ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
beşiktaş 9 puan istiyor
-
süleyman seba'dan ahmet nur çebi'ye
fevzi çakmak'tan hulusi akar'a
mustafa kemal atatürk'ten recep tayyip erdoğan'a
koltuklar kimlere kalıyor böyle yazık. bir beşiktaşlı olarak utandırıyorsun bizi başkan, sus artık. puanında, kupanın da, şampiyonluğun da amk.
gelinine cumhurbaşkanlığında kadro açan kayınbaba
-
bi yukardaki cesur yüreği tebrik ediyorum,
iyi ki varsın.
edit:
tanım: yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe. tanımda olmadı ya neyse.
tık
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"babama 'justin bieber türkiye'ye geliyormuş' dedim, 'hangi takıma?' dedi asgsfdffhjg"
yavuz çetin
-
hayatımı değiştiren insan kendisidir. 1991 yılında gitar çalmaya başladım. ilk gitarım beyaz renkli bir kore yapımı fender stratocaster'dı. o yaz gitar dersleri vs derken ilk seneyi geride bıraktım. 1992'nin yazında yine bodrum'a gittim her yaz olduğu gibi. bu sefer yaş 14 olduğu için ailem gece 1'e kadar bodrum'da arkadaşlarımızla dolanmamıza izin vermişti. o zamanlar bodrum başka bir alemdi bir ara anlatırım. tam merkezde, barların olduğu sokakta şimdinin kule bar'ın yanında beyaz ev vardı. işte onun önünden geçerken hayatımda hiç duymadığım kadar güzel bir ses duydum. yanımdaki arkadaşım da neyse ki benim gibi müzik tutkunu bir çocuktu ve beraberce beyaz ev'in kapısından girdik çekingen şekilde. yavuz vokal yapıyor ve gitar çalıyordu, bir arkadaşı da akustik gitar ve back vokallerle ile eşlik ediyordu. o akşam bize içki almamamız şartıyla konseri izlememize izin verdiler.
bir ay boyunca yavuz'un çaldığı her akşam babamla ya da yalnız beyaz ev'deydim. neler dinliyor, neler çalışıyor, ne ekipman kullanıyor hepsini birinci elden hatmettim. hayatımda içtiğim ilk birayı da yanlış hatırlamıyorsam yavuz ile beraber içmiştik. ben içememiştim gerçi iki yudumdan sonra. *
istanbul'daki o kış konserlerine yaş sebebiyle giremedim ama ertesi yaz yani 1993'te yine beyaz ev'in gediklisi olmuştuk. hem bu sefer yavuz da ekibi toplamış ve blue blues band ile çalmaya başlamıştı. biz de sadece iki kişi değil 7-8 kişi gidiyor ve resmen ders niteliğinde izliyorduk yavuz'u. keyifler yerindeydi yani.
1995'te artık kapıda kimlik sorulmadığında istanbul'da da girebilmeye başlamıştım programlarına. piyasa küçük, gitar çalan az olduğu için yavuz ile sohbet etmeye ve görece tenha olan programlarında uygun olduğu zaman barda beraber bira içmeye de başlamıştık. yavuz, çekingen bir genç adamdı ve her çaldığı akşam modunda olmuyordu. bazen grup arkadaşlarıyla kulise geçiyordu programa ara verdiğinde. bazense barda yalnız takılıyordu. kimseyle muhabbet etmek istemediğini iki cümlede anlayabiliyordunuz. benim şansıma ben genelde keyifli zamanlarına denk gelmiştim. hatta bir defasında "yavuz sana bira ısmarlayabilir miyim" dediğimde, "sen niye ısmarlıyorsun ben zaten burada çalıyorum. ben sana ısmarlıyorum" demişti gülerek. 50'lik şişko bardak bir efes istemişti. o akşam, gördüğüm en keyifli yavuz çetin'di. 5-6 yıl sonra aramızdan ayrılacağını bilsem o bardağı saklardım.
1996 yılında yavuz çok güzel bir amfi almıştı: daha türkiye'ye yeni gelen bir seriden seçmişti amfisini: peavey classic 30. aynı amfinin daha büyük olanı duman'ın gitarcısı batuhan mutlugil'de de var hatta. yanlış hatırlamıyorsam o seriden ülkemize o sene 5 6 adet gelmişti. biri batu'da, birini yavuz almıştı. amfilerden bir tanesini bir caz gitarcısı almıştı adını hatırlayamadığım. bir de aynı serinin farklı bir versiyonu gelmişti delta isimli. onu da bir başka gitarcı almıştı. o delta modeli amfi de piyasada baya bir barda kullanılmıştı. sürekli denk geliyordum. ama batu ve yavuz'un seçtikleri en güzel iki modeldi.
yavuz bir süre mojo, jazz stop ve jazz bar'da bu sarı peavey classic 30'u kullanmıştı. hatta blue belgeselinin açılışında amfiyi yavuz'un odasında görebilirsiniz. yanlış hatırlamıyorsam 1997'de yavuz fender twin reverb almak için amfiyi satışa çıkartmıştı. ben de o sene bilgi üniversitesi'nde okumaya başlamıştım ve yavuz'un izinden ben de istanbul barlarında çalmaya başlamıştım. bir yandan da pera jazz okulunda gitar bölümüne gidiyordum haftada 2 gün okul çıkışı. ama düzgün bir amfi bulamıyordum zevkime göre.
tam da o sırada yavuz'un amfisini satacağını duydum. sarı peavey, benim kadıköy'de zamanında stajerlik yaptığım bir gitar dükkanına (şimdinin bira fabrikası olan dükkan) satılığa çıkmıştı. dükkan sahibi benim gitar hocam olduğu ve yavuz'u çok sevdiğimi bildiği için ilk ve sadece beni aramıştı. o dönem ev telefonu vardı bende sadece. şansıma dükkandan aradıklarında evdeydim ve haberi duyar duymaz resmen uçarak dükkana girdim. yavuz ile dükkanda da karşılaştık. selamlaştık. amfiyi almaya geldiğimi söyledim. o da fender twin aldığını o yüzden mecburen sattığını anlattı vs.
neyse o gün aldığım peavey classic 30 halen daha yanımda ve aktif şekilde kullanıyorum.
dile kolay 23 sene olmuş amfiyi alalı. uzun yıllar binden fazla işte kullanmışımdır. zamanla yoruldu ve eskidi bu sarı amfi. düğmeleri döküldü. ısparta'da bir konser sırasında voltajdan dolayı tüm devreleri yandı. normalde çöp olması gereken amfiyi iki amfi parası verip restore ettirdim amerika'dan orijinal parçalarını getirterek.
uzun uzadıya yazdım. ama işim gereği richie kotzen, slash, joe satriani, andy timmons, steve vai vs kim varsa canlı izleyip tanıştım. hem yurt dışı hem yurt içinde vip workshop'lara vs katıldım. dünyadaki en iyilerin arasındaydı yavuz çetin. eğer yaşasaydı ülkemizin tim pierce'ı olacaktı net şekilde.
benim için yavuz'u en iyi anlatan kayıtlı performansı, deniz arcak'ın bırakın beni şarkısının sonunda doğaçlama çaldığı solosudur. canlı performansı buradaki kayıtta çaldığı gibi inanılmaz akıcı ve muazzam bir dinamik içerirdi yavuz'un.
şu karantina günlerinde kendisini anmış oldum. son 4 saattir o amfiyle gitar çalıyordum aklıma geldi. huzur içinde uyusun.
9 ağustos 2018 dolar kuru
-
gezi eylemleri döneminde (28/05/2013-30/08/2013) dolar % 11 artışla 1.84'ten 2.05'e çıktığı için "ekonomiyi batırdınız" diyen arkadaşlar; dolar, gezi'den bugüne % 189, son bir yılda % 48, son bir ayda % 13, son bir haftada % 7 artış gösterdi. nedense pek bir sessizsiniz?
eylem tok
-
amerika'da yasiyorum.
turk dernegi'ne soyledim, "eylem tok konusunda bir sey yapmayacak misiniz?" diye, biz ne yapabiliriz ki dediler. zehir zemberek bir email attim, uyeligimi iptal ettim ve kendilerine bir daha bagis yapmayacagimi belirttim. politik baski yaparak cok sey yapilabilirken, ornekleri doluyken bu tutum basiretsizlik, beceriksizlik baska bir sey degil.
nypd'e ihbar ettim. konsolosluga ihbarda bulundum. hatta bulundugum yerdeki tanidigim politikacilara da durumu anlatan bir sey yazdim.
amerika'da yasayanlar bunlari yapabilirler. turk dernekleri bir boka yaramiyor.
ermeni, yunan dernekleri cok daha aktifken, politikacilara baski yapabilirken boyle bir pisligi temizleyememiz de bizim ayibimiz.
edit: ise yaramazsa ihbarlarin ve baskinin dozunu arttiracagim. baskiyi arttirmaya dhs'ten ve network'umu kullanarak baslayacagim. tek basima olacak bir sey degil, amerika'da yasayan arkadaslar da ayni zamanlarda baskiyi arttirirlarsa harekete gecerler.
sadece ben yazarsam, "manyak adam takti" olur. bir cok kisi yazarsa "komunite rahatsiz" olur.
yapilabilecekler, etki sirasina gore: cesitli yerel ve buyuk gazetelere olayi anlatan email yazabilirsiniz. new york'ta yerel gazetelerin olayi haber vermesini saglayabilirsiniz.
ıngilizce sosyal medyalarda (reddit, twitter, tiktok vs) olayi anlatabilirsiniz.
(hatta aklima bir fikir geldi, ny sokaklarina olayi anlatan, fotograflarinin oldugu a4/letter kagit ilanlar etrafta direklere, duvarlara zimbalanabilir. hatta ileri goturulurse cesitli bilboard'lara ilan verilebilir. bunu yapmak legal, ancak cesitli kisitlamalari var)
dhs'in ihbar bolumune kanitlarla olayi anlatabilirsiniz. amerikan vatandasi yurt disinda suc islerse mahkemeye cikarilir ve yargilanir, emsalleri cok var.
politikacilara olayi anlatan bir mektup yazabilirsiniz.
her ne kadar ise yaramasalar da, turk derneklere baski yapmaya devam edebilirsiniz. baski yapinca dernekler de politikacilara baska yapmaya baslarlar.
polise ihbar edebilirsiniz.
edit 2: ben siradisi bir sey yapmiyorum, normal, olmasi gereken bir sey yapiyorum. mutevazilik olsun diye soylemiyorum, bu normal vatandaslik gorevidir. bu ulkede yasiyorsam, etrafimda boyle birinin olmasini istemiyorsam, oturdugum yerden boyle aksiyon alirim, oy verdigim kisilere baski yaparim. niye seciyoruz o politikacilari?
bazilari bana email adresleri sordular. artik cogu organizasyon email adresi kullanmiyor, websitelerinden form doldurarak ihbarda bulunuyorsunuz. dhs report crime yazarak bulabilirsiniz. ya da ny newspaper report story yazabilirsiniz. ben de google'a yazarak buldum sonucta, baska bir sey yapmadim.
rönesans'ı batsın her yer boya koktu diyen adam
-
saf, iyiniyetli fakat düz bir insandır.
rönesans sonuçta herkes bir sanatla ilgileniyor, resimdir, mimaridir, heykeldir... ee haliyle her tarafta bir boya kokusu, tiner kokusu, vernik kokusu filan, bir süre sonra rahatsız olmuş belli ki adamcağız. en sonunda da isyan etmiş, ''yeter lan'' demiş, ''boya kokusundan kafam beynim döndü, rönesans'ı batsin'' demiş.
''işte bu anlayış yüzünden ülkemizde sanat gelişmiyor'' diyerek bir hıncal uluç yazısı tadında bitiriyorum izninizle entryimi
tiyatro
-
karantina günlerinde erişime açılan gösterimler dahil olmak üzere online olarak izlenebilecek oyunları şuracığa bırakayım;
ankara devlet tiyatrosu
- reis bey
- leyla ile mecnun
- osmancık
bornova şehir tiyatrosu
- bir anarşistin kaza sonucu ölümü
- işgüzar bir tekerrür
- küheylan
- kral lear 1 , 2
istanbul devlet tiyatrosu - bir nefes dede korkut
eskişehir şehir tiyatroları
- bir şehnaz oyun
- gergedan
- keşanlı ali destanı 1 , 2
- ağır roman
van devlet tiyatrosu - kahvede şenlik var
nilüfer kent tiyatrosu
- şark dişçisi-1 , 2
- romeo & juliet
- iki efendinin uşağı-1 , 2
- tersine dünya
- iii. reich'ın korku ve sefaleti 1 , 2
- titanik orkestrası
- cambazın cenazesi
- kanlı düğün
- çöl oyunu
trabzon şehir tiyatrosu
- 444
- kafes
- dokuz canlı
afyonkarahisar belediye şehir tiyatrosu
- bana bir şeyhler oluyor
- haybeden gerçeküstü
- yaşar ne yaşar ne yaşamaz
tiyatro pangar - kozalar
dostlar tiyatrosu
- marx'ın dönüşü
- sivas'93
- nazım'a armağan
- yalınayak sokrates
levent üzümcü - anlatılan senin hikayendir
haluk bilginer - şekspir müzikali
levent kırca tiyatrosu - azınlık
nejat uygur tiyatrosu - zamsalak
kadro pa - macbeth mutfakta
proje no2 - hizmetçiler
mekan artı
- 80'lerde lubunya olmak
- şiddet üçlemesi 2 - şeker
- üçkişi
itü müzikal topluluğu - sidikli kasabası 1 , 2
nazım hikmet kültür merkezi - en gerçek masal - ç.o
galataperform - aksak istanbul hikayeleri
tiyatro ak'la kara;
- karımın kocası
- patron kim?
- yargı
- kadın aklı erkek aklı
- audition
- kelebekler özgürdür
tiyatro oyunevi - tiyatro öldü
tiyatro mundus
- beckett
- marat sade
- akıl defteri
hareket atölyesi
- ahhval
- ülke - yolculuk - hafıza
- insan(lık) hali
- kül kadın
- ruhiye
fulya peker
- dem
- veba
fmv ışık müzikal topluluğu
- lüküs hayat 1 , 2 , 3
- hisseli harikalar kumpanyası 1, 2
- istanbul efendisi 1 , 2
- tosunpaşa 1 , 2
enka tiyatro kulübü
- yedi kocalı hürmüz 1 , 2
içimizden bir ekip: risus sanat
bonus: küçük kara balık :')
sevgilinin annesine süt hakkı bilezik istemesi
-
sen de babana sperm hakkı iste. öyle saça böyle tarak.
edit: başlık başa.
yıldız futbolcunun yeteneksiz futbolcu kardeşi
-
karl-heinz rummenigge - michael rummenigge
ancak michael'in şanssızlığı diğerlerinden biraz farklıydı. zira o yetenekli olmasına ve istatistiksel olarak birçok şey başarmasına rağmen abisinin gölgesinden kurtulamadı.
ne saçlarının benzer şekilde dökülmesi, ne bayern münich de forma giymesi, ne de 309 bundesliga maçında attığı 80 gol imajını tamamlamaya yetmedi "umut vaadeden" küçük kardeşin. 7 yıl boyunca ter akıttığı bayern munich formasından geriye, real madrid maçında topukla yaptığı asistten başka pek birşey kalmadı.
50 avrupa kupası maçında attığı 11 gole rağmen -belki de dünya kupası final maçlarında abisi kadar boy gösteremediği için- hiçbir zaman federal alman ekolunun unutulmaz efsaneleri arasına giremedi.
dortmund'dan sonra gittiği urawa red diamonds günleri ise kalın bir sis perdesinden ibaret.
ekşinin berbat bir yere dönüşmesi
-
dönüşen ekşi değil, türkiye. hastalıklı ve nefret dolu, anksiyete dolu bir sosyoloji hakim oldu ülkede. özellikle büyük şehirlerde. ekşi'nin durumu bunun açık bir göstergesi. vaziyet iyi değil.
agnostik
-
tanrının varlığına akıl yoluyla ulaşılamayacağına, bu nedenle "tanrı var mıdır" sorusunun mantıksız değil, sorulması ve cevaplanması mümkün bir soru olmadığına inanan kişi.
(bkz: mete tuncay)