• çok fazla yahudi soykırımı filmi izlediğimiz için mi almanca'nın fonetiğinden mi bilmiyorum ama insan böyle kelimeleri duyduğu zaman ürperiyor.

    iyi de bu bildiğin (bkz: besleme)

    siz hiç hayatınızda besleme saçı diye bir şey duymadınız mı? besleme saçı dediğiniz şey heidi'ninkinden farklı mı? ya da kınalı yapıncak'ı düşünün. yalıya hangi statü ile gitmişti?

    ya da şöyle gözünüzün önünden, ayşen grudalı filmleri geçirin. büyük bir kısmında aslında evin beslemesini canlandırmaktadır. bu kadın niye koca diye ölüyordu? azdığı için mi? hayır. kendisine vaat edilen tek şey, evlilik çağına geldiğinde hayırlı kocaya verilmekti ve kadıncağız bir an önce çolak-çopur-kel-fodul da olsa biriyle evlenip, kendi hayatını yaşamaya başlamayı istiyordu.

    bir kişiye yapılabilecek en büyük zulüm onu bir başkasının vicdanına teslim etmektir. ister adı verdingkinder olsun ister besleme.

    ama şimdiye kadar yazdıklarım laf salatası.

    esas mesele şu:

    dünya üzerinde mükemmel bir sistem veya mükemmel bir ülke yoktur. bazı ülkelerin sorunlarını çözebilecek enstürmanları vardır, bazılarının yoktur. türkiye enstürmanları yetersiz olan ülkelerden bir tanesi.

    adamlar sosyolojik bir olguyu problem olarak belirlemiş, bununla ilgili yasal düzenleme yapmış, ardından da gelecek kuşakların bu konuda duyarlılık kazanması için belgesel hazırlamış.

    sorunları çözüldü mü? hayır.

    şu an uğraştıkları konulardan birisi eşcinsellerin evlat edinmesi. buna inanılmaz çetrefilli bir yoldan izin veriyorlar. çiftlerden biri tek başına evlat ediniyor daha sonra partnerler velayet paylaşımı gibi bir şey yapıyor. ancak evlat edinmek için çift olarak doğrudan başvuruda bulunamıyorlar.
    peki neden? çünkü evanjelistlerin siktiri boktan aile tanımı bozulmasın diye. ama bunun da üstesinden gelecekler.

    ve yine mesela otuz sene sonra, yine isviçre kökenli bir belgesel izleyeceğiz:
    sırf bürokratik sebeplerden dolayı nüfus cüzdanına sex hanesi yazılması, sex ile gender arasında uzlaşmaya varılamaması yüzünden, transgenderların yaşamış oldukları sorunlar.

    işte o zaman da şöyle entariler gireceğiz:

    -aman allahım medeniyetin kalesinde neler yaşanmış.

    halbuki kendi ülkemizde hala şunları konuşuyor olacağız:

    -cehape camileri ahır yaptı,

    -benim çarşaflı bacılarım.
  • sevim akyürek' in "heidi' nin ayakları neden çıplaktı?" diye sorduğu yazısıyla haberdar olduğum köle çocuklar. ve şimdi anlıyorum heidi' deki bazı şeyleri, bayan rottenmeier' ın nefretini.

    eskiden olmuş bitmiş bir şey, bizim buralarda da olmamış, ne gerek var şimdi mevzu yapmaya; diye düşünen insanların, yani bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncıların, hiçbir zaman anlayamadığı ve anlayamayacağı çocuklar olacaktır. ayrıca, bu insanlar; çin' deki çocuk işçileri de hiçbir zaman anlayamayacaktır. gerçi çin' e kadar gitmeye de gerek yok, sokaktan geçerken yanından geçtiği, kağıt toplayıcısı çocukları ve inşaatta çalışan çocukları da anlamayacaktır. çünkü zaten burada asıl dikkat çekmesi gereken nerede ve ne zaman olmuş olması değil, "neden" ve "niye" olmuş olmasıdır. mesela o çocuklar kimdi ve neden o işlerde kullanılmıştı? neden çin'de ya da herhangi bir yerde, orada, burada, şurada, yanı başında çocuk işçi diye bir şey vardı? yanından geçerken, aslında bu saatte okulda olması gerek diye düşündüğün çocuk, neden kağıt topluyordu, mesela? ama şimdi bunları düşünmeyelim, çünkü aslında bizle bir alakası yok. biz bir şey görmeyelim, bazı şeylere gözümüzü de yummayalım, hep kör olalım.

    sanırım neden verdingkinder diye bir şey vardı, sorusunu sorup anladığımız zaman, birçok şeyi de anlamış olacağız.
  • hakkında 2011 yılında gerçek hikayelerin derlenmesi ile markus imboden tarafından çekilmiş der verdingbub isimli bir film olan utanç.
  • az evvel sevim akyurek'in "heidi'nin ayaklari neden ciplakti" adli makalesi ile tanistigim terim. insanin icini cayir cayir yakan cocuk istismarindan ornekler icermesi sebebiyle su saniye itibariyle paylasim sayisi 100binlere varmistir diye dusunuyorum.
    mesele tabi ki ısvicre degil sadece.
    "ucurtma avcisi" okuyanlar/izleyenler bilir ki, cocuk istismari orta doğudadir,
    ayaginda adidas ayakkabi olanlar bilir ki(umarim bilir) bu istismar uzak dogudadir,
    "bir geysanin anilari kitabinda (evet hani o romantize edilmis filme donusen) yine satilmis cocuklardan sozeder,
    bir suudi prensesinin anilarini anlatan"sultana" kitabinda, seks iscisi olarak pazarlanan erkek cocuklari kazinir beyninize,
    thailand'da bir chat sayfasina sizdirilan 10 yasinda ki simulasyon 'sweetie'ye internet uzerinden resmen tecavuz eden o adamlar gelir akliniza,
    ingiltere'de, irlanda da yillarca baca temizleyen cocuklar ve calisma evleri isyan ettirip "modest proposal" i yazdirmistir jonathan swift'e,
    cok uzaga gitmaye gerek yok, bizim samsun bafra'mizda cocuk isci pazarlari kurulur her sene.
    yazsam sayfalar dolar da, icim buruluyor her yazdigim satirla. bazen sadece cocuk istismari ve somurusu yapanlari hedef alicak bi virus yayilsa ve hepsi geberse diye geciyor icimden ama iste olmuyor-olmuyor.
    hastaliklar bile fakirleri buluyor bu cihanda.
  • tam karşılığı "kiralamak, ihale etmek" olan verdingen fiili ve kinder sözcüklerinden türeyen ev ve çiftlik işlerinde çalıştırılmak için devlet tarafından bir taşta iki kuş vurmak üzere çiftçilere sözleşmeli olarak verilen çocuk anlamına gelen kelime yada isviçre utancı. kimsesiz, anne babası boşanmış veya fakir düşmüş, ailesi veya kendisi suç işlemiş bu çocuklar, o dönemin bakış açısıyla devlet politikası ile "kurtarılmış" olarak görülmekteydi. kızlar daha çok ev işlerinde kullanılırken, erkekler de tarlaya gönderilirmiş. çiftçiler devletten aldıkları cuzi bir para karşılığı çocukların yemek ve okul masraflarını üstlenirlermiş. bu çocuklar uzun yıllar ucuz iş gücü olarak sömürülmüşler. bazı bölgelerde ihaleler de olurmuş. bu ihalelerde çocuk, devletten en az parayı almayı kabul eden aileye verilirmiş. heidi buna en güzel örnekmiş de bizim haberimiz yokmuş.
    kaynak: swiss grapple with history of forced child labor, associated press, 2011
  • pis isviçreliler.
    medeni ayaklarına yatan aslında barbar vicdansız bir milletmişler. çocukları köle olarak satmışlar suistimal etmişler. yalınayak aç bi aç çalıştırmışlar.

    ya da

    her ülkede varolan fakat üzeri örtülen , görmezden gelinen çocuk suistimali konusuda kendi ülkelerinde yaşananlara seyirci kalmayıp bununla yüzleşme çabasına girmişler.
    fakat bu medyada şu manşetle veriliyor.
    "isviçrenin karanlık yüzü"

    yüzleşilince bu isviçrenin utancı olmuş.
    biz yüzleşmeyince çok şükür bizim bir utancımız yok.

    şimdi isviçre barbar bir ülke mi
    yoksa gene medeniyette bir adım önde mi
hesabın var mı? giriş yap