hesabın var mı? giriş yap

  • olma ihtimali çok düşüktür.

    1* çin markalarının nio hariç marka değeri çok düşük. marka değeri yaratması on yıllar alan bir süreç, dolayısıyla üst segment'de yüz yıllık avrupa markalarıyla rekabet etmeleri kısa vadede imkansız.

    2* çinli üreticiler zarar ederek avrupa ve abd pazarlarına girip alt segmentteki markaları öldürmeye çalışabilir. ancak renault, citroen, fiat, gibi markalar yüzbinlerce avrupalının ekmek kapısı ve hükümetler böyle bir darbeyi istemeyeceklerdir. şu anda bütün ab ülkeleri kendilerini bu dalgadan korumak için kanunlar hazırlıyorlar bu da çinli üreticilerin pazara girişini zorlayacak.

    3* çin'in bu konudaki misilleme tehditi çok inandırıcı değil. çin'in iç tüketimi hala beklenen büyümeyi gerçekleştiremiyor, çin'den ihracatı çıkarırsanız çin tam bir çöp. avrupa ve abd ile ikmal zinciri ilişkisini kesen bir çin 70'lerdeki mao dönemine doğru bir yola çıkar.

    4* aslında çin markaları için inovatif anlamda dünyayla rekabet edebilecekleri bir kapı vardı, ancak çkp'nin teknolojiyi karşısına alan ve inovasyonu engelleyen tutumu bunun kapanmasına sebep oluyor.

    büyük ihtimalle ab, abd, japonya ve hali hazırda kendi pazarları dışındaki pazarlarda bunu gerçekleştirebilirler. bu da dünya otomobil pazarının yaklaşık %25'i ediyor.

  • unutamadıklarım no:5

    yıl 1998, lise 3'teyim. para biriktirmişim ve playstation alacağım. normalde anadolu çocuğuyuz ama sırf playstation almak için istanbul'a gelmişim. doğubank'a nasıl gideceğim ezberimde. galata köprüsünde yürüyorum. boyacının biri "birader bir bakar mısın" dedi. azıcık istanbul tecrübesi olan birisi boyacıların frekansından gelecek tüm yayınları filtrelemesi ve reddetmesi gerektiğini bilir ama dedim ya, anadolu çocuğuyuz, safız.

    - efendim?
    + ayakkabın çok kirli, gel bi tozunu alayım.
    - yok istemem.
    + ya gel, benden, ikramım.

    tabi tozunu almaz sadece, azıcık da boya sürer. işlem esnasında da hapisten yeni çıktığını, adam bıçaklayıp öldürdüğünü falan anlatıp beni korkutur. ne kadar verdiğimi net hatırlamıyorum ama şöyle söyleyeyim, ayakkabı boyamak 10 tl ise ben 100 tl vermişimdir bu eşkiyaya. her mal gibi beni tartaklamadığı için bir de teşekkür edip yoluma devam ederken ikinci bir boyacı "kardeş bir baksana" diye seslendi. ve arkadan o muhteşem bağırış geldi: "ahmeeet, bırak bırak ben aldım!".

  • 77 bölüm olmuş. bir sürü entry girilmiş. mecnun'un hırkasıyla ilgili bir detayı ilk defa fark ettim geçen gün. hırkanın düğmeleri solda. yani, kadın reyonundan alınmış. bu da böyle gereksiz bir bilgi, işte.

  • hakimin hakkaniyet anlayışı bugünün türkiye koşulları ile ne kadar da uyumlu. henüz keşfedilememiş olmalı, yoksa bu potansiyelle hızla yükselmesi lazımdı!

    "beni mesai saatlerinde uyarın" sözünü saygısızlık olarak algılamış hanımefendi. kendisi başkalarının tatil hakkına saygı göstermeyi bile düşünemiyor oysa. makam sahibi olunca zannediyorlar ki herkes karşılarında köpeklenmek zorunda...

    adalet komisyonu da hakime hanıma dönüp: "görev yeri dışında kimsenin amiri falan değilsiniz, memurun mesai saati haricindeki bu cevabı da disiplin hükümleri kapsamında değerlendirilemez." demek yerine gariban memuru sürgün etmeyi uygun görmüş. zalimler koalisyonu resmen!

    not: dikkat çekmek istiyorum ki katibin uyarıldığı konu "gerekçeli karar yazarken" yaptığı usul eksikliği. peki mahkeme kararının gerekçesini yazmak kimin işi? tabi ki hakimin... yani aslında hakimin bizzat yapması gereken ancak yapmadığı bir iş yüzünden katibin başına iş açılıyor.

    meraklılar için edit: katip değilim. memur bile değilim. katip tanıdığım da yok.

  • 11 nba şampiyonluğu kazandırmış bir koça yazık oldu ama new york gibi her daim başarı beklenen bi şehirde james dolan gibi takım sahibi ile çalışılıyorsa kovulmaması şaşırtıcı olur. ayrıyetten carmelo gibi bi ruhsuz adamla başarılı olması da imkansızdı.haklı olarak eleştirilecek yönleri varken haksız bi şekilde eleştirildiği de oldu. bu şehirde devamlı başarı istendiğinden takım sahibi de her sene başı taraftarlara umut dağıtıp kombineleri olabildiğince satma hırsından 17 senede bu takım doğu konferansında 4 kez playoff görebilmiş. phil jackson bu makus talihi değiştirebilseydi, zen master değil buda ünvanı verilirdi. james dolan o ara ne trendse taraftara şirin görünmek adına hamle yapan şahsiyet. baktı pat riley miami başkanı olarak hem yeni yetme koçla takımın oyununa yön veriyor hem de kariyeri ve ikna gücü sayesinde yıldız oyuncuları miami'ye rahatlıkla getirtiyor diyip piyasada pat riley ayarında kim var derken aklına phil geldi ve yıllık 12 milyonu önüne koyup başkan yaptı. phil jackson'ın koçluk dışında kulüp yöneticiliği ilk kez yapmasından ötürü acemi hamleleri çok oldu. ilk senesinde iman shumpert ile j.r. smith'i yok pahasına cavs'a göndermesi bi de üstüne tim hardaway'i de atlanta'ya jerian grant karşılığında takas etmesi akıl alacak gibi değildi. bedavaya gittiler.koç tercihi olarak derek fisher hamlesi doğru olabilirdi, ne de olsa onca sene üçgen hücumunu jax'in yanında olduğundan öğrenmişti ama koçluk yeteneği düşük profilli çıktı. kurt rambis ise tam bir faciaydı. o da porzingis'i pota altında oynatmaya kalkıştı. derrick rose hamlesi nebkadar iyise bitmiş sakat joakim noah'a ve courtney lee'ye 4 senelik yüklü bi miktarda kontrat verince takımın ilerleyen senelerde sağlam takım kurma imkanını da ortadan kaldırdı. üçgen oyun sisteminine mızmızlanan porzingis'i medyanın önüne atarak adam etmeye çalışması ile melo'yu buyout edecek olması bardağı taşıran son hamleleri oldu ve kendisini kapının önünde buldu. son hamleleri bana göre doğruydu . melo gibi olduğu yerde sayan medya maymunu olmayı yeğleyen bir tipin yarardan çok zararı oluyordu. kendisi isterse takas oluyordu ama takas edilme imkanı olsa karşılığında iki vasat eleman alınabilir. porzingis'e lafım yok bu saatten sonra kim gelse buna laf geçiremez. ne de olsa phil jackson'ı kovdurmuş apoleti olacak. phil yıldızlarla çalışmış bir koç ve yıldız oyuncuların egosunu törpüleyebilen, onları kendi istediklerine ikna edebilen birisi olmasına rağmen burada oyuncularla olan ilişkilerinde başarılı olamadı. çalıştığı takımlarda arkasında duran sağlam gm'ler vardı. burada ise her şeyi yalnız başına yapmaya kalkıştı. şu da var takımların idaresi oyuncuların elinde olduğundan phil'in buna uyum sağlayıp yumuşak bi şekilde hareket etmesi gerekirdi. draft seçimleri de fena değildi. kazandırdığı oyuncular ny'a yararı epey olacaktır.maalesef koçluk ile yöneticiliğin nasıl bambaşka mecralar olduğunu az çok phil jackson yoluyla millet öğrenmiştir. keşke koç olarak ny'e gelseydi diyicem de james dolan'ın olduğu yerde başarı impossible.

  • "galatasaray, finansal fair play ile boğuşurken benim takımdan tazminat almam doğru olmazdı" açıklamasını yapan, son yıllarda türkiye'ye gelmiş en karakterli adamlardan biridir.

  • yıl olmuş 2015, halen osmanlıcılık hayaliyle ve arap hayranlığı ile yaşamaktan kat kat iyi olan eylem.

    edit: yılın 2015 olmasından hareketle ya ortada köy diye bir şey kalmadığını sanmış ya da kendince köy enstitülerinin 2015 yılı itibariyle işlevsiz kalacağını düşünerek birilerine çamur atmayı isteyen garip tiplerin olduğunu görmüş olduk. kafa sorgularken kendi kafasından bihaber olmak böyle bir şey olsa gerek.