hesabın var mı? giriş yap

  • direksiyon sınavlarında komisyon başkanlığı ve üyeliği görevlerinde bulunuyorum. bu görevler esnasında gördüğüm ise kadın sürücü adaylarının çoğunluğunun ciddi anlamda beceriden yoksun,inatçı,telaşlı oldukları ve her durumda haklı olduklarına inanmalarıdır. kadın sürücü adayı düz yolda durduk yere kaldırıma sürüyor, son anda direksiyonu çevirip frene basıyorum ve adaya kaldığını söylüyorum
    ;kadının cevabı ise’’ aaa ne oldu ya naptım ki ben?’’ kadın sürücüye hatasını kabul ettirmek deveye hendek atlatmak gibi bir şey. bu kazada da prensesimize çok geçmiş olsun diyorum. üzülmesin bir dahakine tamamen ezer.
    tanım: dikkatsiz bir sürücüdür.

  • tam adı william avery "billy" bishop olan kanadalı 1. dünya savaşı ünlü savaş pilotu. kendisi kanada'da bir savaş kahramanıdır hatta toronto'daki havaalanına ismi verilmiştir.
    bu kadar büyük bir savaş kahramanı olmasının nedeni ise, 1. dünya savaşı batı cephesinde, müttefiklerin en çok uçak düşüren 2. pilotu, savaşın ise en çok uçak düşüren 3. pilotu olmasıdır.
    1. si zaten red baron (manfred von richthofen) 80 uçak, 2. ise fransız rene fonck 75 uçak ve 3. sırada billy bishop 72 uçak.

    bu kadar ünlü bir figür olan billy bishop'un çok ilginç bir olayı vardır. kısaca anlatmak gerekirse kendisi bir yalancıymış.

    bundan önce kısaca 1. dünya savaşındaki hava muharebelerinde kullanılan sistemi anlatmak isterim. genel olarak bir uçağı düşüren diğer pilot, üssüne döndüğünde düşürdüğü uçağı raporunda belirtir, ve bu uçağı düşürdüğü başkaları tarafından görülmüş ve onaylanmışsa hanesine 1 zafer kazandırmış olur. o zamanlar özellikle havacılık ve hava savaşları çok romantik ve yeni olduğu için, hem de ülkelerin bu tür kahramanlara ihtiyaçları olduğu için bu zafer kazanma olayı savaş boyunca çok popüler olmuştur.
    uçağı düşüren pilot eğer yapabilirse düşen uçağın yanına gider, kesin kanıt bulur, veya yanında uçan diğer arkadaşları onaylar, hiç olmadı yerdeki birliklerden teyid alırlarmış. tabii ki zaman zaman düşürdükleri uçağı kimse görmez bu yüzden hanesine zafer yazılmazmış (bazen de yazılabiliyormuş !)
    alman ve fransız birliklerinin aksine, britanyalı birliklerdeki pilotlar bazen düşürdükleri uçaların zaferlerini paylaşırmış. yani düşen uçak sayısı 1 iken, bazen 3 pilot birden zafer kazanmış sayılırmış.

    billy bishop ise gerçekten iyi bir pilotmuş. özellikle ilk uçtuğu zamanlarda kendisini iyi bir pilot olarak kabul ettirmiş. ancak daha sonraları zafer sevdası ve madalya hırsı yüzünden genellikle çok sık ve tek başına seferlere çıkmaya başlamış ve bu seferlerde zaferlerini çok hızlı bir şekilde arttırmaya başlamış. buraya kadar sorun yok, ama victoria cross (en yüksek mertebeli madalya) kazandığı çatışma sonrası çok büyük şüphe çekmeye başlamış. tek başına bir alman havaalanına saldırıp 3-4 uçağı düşürdüğünü söylemiş ve madalyayı kazanmıştır. üssüne döndüğünde uçağı yaralanmış, makineli tüfekleri ise sökülmüş bulunmuş. bunun nedeni olarak çok yara aldğı için söküp atmak zorunda kaldığını söylemiştir. uçağında yapılan incelemede ise mermi deliklerinin çok ilginç olduğu ve sanki çok yakından atıldığı düşünülmüştür.
    yıllar sonraki araştırmalara göre bishop böyle bir saldırı hiç gerçekleştirmemiş, uçağını boş bir araziye indirip, makinalı tüfekleri sökerek uçağına kendisi güvenli bir biçimde ateş edip tekrar üssüne dönmüştür.
    kazandığı zaferlerin yarısından fazlası tek başına çıktığı devriyelerden ve görgü tanıkları olmadan kazandığı zaferlerden oluşmaktadır.

    halen kanada'nın ulusal kahramanlarından birisi olmasına ve kanada bu iddiaları reddetmesine rağmen, birçok tarihçi ve araştırmacıya göre çok iyi pilot olmasına rağmen bir sahtekar olduğu sonucuna varılmıştır.

  • o gün öğle yemeğinde tas kebap, pilav ve kadayıf vardır.yemekhaneye yemek için gelen nöbetçi astsubay, acemi kısa dönem askerlerin masasına oturur.

    - nabıyonuz gençler afiyet olsun
    - saolun komutanım.
    - bakın ne güzel yemek çıkarıyoz size.bunları dışarda yesen; pilav 2 milyon, tas kebabı en az 4 milyon, kadayıf da 2 milyon.bak dışarda yesen 8-10 milyon para vercen burda bedava
    - iyi de komutanım ben de dışarda 2 milyar maaş alıyodum, burda 35 milyon lira veriyonuz
    -..

  • aynı zamanda dünyanın en büyük bitkisi de olan, tek bir tohumdan oluşup 180 kilometrekareden fazla alana yayılan posidonia australis örneğidir. görsel

    kulağa bilim kurgu ürünü gibi geliyor: birbiri ile yakından ilişkili iki tür melezleşir, büyümesi ve genişlemesi durdurulamaz ve sonunda bir süper organizma oluşur.

    araştırmacılar, batı avustralya'nın shark körfezi'nde, tek bir melez bitkiden oluşan deniz çayırının 180 kilometreden fazla alana yayıldığını söylüyorlar. bu alan washington, d.c. büyüklüğünde bir alandır.

    iki yıl önce bilim adamları, poseidon şerit otunun (posidonia australis) 40 kromozomlu bir klonunu keşfettiler. tipik olarak 20 kromozomlu olan şerit otunun, kromozomlarının yarısının şerit otundan, diğer yarısının bilinmeyen bir türden geldiğini düşünüyorlar.

    incelenmekte olan 10 deniz otu çayırının biri dışında tamamında bu melez yapı görülmüştür bu da bilim adamlarının, kromozomların bilinmeyen kaynaktan gelen kısmının çayır otunun hayatta kalması için büyük bir avantaj sağladığını düşünmelerine neden olmaktadır.

    keşfedilen bu çayır otu, dünyanın en büyük mantarından (37 hektara yayılan ve 2.300 yaşındaki humongous fungus) yaklaşık 1.5 kat daha büyüktür.

    araştırma ekibi, klonun 4500 yıl önce ortaya çıktığından ve o zamandan beri yayıldığından şüpheleniyor. bu, onu en yaşlı ağaç (4.853 yaşındaki methuselah) kadar yaşlı olmasa da, dünyadaki en eski organizmaları arasına yerleştirdiğini belirtiyor.

    otun yayıldığı alan bugün 17 ila 30 santigrat derece arasında çeşitli ortalama sıcaklıklara sahiptir. deniz suyu ise bu alanda, yer yer iki katı tuzluluğa ulaşır. normalde bitkiler için oldukça stresli olacak bu koşulların, bilinmeyen kaynaktan gelen kromozomlar sayesinde aşıldığı düşünülmektedir.

    kaynak: science.org

  • kış için beş yüz liralık ceviz almıştır. ayrıca kutularca üçgen peynir, torbalarca bisküvi ve on iki tane bazlama. sümer kışa hazır, şimdi rasim düşünsün.

    inşallah içinden bozuk bir ceviz çıkmaz. yoksa, biliyorsunuz, hepsinin çöpe gitmesi gerek.

  • yurt ici ucus ise bu yolcular en saf duygularin insani da olabilir. eger oyleyse, bu durumdan yillarca millete ucak yuzu gostermemis olan thy'nin utanmasi gerekir. avrupa'da amerika'da insanlar inanilmaz kampanyalarla, komik fiyatlara o ucak senin bu ucak benim seyahat ederken bizim milletimizce daha 5-10 yil oncesine kadar ucaga binmek bi zenginlik gostergesiydi.

    * ilk kez ucaga binen, ucak ne zaman iner ne zaman kalkar bilmeyen amca inis esnasinda eger sizin kolunuza sarilip "indik mi evladim" diyorsa onun sirtini sivazlarken akliniza thy'nin gelmesi gerekir.
    * veya bi tarafi kalkik bi host/hostes "hanimefendi bir portakal suyu daha rica edebilir miyim?" diyene "tabi efendim" deyip, "kizim bi portakal suyu daha verecen mi hele?" diyene "amca portakal suyu yok" diye cevap verebiliyorsa o hosta/hostese ayari vermek de sizin insanlik vazifeniz haline gelebilir.
    * ya da yaninizdaki teyze ucaktan korkuyor olabilir. ucak kalkisa gecerken veya inerken tedirgin de olabilir. sizinle konusmak da isteyebilir. her halukarda 3-5 soruluk muhabbeti ondan esirgeyip, "olum kari geldi bana diyo ki evladim ben cok tirsiyorum gozumu kapayacam ucak inince soyle sen gozumu acayim diyo ben de 10 dakka gec soyledm ucagin kalktigini ahuhuhauhauaha" diyorsaniz bu ulkenin insaninin hakkini veremiyorsunuz demektir.

    ha ben bu ulkenin insaninin tamaminin asigi degilim. her turlu kazigi atanlar mi dersin, anana bacina tacize yeltenenler mi dersin, yok mu? var elbet. arkani doner donmez seni mihlamak icin firsat kollayan serefsizler de az degil bu ulkede. benim asik oldugum insan, su sikilmis dunyada bozulmadan kalmis, kalbi temiz guzel insandir arkadas. ucaga mi binmis, basimin tacidir o. kafami da sikse beynimi de sikse oyledir.

    not: yukaridaki 3 olay da gercek olaylardir.

  • benim degil de babamin.

    babam amasya'da lise ogrencisiyken tüm kentte bilinen hem görme hem de zihinsell engelli biri varmis. ismi kör abid'miş. babam firlama ama merhametli de bir cocuk. tüm arkadaslari bu zavalliyla dalga gecse de o kiyamaz, tum gun bir saga sola yurudugu cami sacaginin altinda yanindan gecerken urkmesin diye sevimli bir tonda "abiddd" diye seslenir, ayni sekilde "yaşarr" diye karsilik alirmis. aralarindaki bu "abiddd" ve "yaşarr" seslenmesi cok uzun sure devam etmis. abid genelde baska kelime de konusmazmis zaten. en azindan babam hic duymamis. bakkaldan bir sey alip verdiginde de cebine para koyarken de seslendiginde de duyup duyabilecegi yalnizca, belki bir cocuk tonlamasiyla soylenen "yasarr" kelimesi olurmus.

    sonra babam ytü kimya'yi kazanmis, okuyamamis. o sirada amcam guya almanya'da insaat muhendisligi okudugu icin (tabii yalan okuma mokuma yok) orayi birakmis. "cabuk biter ogretmen cikarim" diye gazi beden egitimi ogretmenligine (o zaman ismi farkli olabilir) kaydini yaptirmis. e ankara istanbul'a gore ucuz. calismaya da baslamis tabii. bir yandan ogrenci hareketleri vs. icinde hem de gazi'de bir solcu olarak. tabii o sirada 12 eylul falan henuz yok ama yakaladiklarini iskenceye aliyorlar. babam da bu tezgahtan gecmis tabii.

    burada ara veriyorum. 1999 depreminde bu iskence tutanaklarini ve saglik raporu vs.'yi buldum. yikildi yikilacak gibi duran evin icinde, ben ve ablamdan ozenle saklanip bir dolaba konmus evraklarda babamin ugradigi iskenceler yaziyordu. ben bunlari burada tekrar edemem. o kadar agir seyler. cok agir.

    tabii hepsinin bir sonu var, salmislar. sac sakali gectim agiz burun birbirine girmis, ust bas perisan, babasi yok, para gondereni yok zar zor kendisini amasya'ya atmis. yurumekte de zorlaniyor. hayatinin gectigi amasya'da taniyabilen cikmiyor. bir sopa bulup ondan destek alarak zar zor yuruye yuruye sehir merkezine gelmis. bir bakmis abid. yillar abid'e de acimamis tabii. babam yine de eski bir aliskanlik olarak, bir selamdan bile once, "abidd" diye senlenmis bir cevap alamayacagini umarak.

    oysa abid cevaplamis. hic sevimli olmayan bunun aksine korkan bir cocuksulukla "yaşarr?". "yaşar sana ne yaptilar?"

    babam bunu hala gozleri dolmadan anlatamaz.

    aksam aksam aklima geldi.

    bir zamanlar amasya'da yasayan "kör abid" isminde biri vardi ve hiç yaşamamış gibi ölüp gitti. oysa iyi biriydi ve bence yaşadığının bilinmesini hakederdi.

    abid yaşadı bunu bilin olur mu? sonra unutacak olsaniz da kisa bir anligina bilin. gariban abid hiç yaşamamış gibi olmasın zira o gormeyen gozleri ve ermeyen (belki de cok eren, kim bilir?) akliyla tanidigi bir arkadasini yillar sonra hatirlayip, sesinden ve kan ve ter kokusundan taniyacak kadar vefali biriydi.