ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
hamza yerlikaya'nın sahte diploma kullanması
-
adamın ünvanları şu;
* cumhurbaşkanı başdanışmanı,
* gençlik ve spor bakan yardımcısı,
* vakıfbank yönetim kurulu başkan yardımcısı
ve bunları ortaokulu diplomasi ile başardı bir de güreşerek. komedi filmi icin böyle bir senaryo yazsak "absürt komedinin de bokunu çıkarmayın" derler.
eğer inandığınız cennet/cehennem varsa çok fena yanacaksiniz benden demesi.
kardeş sileriz sıkıntı yapma'nın ingilizcesi
-
kardeş
sileriz
sıkıntı yapma.
bunun hiçbir dile birebir çevirisi olamaz, yapılamaz imkansız. bu 4 kelimedeki atarın bu 4 kelimedeki varoşluğun başka dilde karşılığı olamaz. çünkü burada bu kelimelerle verilen mesaj çok başka, we will delete it falan değil, orada numarasını silmesi değil olay çünkü, daha derin. türkçeyle bile anlatamıyorum bak sen gelmiş çeviri diyorsun *
bir otomobilden %174 vergi almak
-
(bkz: bmw 530d)
fabrika çıkış fiyatı:94.000tl
almanya* türkye* gemi ile nakliye(sigorta dahil):1.000tl
borusan holding karı:2.500tl
istanbul dan bayinin olduğu şehire nakliye(sigorta dahil):500tl
bayii karı:2.000tl
bayi satış fiyatı:100.000tl
ötv(%130):130.000tl
kdv(%18):41.400tl
trafik sigortası:200tl
trafik dosya bedeli:200tl
motorlu taşıtlar vergisi(6 aylık):2.200tl
aracın müşteriye anahtar teslim maliyeti: 274.000tl
sonuç:sıfır km 2012 model bir bmw 530d münich de herhangi bir bmw bayisinde anahtar teslim: 66.000euro iken, borusan oto avcılarda anahtar teslim:120.000euro fiyatla satılmaktadır.
yeni başbakanlık logosu
kötü olmakta sonuna kadar haklı kötü karakterler
-
(bkz: ferhunde)
ferhunde, sadece romandaki diğer karakterler yüzünden ferhunde olmaz. en başta yazar reşat nuri'nin kendisi ferhunde'ye çok kötü davranmıştır.
memlekette bireysel özgürlükler ve bireysellik sadece imtiyazlı zengin sınıfın sahip olduğu bir lüks olsun, ona ses etme, ondan sonra ferhunde'yi aileyi dağıtan hayırsız gelin ilan et.
işte bu yüzden benim adamım reşat nuri değil, hüseyin rahmi.
hüseyin rahmi'nin "ha! hayt! kıçımın kenarının türk ailesi" triplerini seviyorum.
yalnız dikkatinizi çekerim, her iki yazarın da yazdığı olaylar nerede ise yüzyıl öncesinde geçiyor. osmanlı'nın son yılları, cumhuriyetin ilk yılları.
yahu bir toplum, yüz yıl içerisinde hiç mi değişmez? hiç mi sorunlarını, çatışmalarını çözmez?
25 yaşında üniversiteye yeniden giren insan
-
benim çok sevdiğim arkadaşımdır.
turgut özal zamanında bulgaristan'dan ailesiyle birlikte göçüp gelmiştir buralara.
maddi imkansızlıklardan dolayı liseye başlayamaz ve kaynakçı çırağı olarak bmc'ye girer. bir kaç sene sonra sonra bmc'de kaynakçı olarak çalışırken liseyi açıktan okumaya başlar. liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavına girer ve 2 yıllık makine bölümünü kazanır. ailesi "sen artık çalışma, okuluna odaklan. biz seni okuturuz" diyerek ellerinden gelebilecek en büyük desteği verirler.
2 yıllık makine bölümünü başarıyla bitirdikten sonra, dikey geçiş sınavına girer ve dokuz eylül üniversitesi makine mühendisliği bölümünü kazanır. işte üniversiteye girdiği sene 25 yaşındadır bu ellerinden öpülesi arkadaş.
peki sonra ne mi oldu? mezun olduktan sonra askere gidip geldi ve kaynakçı olarak girdiği bmc'ye mühendis olarak geri döndü. daha sonra isveç'te yaşayan başka bir bulgaristan göçmeni kız bulup evlendi. şimdi isveç'te ikamet etmekte olup volvo'da çalışmaktadır.
aklıma suriye göçmenleriyle bulgaristan göçmenlerini kıyaslamaya çalışan şorololar geldi de... neyse lan gülüp geçiyorum.
edit:başlıktaki yeniden yazısını anca farkettim. neyse dursun şu ibretlik hayat hikayesi.
yunan esnafını zengin etmek
-
yunan esnafı, türk esnafı, cibuti esnafı diye bir ayrım yapmak yanlış, çünkü net ve tek olan ayrım; şerefli esnaf-şerefsiz esnaf şeklinde.
ilki yunanistan'da, ikincisi de türkiye'de bol miktarda mevcut.
itü daha mutlu bir türkiye için saatleri sabitledi
buzdolabında çay tabağındaki kuru yarım limon
-
valla çocukluğumdan beri gördüğüm limondur. fotoğraf yok şimdi çekip atamayacağım ama çok enteresandır.
kurudur, soğuktur, taş gibidir. genelde de çay tabağındadır. yoğurt kutusunun falan üstüne koyulur.
kedi
-
benimki bazen uyandiktan sonra "ikindiyi simdi mi yoksa biraz sonra mi kilsam" diye dusunen emmi gibi oturuyor, icim bir hos oluyor, aciyorum. sen yat uyu ben kilarim senin yerine diyesim geliyor.
hayata dair gülümseten detaylar
-
bakırköy'de poliklinikte çalıştığım yıllar. eşimin poliklinik koridorun sonunda. aramızda 3 oda var. zemin kattayız. o dönem sigara yasakları yok ama küçücük odada saatlerce kalmaktan bunalıp arada sigara içmek için pencereden dışarı çıkıyorum. çıkınca da belki hastası yoktur, birlikte tüttürürüz diye onun odanın penceresinin önüne gidiyorum.
o gün kenardan baktığımda manzara şu:
bizim kantinin kedisi girmiş, çömez asistanların arada muayene öğrenmek için gelip oturduğu kenardaki sandalyeye kurulmuş. tüm dikkatiyle hastayı dinliyor. hasta da - artık şaşkınlıktan mı başka bir şeyden mi bilmiyorum - eşime değil kediye bakarak şikayetlerini anlatıyor.
gel de bu kediyi ve bu hastayı sevme, gel de gülümseme şimdi.