• yazılanın, söylenenin, okunanın mihenk taşı olarak yaşananın, pratiğin, hareketin bellenmesi. suya çızzıh çızmış gibi uçup kaçıp giden, ya da kağıda zincirli kalan herşeyin hayatta ve hayatla sınanması*.
  • en şeffaf, en kırılgan, en acı(k)lı yazan/görünen/gösterene(imiz)e bile hiç inanılmaması, kanılmaması gerekmekte çünkü, çünkü o kırılgan pamuk helva kıvamındanki yıldız tozuna bulanmış kelimelerin sahipleri, her ne kadar yazarak şeffaflaşmak veya yazdıkça şeffaflaşmak istese/istermiş görünse/ istermiş gösterse de kendisini/yazısını/hayatını, siz siz olunuz kılıcı ipeğe değdiriniz, değdiriniz ki eşyanın tabiatı kendi suyunda ortaya çıksın, hayatın turnusol kağıdıyla test ediniz okuduklarınızı, eğer becerebiliyorsanız elbette yazdıklarınızı.

    kıssadan hisse(isteyen gavurca diskıleym etsin bilemem): uyduruyorum muntazaman, benden günah gitti, ona göre canlar.
  • temeli oldukça basit bir teoriye dayanır; kelimeler aldatır..
  • halk arasında "sözlüğe yazdığım şeyi illa yaşamış olmam mı gerek sendromu" olarak da bilinir.

    online ortamlar ve ilişkilerin temel taşıdır, gösterilene değil, gördüğüne inanmak icap eder. hayattır, nereden saldıracağı belli olmaz, her kapıyı tutmak iyi bir başlangıç sayılabilir.
  • adı üstünde "yazı"dır, yazanı ne kadar bağladığı belli değildir, "sözlükte yazdığın gibi konuşmuyorsun" benzeri sendromlara yol açandır, oysa hayat denilen zamazingo parmaklardan çıkanların sorgulandığı yer değil midir, öyledir..

    offline ortamlarda da pek güzel sınanır yazı denilen nane, biz bunlara bazen şair i azan deriz, bazen "şiiri oku şairden uzak dur" deriz, imza günlerinde (ki bendeniz bu tapınmalardan nefret etmekten mutluluk duyarım) ortaya çıktığını görürüz, heyhat "ben bu adamı böyle bilmezdim" der, küfrederiz.. çok mu olumsuz konuştuk? yok mu olumlu örnekleri? olmaz mı, ama onları bulmak pek kolay değil malesef..
  • eskiler der ki "ya yazdığın gibi ol, ya da olduğun gibi yaz" (demediler mi? siz de haklısınız canım). e tabi, insan bu; yazdıkça kendisinden bir şeyler kaybediyor (valla diyorum, kazanmıyor kardeş), kaybettikçe yazısına kaybettiklerine/hep sahip olmak istediklerine dair bir şeyler katıveriyor.. amanin, bir de bakıyorsunuz ne yazıda yazarın kendisi kalmış, ne de yazarda sözünün özü. yazarın elinden tutsan olmaz, yazısı bulaşmış; yazıyı sarsam desen, o hiç olmaz, aklında yazanı kalmış. iki boklu değnek geldi hanım, hangisini tutalım??

    velhasılı kelam, kalem dedikleri kılıçtan keskin amma velakin hayatla sınanınca, kullananın (kullanmasını bilmeyenin anacım) böğrüne saplanabiliyor..

    (şimdi bu lafı ettim, sonrasında bir de kendime baktım, sus lan allah'ın hayır'sızı dedim. daha ne diyim ki?)
hesabın var mı? giriş yap