hesabın var mı? giriş yap

  • akşamları yapabilecek tek atraksiyonu tv izlemek olan insanın yaşama dair son tutunma umutları, son çırpınışları olsa gerek. hayatı bu kadar sığ olan insanlardan farklı bir bakış açısı beklemek saçmalık olurdu zaten. birde az önce acun abi aradı sana sezon sonunda verdiğin destek doğrultusunda ödül vereceklermiş.

  • davayı açan savunma yapmaz. dava açılan yani davalı savunma yapar.
    "ya ne önemi var bir kelime hatası yapmışız işte" diyecekseniz hiç de öyle değil. davalar tek kelimeyle kaybedilebiliyor. bence bu işe hiç girmeyin.

    örnek: bir müşteri çalıştığım bankaya borcunu ödüyor ama bir şekilde sistemde ödeme görünmüyor. tekrar ödetiyorlar. ikinci defa ödediği tutarı iade almak üzere dava açıyor. dilekçesine parayı "defaatle" (tekrar tekrar) ödedim yazacağına "defaten" (tek seferde) ödedim yazıyor.

    mahkemede hakim soruyor:

    - borcun 5000 lira mıydı?
    - evet.
    - yani borcu kabul ediyorsun.
    - evet.
    - sen bu 5000 lirayı defaten mi ödedin?
    - evet.
    - tamam o zaman. davanın reddine...

    edit1: çalıştığım değil, yıllar önce çalıştığım banka.

    edit2: müşteri davayı kaybetti ancak yıl sonu kontrollerinde kayıp para bulundu. para iade edildi.

    edit3: bence de sistem kötü. ama hukuk sistemleri genelde böyledir. mesela suits dizisinde de vardı. göçmen bir eleman forma "asylum" yazacağına "refugee" yazdığı için sınırdışı ediliyordu. çünkü hukuk sistemlerinde kelimeler önemlidir.

  • özetle; yurtdışına gidenlere "kalın ve savaşın" demiş fakat neyle savaşılması gerektiğini söylememiş yazıdır.

    mesela zorlayıcı ekonomik koşullarla mı, dış güçlerle mi, iktidarla mı, muhalefetle mi, cehaletle mi neyle savaşmalıydı da kaçtı bu insanlar?

    edit: bir takım düzeltmeler.

  • yurt dışı tecrübesi.

    ama öyle 2 haftalık geziler, 3 aylık dil okullarından bahsetmiyorum. gidip bizzat bir kültürü yaşamak, o milletin mutlulukarını ve sıkıntılarını paylaşmaktan bahsediyorum.

    ayrıca en az 1000 kilometre yakınında hiç bir aile ferdi olmamasından bahsediyorum. hatta dilini bilmediğin bir ülkede tutunmaya çalışmaktan bahsediyorum.

    bu bir insanı olgunlaştırmazsa, artık başka hiçbir şey olgunlaştıramaz heralde.

  • başbakanın son söylemi.

    2002 kasım'ından başlarsak 11 yıl 3 aydır iktidarda olan bir parti 3740 gün, yani 89760 saat, yani 5 milyon 385 bin 600 dakika, yani 323 milyon 136 bin saniye geçirmiş demektir.

    3.5 milyar fidan dikildiyse, 7/24 çalışılsa saniyede yaklaşık 11 fidan dikiliyor demektir.

    helal be oylar akp'ye.

    hatta helal be oylar akp'ye yazarken bile 40-50 fidan dikildi. vay vay vay.

  • en basit tanımı " ölüm yolu " . kişinin artık döndürülemez sürece girmesi ve yavaş yavaş ölmesi, bu süreçte gösterdiği belirtilerin tamamı da agoni diye adlandırılmış tıpta. hastalıktan ölenlerde bu ölüm yolu daha uzun oluyor; kaza geçirip birden ölenlerin agonisi daha kestirme. çoğunuzun yazdığı gibi agoni döneminde yapılan tüm hukuki işlemler geçerli değil diye bir şey yok. uzman bir hekim tarafından bilincin ve iradenin düzgün olduğu tespit edilirse işlem geçerli kabul ediliyor. hasta çünkü bu ölüm yolunun başında farklı; ortasında farklı; sonlarına doğru daha da farklı.
    agoni döneminde sırasıyla önce görme, sonra işitme ve en son hissetme duyuları bozuluyor. atatürk'ün son demlerinde yanındaki saatin kaç olduğunu göremeyip sorması; yine dilini biraz daha uzatması söylendiğinde duyamayıp tam tersi içine çekmesi hep bu dönemde olduğunun göstergeleri.
    yine agonide, vücutta irade dışı hareketler oluşuyor. kişi bilinçsiz olarak kolunu bacağını oynatıyor. irade dışı hareketler içerisinde en karakteristik olanı elde para sayar gibi bir oynatma hareketi ki buna da karfoloji deniyor.

    özetle agoni ; ölüm halinin acıklılığını arttıran bir durum. hani filmlerde bazı sahneler vardır; zamanda bir şeyleri değiştirdikçe fotograftaki kişi de yavaş yavaş silinmeye başlar. galiba geleceğe dönüş filminde vardı böyle bir sahne . işte agoniyi de ben böyle görüyorum . yavaş yavaş kaybolma, yavaş yavaş kaybetme.