongggg!!! hem birgun herkes turk olacak!