hesabın var mı? giriş yap

  • irticayı her yıl düzenli olarak tsk’nın ensesinden söken ve fetö’nün serpilip gelişmesini ve ahtapot gibi ülkeye el atmasını uzun yıllar durdurmuş/yavaşlatmış mgk’ya islamcılar gelip mürtecilerin atılmasını veto etmeye ve kendi kafalarına uygun generalleri kilit yerlere getirmeye başladıktan sonra bu ülkenin boku çıkmıştı.

    akp onu atmayın bunu atmayın diye geleceğin fetöcülerini tskda zorla tuttukça kısa zaman sonra hepsi ordunun sinir sitemlerine çöreklenmiş ve harp okullarında birkaç yıl içinde standlarda zaman gazetesi sızıntı dergisi falan satılmaya başlanmıştı. yeni mezun subaylar “abi kho kantinde zaman ve sızıntı satılıyor alanların sınavları da hep iyi” dediklerinde şaka yapıyorlar abartıyorlar öyle bir şey olamaz sanıyorduk.

    ama günü geldiğinde yapanların yıllarca bilerek ve istenerek vetoyla tskda tutulması sayesinde bu ülkede bir darbe yaşandı. darbe yüzünden de bu ordu ve ülke sadece bu fethullah peşinde iman etmiş tarikatçı öğrencileri değil kendi öz değerini, askeri kültürünün kalbindeki okulları, liseleri de kaybetti. iki pire için 150 yıllık yorganlar yakıldı. kuleli katarlılara acaba hangi gün peşkeş çekilecek diye gazete okuyasımız gelmiyor. şahsen benim öyle.

    şimdi içlerinde bir miktar fetöcü öğrenci olan o okullar fetö yuvası diye yüzlerce yıllık tarihiyle kültürüyle kapandıysa, liselere baştan temiz öğrenci alabilecekken orduyu uzun vadede islamlaştıracağız diye öz kültürünü nasıl söndürdüyseniz, burada da tarikatları bence bir iki sapık yüzünden söndürebilirsiniz. ortaya çıkardıkları tehdit ve bunlara kapılıp gidenler kuleli öğrencilerinin birkaç yüz bin katı.

    o zaman nasıl gık demediyseniz, buna da demeyiverin.

  • + what do you study?
    - i'm reading economics
    + you mean studying, right?
    - boğaziçi university
    + ???
    - i read in boğaziçi
    + ?!!
    - are you manzara?

  • öncelikle tebrik ediyorum, güzel bir soru.
    yazar arkadaşların cevap vermek yerine yaratıcı laf sokma çabaları gösteriyorki cevabı pek bilen yok ve bildiğini sananların açıklamalarıda türkiyedeki eğitim sistemini özetliyor.

    şimdi gelelim cevaba,biraz yaklaşın.

    kütlenin uzayı büktüğünü muhmetemelen duymuşsunuzdur.nasıl büker, nereye büker, hayaledemiyor olmanızın sebebi sadece duymuş olmanızdan.
    önce kütlenin uzay zamanı nasıl büktüğünü basit bir deneyle görelim.

    buradaki, çember üzerine gerilmiş branda uzayı, yani boşluğu temsil ediyor.uzayda kütlesi büyük olan cismin,küçük olanı nasılda kendine çektiğini görüyorsunuz.

    sonsuz evrende bir kum tanesi kadar küçük kalan güneş sistemimiz bu çemberdeki branda olsun.
    güneşi merkeze koyduğumuzda, dünyayı kendine araba farına yapışan bir sinek gibi yapıştıracaktır.
    güneşin yoğunluğu dünyanın yoğunluğunun 1/4 ’ü kadar olmasına rağmen,ağırlığı dünyamızın 333.000 katı kadar. güneşin büyüklüğü düşünülünce uzayda sinek tabiri, devede kulak kalır.

    peki neden güneşe doğru düşmüyoruz, işte güzel bir soru daha.
    kendi etrafında dönen cisimler bir momentum üretir.şahane bir merkez kaç kuvveti.
    hayal edebilmek için önce
    buraya bakalım
    kütlenin dönmesi sonucu oluşan merkez kaç kuvveti,yerçekimine nasılda meydan okuyor görüyorsunuz.

    dünyanın kendi etrafında dönmesi, merkezden kaçmak isteyen bu kuvveti oluşturuyor. ama nekadar kaçmak isterse istesin uzayı büken güneşin kütlesi, dünyamızı kendine doğru çekiyor. bu 3 kuvvetin etkisinde kalan minik dünyamız, sonsuza kadar sürmeyecek olan bir kısır döngü içinde. güneşin etrafında dönüyor.

    peki bu üçüncü kuvvet nedir?
    işte bu kuvvet sorumuzun cevabı.
    uzayda 3 aşağı 5 yukarının pek lafı olmadığından en basit tabirle. tüm evrendeki kütlesi olan cisimler gibi, dünyada evrenle aynı yönde düşüyor. işte üçüncü kuvvet bu düşme kuvvetinin ta kendisi.

    güneş tarafından çekilen,çekilme sonucu kendi etrafında dönerek oluşturduğu merkez kaç ile güneşten kaçmak isteyen ve aynı zamanda düşüş halinde olan dünyamız bu kısır döngü sayesinde,boşluk diye tabir edilen uzayda bize göre duruyor.

    aslında tüm evren düşüyor, düşmeyen hiç bir cisim olmadığından referans olarak kullanabileceğimiz bir başlınğıç noktasıda elimizde bulunmuyor. tüm yanılğı bizimle beraber düşen her cismin sabit durduğunu düşünmemizden doğuyor.

    aynı gemide yolculuk eden tesadüfleriz.dönüşüyor ve yaşam virüsünü evrene yaymaya devam ediyoruz.
    rica ederim.

  • abim ve 4 yaşındaki yeğenimle birlikte arabadayız. yollar çok kötü, çukur dolu. abim ve ben başladık "ya kardeşim şu yolların haline bak, delik deşik, şu çukurlara bak rezalet ya" gibi laflar ettik derken arabadan indik ve yeğen arda da katıldı muhabbete:
    "şu yola bak amca ya lezalet ya, ölümcek vağ, kağınca vağ, böyle yol mu oluğ.."

  • buna sevinen adamlar sıra kendi çalışmalarına geldiginde başka türlü yorumlar yapabiliyor, hangi sektör olursa çok çalışma içeren hicbirseye en azindan çalışan kesim sevinmesin.ayrica bu çağda cumartesi banka calistiracaklarina musteriden hafasonu eft ucreti almayıp,döviz makasini acmazlarsa hepsinden daha hayırlı hizmet olur.

  • sık sık karşılaştığım insanlar. madem telefonun sana yetiyor neden benimle beraber dışarı çıkıyorsun değil mi? ya da madem muhabbetim açmıyor neden kendine başka bir arkadaş bulmuyorsun? çok büyük saygısızlık bu.

  • ilkokul: saç çekmek, kafasına top atmak

    ortaokul: hoşlanılan kızın eteğini kaldırmaya çalışmak, kız sinirlenince sırıtmak

    lise: derin ve anlamlı olması hedeflenen, ama klasik kesiş hareketinden öteye gidemeyen bakışlar

    üniversite: ders notu istemek, beraber ders çalışmayı teklif etmek

    ofis ortamı: iş çıkışı yemek yemeyi ya da bi şeyler içmeyi teklif etmek(artık yol yordam öğrenilmiş)

    emeklilik: beraber parkta yürümeyi teklif etmek

    *