hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • vito andolini’nin nasıl mafya imparatoru don vito corleone olduğunun hikâyesidir:

    --- spoiler ---

    romanda (ve filmde) vito çocukluğunda kan davası yüzünden sicilya’dan kaçar, bir gemiyle new york - amerika’ya gelir. şaşkın gümrük memuru’nun çocuğun geldiği yerin adını, soyadı sanmasıyla vito corleone olur. abbandando soyadlı bir ailenin yanında (evlâtlık) yaşamaya başlar. aileden yaşıtı olan genco ile çok iyi arkadaş olur.

    daha sonra erken yaşta evlenir. kendi hâlinde, dürüst, fakir ve mülâyim bir aile babasıdır artık. karısı, ve bebek yaşta çocuklarından mürekkep ailesini geçindirmek en büyük derdidir. ancak çalıştığı işten çıkarılınca hayatı da yavaş yavaş değişmeye başlar. bu süreçte peter clemenza ve salvatore tessio ile tanışır. üçü de gençtir, fakirdir, biraz da serseridirler. yalnız vito onlardan daha akıllı ve mantıklı birisidir.

    “parasızlık + ağlayan bebek sesi = çaresizlik” denklemi vito ve arkadaşlarını yoldan çıkarır, ve para kazanmak için beraber hırsızlık yapmaya başlarlar. ancak mahallenin kabadayısı olan (filmde fötr şapkalı olan) don fanucci onların ne yaptığından haberdardır. hırsızlıktan kazandıkları paradan kendisine pay* ister.
    ancak vito, ailesine lâzım olan parayı fanucci'ye kaptırma niyetinde değildir. bir silâh bulur, kabadayıyı takip eder, tenhada kıstırır ve öldürür. ancak suçu işlerken çok dikkatlidir, arkadaşlarına dahi söylemez, tanık veya delil bırakmaz, dahası olay yerinde ve yakınlarında görünmemeye de özen gösterir.

    kabadayıyı öldürdüğünü aslında hiç kimse görmemiştir, ama nedense sanki herkes bilmektedir. vito corleone bir anda çok saygı duyulan bir adam hâline gelir. sonra bir sorunu olan insanlar hep vito'ya gelmeye başlar. vito önceleri insanların isteklerini kırmamak için aracı olmayı kabul eder, karşı taraflarla -ki çoğunlukla problemli insanlardır- nezaketen görüşür. ancak vito'nun fanucci’yi öldürdüğü dedikodusunu duyan en arıza insanlar bile, onun bir ricasını ikiletmez, derhâl yerine getirir.

    vito bir anda kendini öldürdüğü mahalle kabadayısının yerini almış bir şekilde bulur. yakın arkadaşları tessio ve clemenza başta olmak üzere önce çete tarzı bir yapılanmanın içinde yer alırlar. ancak diğer suç çetelerinden farklı olarak, sırtlarını dayadıkları italyan kökenli halkı asla ezmezler, bilâkis herkese her zaman karşılıksız yardım ederler. daha doğrusu bir karşılığı vardır: yardım ettikleri insanlar onlara karşı borçlu kalırlar, yeri ve zamanı gelirse de bu borçlarını öderler.

    bu dönemde (1920ler) vito, kardeşi saydığı genco abbandando ile zeytinyağı işine girer. italya’dan zeytinyağı ithal ederler. sıradan bir iş adamından farklı olarak, vito yeri gelince iş sorunlarını çözmekte mafya kimliğini kullanmaktan çekinmez. böylece kısa sürede zaten kârlı olan işini kolayca büyütür, kazancını katlar. zeytinyağı işinin yanında vito kaçak içki işine de girer. kanada’dan getirdiği içkileri meyhanelere satmaktadır, aynı zamanda bu meyhanelerin koruyuculuk işini de üstlenmeye başlamıştır.

    büyüyen işiyle beraber çetesinin de paralel bir şekilde büyümeye başladığı bir dönemdir bu. bu süreçte vito devlet görevlilerinin ve mevki sahibi insanların iş hayatındaki önemini fark eder; belediye, gümrük, adalet, polis v.b. kurumların her mevkiden çalışanları ve özellikle de politikacılar ile iyi ilişkiler kurmaktan da geri kalmaz.

    corleone mafyası yavaş yavaş şekillenmektedir. genco abbandando consiglieri’si, clemenza ve tessio da caporegime’leri olurken vito corleone de artık don corleone olmuştur. (don corleone’nin aynı zamanda clemenza veya tessio’ya bağlı olmayan sadece kendi koruması ve tetikçisi gibi bir niteliği bulunan, corleone’ye ölümüne sadık bir adamı da luca brasi’dir. kitapta ve filmde adı çok geçer)

    corleone, kendisiyle iş yapan veya yanında çalışanları her zaman memnun etmeye çalışır. böylece hem aile (mafya) içinde sağlıklı ve sadık bir yapı oluşur hem de dışarıda iyi ilişkiler kurulur. corleone bir yandan geleceğe de yatırım yapmaya başlar, çevresindeki zeki ve nitelikli görünen çocukları okutur, ailelerinin ihtiyaçlarını giderir.

    ilerleyen yıllarda (1940'larla beraber) genco’nun görevini corleone’lerin evlâtlığı tom hagen alır. tom irlandalı olduğu için corleonelerin italyanlar arsında irlandalı mafya olarak anılmasına da sebep olur. yine de bu durum corleonelerin şehrin beş büyük italyan mafya ailesi içinde anılmasına engel değildir. diğerleri, tattaglialar, barziniler, cuneolar, ve straccilerdir.

    bu arada vito corleone geçmişte ektiği tohumların meyvelerini almaya başlamıştır artık. süregelen sağlıklı yapılanma ve hatırlı çevrenin yanısıra destek verilen çocukların artık büyüyüp devlet içerisinde, yine corleone'lerin yardımlarıyla, geldikleri görevlerde aileye her konuda yardımcı olmaları güçlerine güç katar. diğer ailelerin önüne geçip yavaş yavaş tek büyük aile olma yolunda ilerlerler.

    tum bu süreç içinde bir diğer önemli noktada corleone'nin kendisini büyük yapan arkasındaki büyük insan desteğini (ailesi, arkadaşları, mahallelisi vs.) hiç bir zaman unutmaması, küstürmemesidir. zira corleone gücüne güvenip kimseyi keyfi yere ezen, çiğneyen, zarar veren bir zorba değildir. ayrıca uygunsuz bulduğu eroin ve kadın ticareti işlerine de girmekten imtinâ eder.

    evet zorba değildir, bilâkis en bi delikanlı kabadayılardandır, yalnız öte yandan işi gereği kendisine saygı duyulmasını ve makul tekliflerinin reddedilmemesini her zaman sağlamak zorundadır.

    zira don vito corleone olarak, sadece carmela'nın kocası, sonny, fredo, michael ve connie'nin babası değildir; çok daha büyük bir çevrenin maddî ve manevî babasıdır. godfather'dır.

    --- spoiler ---

  • annesi ilkokul mezunu olan bir yazar olarak söylüyorum ki, imkanları olmadığından zamanında okuyamadığı için 3 çocuğunu da üniversitelerde okutmuş ömrümden ömür versem hakkını ödeyemeyeceğim kişidir.

    anneliğin diplomayla yapılmadığını bilmeyenlerin beyanıdır.

  • şöyle birşeydir,
    10bin tl vardir bakarsin olm alinacak arabalar en az 12bin.. 15binin olur bu sefer begendigin arabalara bakarsin hep 17,5 18 falan.. 25bin civari bakarsin e biraz daha ver sifir bi araba al abi dersin. sıfır bi arac bakarsin 40-50 arasi bi kac yasinda bmw yada audiler gozune carpar.
    o parayi gozden cikartirsin bu sefede bi suv sevdasi başlar oraya kadar cikmissin ya artik bunun sifirini alip yillarca kullanmak istersin derken

    neyse metrobüs geldi hadi grsrz

    yıllar sonra gelen edit (2016): bu fiyatlar euro 2 lirayken yapılan hesaplardı tabi. şimdi bu fiyatlarda hayal!

    2020 editi: araba almayı ev alma seviyesine çıkartan yönetime ne kadar teşekkür etsek az!

  • güzel bir tecrübe kazanmış çocuktur, bir sonraki sınava bir gün önce okul binasını görmeyi, sınava vaktinden erken gelip geç kalma ve aksilik çıkma ihtimalini, evden çıkarken tekrar tekrar sınav için gerekli kimlik giriş kağıdı vs evrakları bakmayı sınav giriş belgesini defalarca okumayı ve öğretmenlerinin uyarılarını dikkate almayı öğrenecektir. malesef tecrübe ucuz bir yöntem değil. dünyanın sonu değil geçmiş olsun dediğim çocuktur.

    edit: dünden beri çok mesaj alıyorum, aile sorumsuzmuş ! yetiştirme yurdunda büyüyen çocuklarda bu sınava giriyor anne babası olmayan engelli olup çok ufak yaşta sorumluluk alan çocuk ve gençler var ajitasyona gerek yok.

    edit 2: sınava birdaha girme hakkı yokmuş, bu çocugun önünde üniversite ehliyet dil sınavı ales vs vs birçok sınav için önünde uzun yol var umarım o sınavlardan başarılı olur.

    edit 3: yolda giderken gaspa ugrarsa nolcak diye mesaj atanlar var, 1.6 milyon da bir ihtimal bile yaşanmadı öyle bir olay.

    edit 4: çocuğuma acıyanlar varmış, kınadığın başına gelmeden ölmezmişim vs vs mesaj atanlar var. tatil beldelerinde türk çocuklar sürekli ağlayıp yemeklerini anne babalarının elinden yerken, yabancı çocuklar uslu uslu ne kadar ufak olursa olsunlar kendi yemeklerini yiyor. burdan çıkarılacak sonuç bebeklikten itibaren sorumluluklar yaşına yeteneklerine uygun yüklenmeli.

    son edit: çocugu eleştirdiğim kınadığım dalga geçtiğim falan yok, insanlık hali unutmuş olabilir o gün şanssızlık yaşayabilir sınav umrunda olmayabilir bir sonraki sınavı dikkat etmesi gerektiğini üzülerek hayal kırıklığı ile öğrenmiş oldu. umarım bundan sonra şans ve başarı bu çocukla olur....

  • bi 2-3 senedir var bende de bu his. sarkazm yok.

    2-3 sene önceydi işte, yanımda başka bir kaç yıllık mühendis (makina), beraber kimi verilere bakıp bi özet çıkarıyoruz. klavye bende. neyse... işte hazırlarken zırt pırt santigrat derece demek gerekiyor, artı eksi tolerans demek gerekiyor, mikron demek gerekiyor. ben ilgili yere gelince alt 238, alt 241, alt 230 bam bam düşünmeden ilgili simgeleri koyuyorum. adam durdurdu beni nası yaptın nası nası diye.. dereceyi nası çıkardın.. dedim eööö işte beyle?? çok etkilendi. hiç bilmiyormuş öyle bir olay olduğunu. böyle arkasına falan yaslanıp oha yaa diye diye etkilendi yani öyle böyle değil. bana bi havalar geldi tabii. bını biliyon mu? ya bını? peki ya bını? diye diye şoktan şoka koşturdum elemanı. gide gide iyice havalara girdim, kontrolaltdel’i de gösterdim. onu biliyormuş gerçi ama dedi bunu çoğu kişi bilmez bak sen biliyosun tabii ki. dedim ne sandın.

    o gün bugündür it’ye ne zaman yeni bi eleman başlasa, ilk denk gelişte muhakkak bi “pardon bi bakabilir misiniz” diyip çekerim. hemen kontrolaltdel yapıp “yhaa şu uygulama çok kaynak tüketiyo ne bu” diye bi ayak sorusu sorarım “beni bilgisayardan anlamayan saftiriklerden sanma” mesajını vermek için. etkilenmezse “bi de word’de bi şey yazarken” -şıkı şıkı word açarım alt 300 500 bi şeyler yazarım hemen kaş altından yandan yandan keserek- “böyle bi ekran titriyo sankim” diye ölümcül silahımı saplarım.

    eşşek kadar insansın stajyer it’ciye bilgisayardan anlıyorum havası atmaktan ne anlıyorsun dersen.. böyle bir işin uzmanına “biz de biliriz olm bu işleri... heh heh heh... aferim” amcalığı yapmaktan delicesine bir haz alıyorum. yıldızın etrafına dyson küresi ören uzaylıyla tanışsam “ben de evin çatısına güneş paneli kaplattım yaa yeni” diye hava atarım.

  • biraz bilim biraz şarlatanlık.

    işin bilim kısmını uzun uzun anlatmaya gerek yok. nöro bilim zaten üzerinde bir çok bilim insanının çalıştığı, kayda değer buluşlara imza atmış bir dal.

    bunun pazarlama metotlarına uygulanmasını da normal buluyorum. lakin ortada ciddi bir sıkıntı var. o da verilerin yorumlanması.

    işin şarlatanlık kısmı da burada başlıyor.

    çünkü iş verilerin yorumlanmasına gelince subjektif bir hal alıyor. şöyle,

    nöro pazarlama testi için size bir tane video izletiyorlar ve bu videoyu izlerken kafanıza fmrı adı verilen bir cihaz takıyorlar. bu cihaz beynin ödül, zevk, endişe gibi belirli duygulardan sorumlu kısımlarını inceliyor ve kan akışının en fazla nerede olduğuna bağlı olarak reklamın hangi duyguyu harekete geçirdiğini ölçebiliyor.

    buraya kadar sıkıntı yok.

    fakat insan beyni çok komplike bir yapıya sahip. beynin herhangi bir bölümü sadece bir uyarıcıya tepki vermiyor. yani o anda reklamdaki bir ses, renk, hareket vs. beynin o bölümünü aktive etmiş olabilir.

    benzer sıkıntılar fmrı dışındaki diğer nöro pazarlama metotlarında ve hatta hepsi birlikte kullanılsa bile ortaya çıkabiliyor.

    iş bu noktada yine subjektif yoruma kalıyor.

    nöro pazarlama destekleyici bir araç olarak oldukça işlevsel olabilir. özellikle para derdi olmayan büyük markalar mutlaka kullanacaklardır ve kullanmaya devam edecektir fakat kesinlikle anlatıldığı gibi hedefi on ikiden vurmanızı sağlayacak bir şey değil.

    şarlatanlık dememin sebebi de budur. adete insanın düşüncelerini duygularını anlayan, beynini okuyan bir yöntem gibi sunulmakta. öyle bir durum kesinlikle yok.