hesabın var mı? giriş yap

  • muğla üniversitesi iibf de muhasebe dersinin 3. saati :
    - sen ! adın ne senin ?
    - inan hocam
    - çık dışarı !
    - neden hocam ?
    - sen 1. saat çok konuştun çık!
    - evladım senin adın ne ? arkasındaki ?
    - sinan hocam
    - sen de çık dışarı
    - hocam kafiyeden adam atılırmı ya !

  • hukuki açıdan; cezalandırılması gereken bir suç eylemi.

    dini açıdan; güzel ahlak üzerine bina edilen bir dinin hakim olduğu iddia edilen topraklarda insanların kendilerinin inançlarını yiyecek kadar "aç" hissettiklerini gösteren olay.

    siyasi açıdan; insanların hakkını alamadığını düşündüğünü ve hakkını almak için fırsat kolladığını gösteren sosyal turnusol.

    sosyal açıdan; karşılıksız sosyal yardımlar ile çalışmadan kazanmaya alıştırılmış insanların, bir gün sosyal yardımlar ile yetinmeyebileceklerini hatırlatan rezalet.

    etik açıdan; kamyon şoförü ile ilgilenmeden ekmeklerin yağmalanması ile, insanlıktan ne kadar uzaklaştığımızı gösteren hayat dersi.

    al capone açısından; "çocukken her akşam yatmadan önce ve aklıma geldiği her an tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. bir gün tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim."

    edit: dostlar, devrim bebek için son 5 bin tl kalmış, haydi asılalım küreklere(bkz: #60102536).

  • az uyarıcı madde içerdiğinden içmesi hafif olan çay türü. ancak hakkındaki yeşil çaydan iyidir, güzeldir yazıları hep pazarlama firmalarının sitelerinde yazmakta. dolayısıyla tarafsız ve kesin doğru demek saflık olur. tarafsız bir yazı pek yok. dolayısıyla bu kadar parayı bu çaya vermemiz için geçerli bir neden bulmaya çalıştım. basit ve kısa akıl yürütmesi yaparsak: çay için "polifenolleri (antioksidanın bir türü) yüksek miktarda içeren ender maddelerden biridir" sözünü doğru kabul ederek polifenolün ne olduğuna baktığımızda şu ifade görüyoruz " polifenoller genelde bitkilerde bulunur ve bitkilerin renklenmelerinden, örneğin sonbahardaki yaprak renklerinden sorumludurlar.". ee peki beyaz çay ne zaman ve nasıl elde ediliyor? daha bitki tomurcuk açarken ve en saf halinde. yani içinde doğru dürüst aktioksidan falan oluşmamışken. dolayısıyla vardığım sonuca göre beyaz çay yeni bir moda içecekten ötesi değil. yeşil çay nasıl ki faydalı ama mucize falan da diyemeyiz. beyaz çay bence ondan da daha zayıf bir mucize.

  • gelir uzmanı olarak cevaplıyorum, bir kuyumcu dahi bir memur kadar vergi ödemiyor. esnafla konuştuğumda ödediği bağ-kuru bile vergiden sayıyor. bir sürü vergi ödediğini iddia ediyor. ancak yılda toplam 1500 tl'yi geçmiyor verdiği vergi. benim bir memur olarak yılda yaklaşık 10.000 tl civarı, beyaz yakalı eşimin de yaklaşık 15.000 tl civarı vergi verdiğini duyunca şok geçiriyorlar. siz vergi mi veriyorsunuz? diye soran bile var. adam sıfır matrah gösteriyor, 50 tl'lik damga vergisi veriyor diye vergi verdiğini falan zannediyor. sonra da bize gelip senin maaşını ben veriyorum diyor. ancak görünen o ki benim maaşımı diğer memur arkadaşlar veriyor gibi.

    edit: aldığım mesajlar ve yazılanlar sonucu ulaştığım sonuç şu ki esnaf ciddi ciddi vergi verdiğini zannediyor arkadaşlar. olay da şu kaynakta kesilen vergiler. şimdi kaynakta kesilen vergiye yapılacak pek bir şey yok. adam işçi çalıştırıyor. o işçinin devlete ödemesi gereken vergiyi sorumlu olarak kendisi veriyor diye onu vergi verdim zannediyor. ya da adam yüzde 18 kdv kesiyor. aldığı o kdv'yi devlete ödemek üzere alıyor. sonra gidiyor devlete ödüyor diyor ki ben vergi verdim. kardeş sen zaten o parayı tüketiciden aldın. millet araba falan diyor da ya arkadaşlar size yemin ediyorum sturbucks'da 10 liraya kahve içip hiç üşenmeyip onun fişini saklayıp 1 lira dahi etmeyen kdv'yi düşen var.

  • - evet beyler şimdi hep beraber biraz gaz alıyoruz.

    + ne diyelim başkanım?

    - sen 300-500 göçmen yakaladık de, sen sınırları kale gibi koruyoruz de, sen bu arkadaşlar misafir zaten gidecekler de. hadi bakalım.

    + ama başkanım ümmet, himmet, ensar falan filan!

    - şişti olm ortam kör müsün, onu sonra söyleriz.

  • "bak ben olabildiğince kibar davrandım ama adam dinlemedi"diyebilmek ,iç huzura kavuşabilmek ve rakibine "ben bu konuda çok deneyimliyim asabi olamadan da olaya girebilirim " mesajını vermek amacıyla kullanılan çaktırmadan posta koyma taktiği.

    -arkadaşim bir dakikani alabilir miyim?
    -bak güzel kardeşim.
    -dinle şeker abicim.
    -dayicim hiç dilemiyosun ama...
    -gözünü sevdiminin......... ibnesiiiiii
    -anuna kodumununn........

  • avrupa hunları* ile batı romalıları* karşı karşıya getiren ve 451 yılında yapılan savaşın adı.
    ilk olarak savaşa giden süreci anlatalım; romalı prenses honoria, attila'ya karısı olmasını bildiren bir mektup ve nişan yüzüğü gönderir. attila ise, ne zamandır aradığı fırsatı bulduğunu düşünürek bunu batı roma'ya bir saldırı bahanesi olarak değerlendirir ve çeyiz olarak imparatorluğun yarısını ister. tabii ki isteği reddedilir ve attila kuvvetleriyle birlikte yürüyüşe geçer.
    451 şubat sonlarında attila, roma imparatorluğunun sınırlarından içeri girer ve bir yıldırım gibi aniden yumruğunu indirir. şehirler birer birer düşer ve yıkılırlar: treves, metz, laon, troyes, saint-quentin, auxerre, lutece, orleans. attila geçtiği her yeri dümdüz ederken, her şehirden birer tane aziz çıkıyordu. troyes'te loup, orleans'ta aignan, lutece'de genevieve gibi daha niceleri... psikoposlar ve din adamları halkı cesaretlenmeye çalışsa da nafileydi, herkes yollara düşmüş kaçışmaktaydı. tüm ülke bu yıkım karşısında, başkentin yardımını istemekteydi ve beklenen cevap attila'nın eski arkadaşı olan aetyüs'ten gelecekti. roma bir ordu toplayacak ve "barbar"lara karşı koyacaktı.
    aetyüs önderliğindeki roma lejyonları ve barbar kuvvetleri, attila'nın hunlarını ve barbar müttefiklerini catalaunum ovasında yakalar. tarih 20 haziran 451'i göstermektedir. iki tarafın ordularının toplam sayısının yaklaşık dörtyüzbini bulduğu rivayet edilir ve savaşın dar bir alanda değil koca bir eyalette yapıldığı söylenegelir.
    attila bu savaşta saldırıda değil, savunmadadır. çok büyük bir ganimet elde etmiştir ve bunu bırakmak peşinde değildir. tarihçiler bu savaşı o zamana kadar yapıla gelmiş en büyük savaş olarak nitelerler. bakın gotlu tarihçi jordanes ne diyor: '' bu çok büyük, korkunç, bugüne kadar duyulmamış bir savaştı. ilkçağ bunun benzerini görmemiştir... küçücük bir dere bir sele dönüşüp kan olup akmıştır. dünyanın en büyük uluslarının bu büyük savaşında tam yüzaltmışbeş bin adam telef olmuştur.''
    bu büyük savaş şöyle neticelenmiştir: attila gece olduğunda eski bir taktik uygular: yük arabalarını arkasına gizlenebileceği bir siper olarak daire biçimimde dizdirir ve düşmanın zayıf yerlerine saldırılar düzenletir daha sonra da yavaşça çekilir. aetyüs ise savaş alanında yalnız kaldığı için attila'yı yendiğini sanar. ama tanrı'nın kırbacı bir yıl sonra geri döndüğünde, bu kez galyaya değil, doğrudan italya'ya gider ve romayı işgal etmek ister, bu sefer sırasında karşısına bir ordu çıkmayışı, aslında catalaunumda kimin kazandığını bir anlamda göstermektedir.

    ***

  • kac yildir feto yuzunden cocuklarinin hayatlarini bitirenler turkler degil mi? pkk doguda guneyde yukselirken 2013-2018 arasinda bolge kontrolunun tamamini kck'ya veren akp degil miydi? yuzlerce komutani albayi hatta org generali bile hapse atan feto-akp degil miydi?
    sana diyecegim birader, bu millet embesil gibi kendisini soyan ona buna satan bir partiye oy verince diger milletler seni siklemez hale gelir. ve eger ulkenin batmamasi gerekiyor ama batiyorsa da hemen diger devletler karsi politikalar baslatir ve bu olay 2 turlu sonuclanir. ya venezuella gibi oluruz ya da imf'nin kamcisinda dolasiriz arjantin gibi. bizim milletin 20 yildir salakligi ve beles para kazanma isteginden dolayi buraya geldigimizi de unutma derim. ona buna uzerimizde oyun oynuyorlar diyecegine bu dis politikada dislanma sorununu once turklerde araman lazim.

  • anneyi üzen davranışlar normalden farklıdır.

    okulu altı seneye uzatırsınız, kiraya da zam gelir. ama anne bir koli yiyecekle size ev ziyaretine gelir. gülerek evi temizler, alışverişinizi yapar. -olsun- der, -sen mutlu ol da- der.
    sonra yaptığı karnıbaharı yemezsiniz anne çok üzülür. bir çatalla biraz ucundan tırtarsanız gene sevinir. bu sevinç bazen mezuniyetinizdeki ile aynı bile olabilir.

    anne en çok olmayan şeylere üzülür, olanlara değil;

    çalmayan telefonuna, olmayan evlilik hazırlığına, giyilmeyen terliğe, çözülmeyen buzluğa...

    olan şeyleri hep atlatır anneler;
    ayrılığa alışır, emeklilik hayallerini uzayan okul yüzünden ertelemeye, başta zırtapoz dediği sevgililere.

    ayrılık rutine biner. ilk gidiş gözyaşları iledir, sonrakiler otobüse yollanan öpücükle. daha çalışıp kazanması gerekirse önce gider üzülerek kaydını sildirir ahşap boyama kursundan, sonra sevinir daha gencim çalışırım diye. tasvip etmediği sevgiliye bir hafta sonra kaşkollar örmüştür rengarenk.

    anneler olmayana üzülür, ya da olmamış gibi yapılana.
    hiç kucağında ağlanmamış, hiç saçları yana ayrılmış çocuk bayramda elini öpmemiş, onun cocuğundan iyi matematik bildiği günler hiç olmamış, bu yaşlı adamcağız ona aşık bir filinta asla değilmiş gibi davranılırsa üzülür.

    anneyi üzmek, kemalettin tuğcu romanı yazmak kadar zordur, mutlu etmek ise numarasını ezbere bilmek kadar kolay.