hesabın var mı? giriş yap

  • kendisinin türkiye'nin en iyi oyuncusu olduğunu iddia eden kişinin şaka yaptığını düşünmek istiyorum. şaka maka güzel bir şaka.

  • telefonu sessize almayan hocayı suçlayan salakları gösteren başlıktir. bu amk telefonunu bu saatte aramaya hakkı olmayanlar için değil, acil ve hayati durumlar için seslide tutuyorum, saygısız denyolarin keyfi için değil.

    edit: kimisi de mesaj patrondan gelse ses edemezsiniz diye salak duyar kasmis embesiller de var. bir önceki çalıştığım üniversitede bölüm başkanının ısrarla darlamasindan mütevellit telefonu hiç açmamış, ertesi gün de "elimdeki telefon kişiseldir, senin telefonunu açmak zorunda değilim. resmi iletişim yolu e-posta'dir, çok istersen e-posta yollarrsiniz ben de sabah bakarım, aksi takdirde bana mobbing yaptığınız için şikâyette bulunacağım!" demisligim de varsdir.

    yani özetle kendi sindirilmiş embesil hayatlarinizdan yola cikarak duyar kasmaya kalkmayın. insanların istirahat hakkına tecavüz etmeye kimsenin hakkı yoktur.

  • normaldir. zenginler, refah seviyeleri yüksek. savaşı, terörü sadece hollywood filmlerinden bilirler. rüşveti, torpilli bilmezler. tek dertleri lale tarlaları arasında ot çekip, yiyişmek olan gençlere küresel bir salgın, dünyanın sonu gibi gelir. oysa türk gencinin stresli, siyaset dolu, belirsiz, umutsuz, terör dolu, krizli, mültecili, pahalı ve zor hayatına, küresel bir salgın sadece heyecan ve panik yaşatır.

  • şeytan, atını mahmuzlamış giderken don kişot bağırdı;
    -“bir dakika bekle! sana son bir soru daha soracağım; ondan sonra ne cehenneme gidersen git!”
    şeytan, atının dizginlerini çekti;
    -“sor bakalım,” dedi alaycı bir sesle, “ama lafı uzatma işim acele...”
    -“ormanda savaş naraları atanlar senin adamların mıydı?”
    -“elbette… benim adamlarım çoktur!”
    -“iyi ama mağripliler gibi ‘allah, allah!’ diye bağırıyorlardı?”
    -“ne sandın ya!.. 'şeytan, şeytan!’ diye mi bağıracaklardı?
    bizim işimiz bu: "aldatmak, daima aldatmak!”
    (cervantes - don kişot)

    din ile aldatmak, allah ile aldatmak... en kahredici aldatma biçimidir. şeytan bile allah ile aldatanlardan daha temizdir... insanoğluna en büyük zararı allah ile aldatanlar verir. allah ile aldatanlar günümüzde şeytanı emekli etti... şeytan görevini bunlara devretti...

    debe edit: teşekkür ederim...

  • satrancın bence en önemli sorunsalıdır. dolayısıyla, duruma göre değişir diye bu konuyu kestirip atmak olmaz. öyleyse bu konuyu uzun uzadıya tartışalım.

    özet:
    iki taşın da değeri 3 puana denk kabul edilir. dolayısıyla üç aşağı beş yukarı denk güçte taşlardırlar. ancak bu denkliğe rağmen, iki taşın özellikleri birbirine tamamen tezat teşkil eder. dolayısıyla kimi konumlarda at filden, kimi konumlarda ise fil attan çok daha güçlü olabilir.

    basit özellikler:
    fil ata göre daha uzun menzillidir, bir hamlede tahtanın bir ucundan diğerine gidebilir, birinci yatayda durmasına rağmen rakip tahkimata baskı uygulayabilir. ayrıca bir fil, aynı anda rakibin hem şah hem vezir kanadını vurabilir. filin en büyük handikapı, ya sadece siyah ya da sadece beyaz karelerde hareket edebilmesidir.

    at ise kısa menzillidir, tahtanın bir ucundan diğerine varmaları zaman alır. dolayısıyla, etkili olabilmeleri için aksiyonun olduğu yere ve rakip hedeflere yakın olmaları gerekir.

    ilk sonuç:

    madem filin avantajı uzun menzilli olması, demek ki filler pek çok açık diyagonalin olduğu konumlarda etkili olurlar. bunun da ön koşulu, pek çok piyonun kırışılmış olması, özellikle merkezin açık (piyonlarla bloke edilmemiş) olmasıdır.

    at ise, mümkün olduğunca merkez karelerde, mümkünse rakp yarı sahada bulunduğu takdirde etkili olabilir. atın bu tarz iyi karelerde uzun süre bulunabilmesinin ve rakibi baskı altına alabilmesinin en önemli koşullarından biri, atın bir piyon tarafından destekleniyor olmasıdır. örneğin, sırf kenar piyonlarının arta kaldığı bir konum atın işine gelmez, at merkez karelerinde bulunmak istese bile, rakip taşlarca kovulur, iyi karelerde tutunamaz. halbuki bu tarz bir konum fillerin çok işine gelir. çünkü bir fili bir-iki kare geriye itseniz bile, etkinliğinden pek bir şey kaybetmeyecektir.

    dolayısıyla, bol piyonun olduğu konumlarda at, az piyonun olduğu konumlarda fil daha etkilidir. özellikle de merkezin açık mı kapalı mı olduğu bu taşların etkinliği üzerinde rol oynar. daha da kaba ifade edersek, oyunun başında at filden daha iyidir, oyun uzadıkça, taşlar ve piyonlar kırışıldıkça filin gücü artar, bir noktada fil attan daha güçlü hale gelir.

    iyi fil-kötü fil sorunsalı:

    satranç kurallarına göre, kendi taşlarımızı yiyemiyoruz, değil mi? farz edelim, beyaz karelerde hareket eden bir filimiz olsun. rakibimizin de pek çok beyaz karede sabitlenmiş piyonları olsun. bu piyonlar, her ne kadar filimizin etkinliğini kısıtlasalar da, er ya da geç, bu fil bu piyonların arkasına sarkabilir ve piyonları tek tek alabilir. dolayısıyla bu file "iyi fil" denir. ama mesela bizim piyonlarımız beyaz karelerde sabitlenmişse, bu sefer bu piyonlar hem bizim filimizi kısıtlar, hem de bazen filimizi etkinleştirmek için bir yol bulmak imkansız olur. bu file de "kötü fil" denir. istisnai durumlar hariç, iyi fil iyidir, güçlüdür, kötü fil ise kötüdür.

    genelde piyonlar birbirlerini bloke ettikleri için (bkz: piyon zinciri), bir tarafın piyonları ekseriyetle beyaz karelerdeyse, diğer tarafınkiler siyah karelerde bulunurlar. eğer her iki tarafın da beyaz karelerde hareket eden fili var ise, bu fillerden biri kötü, diğeri iyidir.

    benim tecrübelerime göre, iyi fil-kötü fil mücadelesinde kötü fili olan taraf, oyunu tutabilir. ama atın kötü bir fille mücadelesinde at neredeyse her zaman kazanır. bu tarz oyunlarda, genelde at, piyon tarafından korunan bir kareye yerleşir, ve kötü fil bu ata saldıramaz. (misal, piyonumuz d4'te, atımız e5'te, rakibin piyonları ve fili beyaz karelerde. e5, siyah bir kare olduğu için, fil ata hiçbir zaman saldıramaz. halbuki at filin gidebileceği 32 kareden 8'ini kontrol eder, çünkü siyah karedeki bir at beyaz kareleri kontrol eder.)

    fil çifti konusu:

    filin dezavantajı, sadece siyah ya da beyaz karelerde hareket etmesidir, demiştik. halbuki iki fil, 64 kareyi de kontrol edebilir. dolayısıyla fil çiftinin gücü, bir filin gücünün 2 ile çarpımından daha fazladır. iyi oyuncular fil çiftine çok önem verirler.

    özellikle açık konumlarda, fil çifti, at-fil ya da at-at tandemine karşı çok etkili olur ve oyunu kazanır. kapalı konumlarda ise konu biraz daha tartışmalıdır: kapalı konumlarda at-fil veya at-at fil çiftinden daha güçlüdürler. buna rağmen, atı olan taraf, girişimde bulunurken çok dikkatli davranmak zorundadır. genelde hücum edip oyunu kazanmaya çalışırken, oyunu az ya da çok açmak gerekir. eğer bu esnada işer çığırından çıkarsa, bu sefer rakibin fil çifti sahneye çıkıp rüzgarın yönünü değiştirebilir. dolayısıyla kimi oyuncular, kapalı konumlarda da fil çiftinin daha üstün olduğunu savunurlar. çünkü fil çiftinin potansiyeli, karşı tarafın pozitif planlar geliştirmesine mani olur.

    benim deneyimlerime göre: fil çifti, diğer şartların eşit ve rakibin herhangi bir dezavantajının olmadığı durumlarda yalnız başına oyunu kazanamaz. lakin, ikinci bir avantajımız daha varsa, bir dezavantajımız olsa bile fil çifti oyunu kazandırır. misal, fil çifti+alan avantajının, piyon formasyonumuz daha zayıf olmasına rağmen oyunu
    kazandırması pek muhtemeldir. halbuki normalde, tek avantajı olup 0 dezavantajı olmak, 2 avantaj 1 dezavantajdan daha makbuldür; gerçi bu biraz da zevk meselesi.

    oyunsonu:

    eğer bir oyunsonlarında fil-at mücadelesine sık rastlanır. eğer iki taştan biri belirgin şekilde kötü değilse, materyal eşit ve iki kanatta da piyonlar mevcutsa, fil, uzun menzili ile daha avantajlıdır. fil tarafının oyunu kazanıp kazanamayacağı, şahın rakip kampa girip giremeyeceğine bağlıdır. atı olan taraf, atını, şahını ve piyonlarını kullanarak, rakip şahı durdurabilirse, oyun berabere biter. atı olan tarafın kazanma şansı ise genelde yok denecek kadar azdır.

    ayrıca at, a veya h geçer piyonunu durdurma konusunda aşırı kötüdür.

    yazarlar ne diyor:

    jeremy silman'a göre, fil üçüncü yataydaki bir attan daha iyidir. dördüncü yataydaki bir at, file denktir. 5'inci yatayda artık at daha güçlüdür. 6. yataydaki bir at ise artık kale değerindedir. tabii atın bu konumlarda uzun süre tutunabildiğini farz ediyoruz. ben de jeremy silman'ın görüşlerine katılıyorum.

    ludek pachman'a göre, fil şu koşullardan biri gerçekleşirse attan daha güçlüdür:
    1. merkez açık ise
    2. filin hedefi olabilecek bir piyon mevcut ise

    yine ludek pachman der ki: eğer at-filin fil çiftine karşı mücadelesinde atımızı merkeze yerleştirebilirsek, bu at fil çiftini nötralize eder. yani diğer bir deyişle, bu şekilde bir mücadele ile at-fil tarafı bir beraberlik koparabilir, ama daha fazlası değil.

    iki yazar da, satranç camiasının en saygıdeğer yazarları arasında yer alırlar.

    atla file veya fillere karşı mücadele yöntemleri:

    her şeyden önce konumu kapalı tutun. atınıza iyi, kolayca kovalanamayacağı bir kare bulmaya çalışın. mümkünse bir iyi at-kötü fil durumu yaratmaya çalışın.

    fil ile ata karşı mücadele yöntemi:

    bu durumda en etkili ve kanıtanmış yöntem, ilk resmi dünya şampiyonu steinitz'in tavsiye ettiği yöntemdir: yavaş ama emin adımlarla, atı piyonlarınızda geriye sürün. asla ama asla, ata yerleşebileceği, atı kovamayacağınız bir kare vermeyin. örneğin rakibin atı d4'te, sizin piyonlarınız c4 d3 ve e4'te ise hata yapmışsınız demektir. sabırlı olun. en sonunda pasif ata karşı fil kazanır.

    ayrıca, oyunu açmaya çalışın, piyon kırışmaktan korkmayın, her piyon kırışması ile filin etkinliği artacaktır.

    bir diğer çok önemli nokta da, fil, tahtanın kenarındaki bir atı tek başına hapsedebilir. örneğin rakibin atı a4'te, sizin filiniz d4'te ise, at hareket edemez. rakibin atını bu şekilde hapsetmek oyunu genelde kazandırır. çünkü ya atı kazanırsınız, ya diğer kanatta hızlı bir hücum yaparsınız ve at yardıma gelemez, ya da rakip atını oradan kurtarmak için aşırı sayıda hamle yapmak zorunda kalır ve bu süreyi siz daha yararlı işler yapmak için kullanır ve oyunu bu şekilde kazanırsınız.

    fil çiftine karşı mücadele yöntemi:

    rakibin fillerinden bir tanesini at veya filinizle kırışmaya çalışın. ortaya çıkacak, at vs fil ya da fil vs fil senaryosu, fil çiftine karşı mücadele etmekten daha kolaydır genelde.

    diğer noktalar:

    at-vezir kombinasyonu, fil-vezir kombinasyonundan daha güçlü kabul edilir. at ve vezirinizi, rakip şaha hücum için kullanın.

    eğer iki filinizden birini kırıştıysanız, piyonlarınızı filinizin üstünde gitmediği renk karelere koyun. mesela fil d3'te ise, merkez piyonlarınız d4 ve e3'te olsunlar. böylece filiniz beyaz, piyonlarınız siyah kareleri kontrol eder, işbirliği içinde çalışırlar. hatalı düşünce, örneğin, fil f4 veya e5'te ise piyonları e3 ve d4'e koymaktır. acemi oyuncular bunu sık yaparlar ve "ne güzel filimi koruyor piyonlar" diye düşünürler. halbuki bu genelde bir hatadır. piyonlar hem kendi filinizin etkinliğini kısıtlar, hem de rakip, siyah kareleri kontrol altına alma imkanı yakalar.

    sonuç:
    asıl mesele, at olsun fil olsun, taşlarımızı etkin kullanmak ve rakip taşların etkinliğini kısıtlamaktır. bunu her zaman aklınızda tutun. ben burada sadece, filin de atın da ne gibi koşullarda etkin, ne gibi koşullarda zayıf olduğunu anlattım. ve dediklerim özünde çok basit şeyler: fil uzun menzilli, dolayısıyla rakibin filine açık diyagonaller verme, at kısa menzilli, dolayısıyla rakibin atını yaklaştırma, vs. bunları nasıl yapacağınıza da kabaca değindik. artık gerisi, sizin tahta başındaki maharetinize kalıyor.

    kişisel tercihim:

    madem konu at mı iyidir fil mi iyidir, somut bir cevap vereyim: ben atları daha çok seviyorum. bir ata bir iki hamle yatırım yapıp onu iyi bir kareye yerleştirirseniz, en az bir fil kadar etkili olur. genelde açık oyunlarda, bu bir iki hamleye fırsat bulamayabilirsiniz. çünkü siz ille de atımı c4 karesine getireceğim vs derken, rakip çok daha ciddi ve somut tehditler yaratabilir. ama ben kapalı, ağır tempolu oyunlar tercih ettiğim için, benim oyunlarımda bu tarz manevralara zaman bulmak mümkün oluyor. bir de böyle oyunlarda filler, özellikle de kötü fil diğer taşların ayağına dolanıyor, acayip gıcık oluyorum. yine de fillerimi düşüncesizce vermiyorum, çünkü benim üzeyimdeki rakipler fil çifti avantajını hakikaten iyi kullanıyorlar, mesela ben bu konuda o kadar iyi değilim.

  • "bu adamı ayıplamak ikiyüzlülüktür. ağlaya ağlaya talep ettiğiniz sosyal devlet insanları ne yazık ki tek çocuğu olanlar ve 32 çocuğu olanlar diye ayıramaz."

    faşizm gibi, ikiyüzlülük etiketinin de bini bir para, olur olmadık kullanılıyor. bir tane basit hırsızlık için 10 sene hapis aşırı, 32 hırsızlık içinse 10 sene az bile. bunu savunmak ikiyüzlülük mü?

    5 ay issizlik sigortasi toplamak isteyenler, 50 ay boyunca oturdugu yerden bunu isteyenlere de laf edemesin mi, ikiyuzlu olmamak icin?

    ikinci ayda kurtaj olan biri, 9. ayda kurtaj olana birsey diyemesin mi?

    ayda bir kere doktor kontrolune giden biri, ayda 32 kere giden munchausen hastalarinin suistimaline suskun mu kalsin?

    ***

    sosyal devlet insanlari tek cocugu olanlar ve 32 cocugu olanlar diye ayirabilir, ayirmali da. bir can egrisi yaparsin, 2-3 cocuga kadar artarak devlet destegi saglanir, sonraki cocuklar icin destek durur, atiyorum 8. bebeden sonra da adamdan ekstra vergi alirsin, "hastanemdeki tum yataklarin, okulumdaki tum siralarin ustune senin sulalen icin rezerve levhasi koyacaksam parasini odersin" dersin.

    limit sonsuza giderken yardimin da sonsuza kadar artmasi devletin cocuk tesviki demek. burasi katar mi?

    ben niye mevcut insan genomunun istilaya ugramasini subvanse edeyim? adam resmen evrimin gereginden fazla basarili bir sonucu olmus: ureme ugruna yuzsuzlukte cigir acip, yardim istedigi sirada bile 18 tane daha cocuk yapmak istedigini soyleyebiliyor.

    ***

    sosyal devlet insanlari tek evi olanlar ve 32 evi olanlar diye ayirip, vergisini ona gore aliyor. insanlari 1 ay issiz kalmis olanlar ve 32 ay issiz kalmis olanlar diye ayirip ona gore sigorta oduyor. universitede 5 sene okumus olanlar ve 50 sene okumak isteyenler diye ayirip ona gore bursu kesiyor, askerlige postaliyor. dünyada nicelikten bagimsiz kac tane sosyal politika olabilir?

    bu bir denge olayi ercan, bir optimizasyon olayi, ince ayar olayi. ercan bu bir sevgi olayi degil, bir genel-gecer ahlaki ilke olayi degil.

  • siri'ye alarmı kurmasını söyledim. hangi güne kurmamı istersin? diye sorunca önce hafif bir tedirgin oldum. bu sabah saat 08:00 kur dedim. sonra ismimle hitab ederek, ''alarmın bu sabah saat 08:00'e kurulmuştur.'' dedi. yusuf yusuf titrek sesle teşekkür ederim dedim, o da bana rica ederim, yardımcı olacağım başka bir şey var mı? dedi. yok sağol dedim, o da bana iyi geceler dedi.

    bu saate kadar korkudan uyuyamadım amk, alarmı iptal ettim siri'yi de kapattım.