*

  • (bkz: yunus emre)
    (bkz: cemal süreya)
  • yunus ki sütdişleriyle türkçenin
    ne güzel biçmişti gök ekinini,
    düşman müşman girmeden araya
    dolanıp bütün yukarı illeri
    toz duman içinde yollar boyunca
    canından sızdırmıştı şiiri;
    vasf-ı hal'inde öyle esrikti
    acı dirliği aşık paşa'nın,
    günlük gibi havayı doldurdu
    sevginin ve kimyanın öğretisi;
    bursa'da otlar ağaçlar arasında
    kim yazdı günün aydınlığın
    o diri o insan yüzlü beratını
    başka kim yazdı emir sultan'dan;
    ve balım sultan urum abdallarından
    baba dostlarıyla kadınlarla
    birtakım ilişkilerden sıyrılarak
    çıkarak karıkocalığın dükkanından
    tuttu aynasında kızıl deli'yi;
    yağmur altında sicim gibi
    parasını serperken havuzlara
    aşık garip unutmuştu kendini
    aklını fikrini takıp mecnun'a;
    oralarda sevgili bir küfür gibi
    son yükselişi gibi bir sesin
    demirin taşın yergesiyle dolu
    o çimenleri yeşerten nara
    o dalga dalga yayılan
    anamın içi gibi ovalara,
    ve indi mi birdenbire inen
    sımsıcak bir şafak gibi dağlara,
    sütbeyaz ayvaz kankırmızı köroğlu;
    sen ki şu kısacık hayatında
    sevdin ve yaşadın kelimeleri
    bir gün bile düşürmedin kalbinden
    yarana bastığın o büyülü deyimi
    niye mi koşarsın büyle ufka doğru
    pir sultan mı ısmarladı seni
    kızılırmaktan öte sivas'a doğru
    yeryüzü gökyüzü ve sabah vakti
    bilece uçarsınız hastanız ulu
    alnında göğsünde parmak uçlarında
    kan pıhtısının ısrarlı bakışı
    siyaset meydanı hıncahınç dolu,
    ustamın gözlerindeki son damla mavi
    takılıp kalmış kirpiklerine,
    perçemi uysalca dolanmış daracağına;
    uzakta kavaklar kuşku sorulu
    bir tambur dehşeti sazında
    hazırlar kaderini kadı burhanettin'in
    olsa da bir gün sivas'a sultan
    fışkıracaktır kanı bir tuyuğ gibi
    azeri ağzıyla koçlara devran
    bir tuyuğ gibi elemsiz bir fıskiye gibi
    başı omuzundan kaydığı zaman;
    sen ki gözlerinle görmüştün 57'de
    babanın parçalanmış beynini
    kağıt bir paketle koydular mezara
    istesen belki elleyebilirdin de
    ama ağlamak haramdı sana
    o günler istesen de istemesen de
    boğazında buruldu kaldı türkçe
    mevsimlerin tülüne sarılı halde
    yıllarca dinlendirdin acını
    utandın ondan korktun bir bakıma
    sakladın geleninden gideninden;
    ve sen daha nice rastlantılarla
    nice suçsuzun başında bulundun ki
    göğe urmak ister gözbebekleri
    nice şair nice duyarlık elçisi
    zehir kazak zıkkım gedayi
    bir buğday yüzlü zülfü dolaşığın
    özlemiyle karmış doğanın buyruğunu
    kütüğü nakıştan beter olmuş
    nar çiçeği karacaoğlan;
    yaz kış yapraklı dertli boran;
    ezilmişin tutanakçısı kabasakal;
    dördüncü murad'ın çılgınlığıyla
    yeniçeri bedenine nişanlar vuran
    seyrek asker kayıkçı kul mustafa;
    işgal acılarından mavi bir lirizm çıkaran
    maliyeci şairlerin ilki bayburtlu zihni;
    ve sürgün şairlerin ne ilki ne de sonuncusu
    yiğit ve açık türkmen:dadaloğlu;
    kamu kuşların yedi bin yıl
    tam bir danişmendlik içre uçtuğu
    ve gülün tek bir solukta
    köy köy dağılıp kahverengide
    kent kent kırmızıda toplandığı gülşehri;
    kim bu gülşehri öksüz emrah kim?
    şems banu ne olacak kişverkişan nere kalesi?
    ya ulu camiin ünlü romancısı
    yalvaçlara kimlik kağıdı dağıtan
    çekidüzeni unutulmaz süleyman çelebi?
    sen işte bunlarla bildin türkçeyi
    bunlarla
    gelen giden obayı sevdi
hesabın var mı? giriş yap