• kanadalı belgeselci yung chang'ın yönettiği ve çin'de inşa edilmekte olan dünyanın en büyük hidroelektrik santrali projesi (bkz: three gorges dam) yüzünden evlerinden olmak zorunda kalan çinlilerin hikayesini anlatan belgesel film. trailerına http://www.apple.com/…pendent/uptheyangtze/trailer/ adresinden ulaşmak mümkün.
  • insan bu filmi izleyince ( aslında film değil belgesel ):
    -güvendiğimiz bir senin ülken vardı eşitlik adına, oda yalanmış be mao diyesi geliyor,
    film gerçekten çin'in bu günkü durumunu ve kominizmin ne hale geldiğini göstermek açısından çok önemli ipuçları veriyor;
    mesela aileler için en önemli şeyin her gün yiyecek bulabilmesi
    fakir ailenin çocuklarının bırakın üniversiteye liseye bile gidememesi
    ve gene film içinde bir esnafın,
    -"insan olmak zaten çok zor ama çin'de sıradan bir insan olmak çok çok zor diyerek ağlaması
    çin'in nasıl bir eşitlik sunduğunu gözler önüne seriyor.
  • belgeseli saltbeyoglunun ücretsiz perşembe sinemasında izleme şansına nail oldum. izleyemeyenler için sitedeki bilgileri aynen copy pase aşağıya bırakıyorum.
    yine bir perşembe yine bir salt etkinliği

    up the yangtze [yangtze nehri]
    salt beyoğlu
    22 kasım 2018 19.00

    up the yangtze [yangtze nehri] (2007)
    yönetmen: yung chang
    93 dakika
    mandarin, siçuan lehçesi, ingilizce; türkçe ve ingilizce altyazılı

    dünyanın en uzun üçüncü nehri yangtze üzerine kurulan dünyanın en büyük hidroelektrik barajı, bir milyondan fazla kişinin hayatını ve küreselleşmeyle gitgide büyüyen çin’i nasıl değiştirdi? çin asıllı kanadalı yönetmen yung chang, büyükbabasının gençliğini geçirdiği, üç boğaz barajı’ndan dolayı sular altında kalan tarihî bölgeden 16 yaşındaki bir gencin hikâyesini anlatıyor. liseye gitmek isteyen yu shui, zar zor geçinen ailesine destek olmak üzere, yangtze’de yol alan lüks bir sehayat gemisinde işe başlamak zorunda kalır. bir yandan bulaşıkçı olarak yetişir, bir yandan da tüketim ekonomisi ve modern teknolojinin imkânlarıyla tanışır. yönetim tarafından kendisine verilen adıyla “cindy” uluslararası varlıklı turistlere hizmet ederken ailesi baraj taşkınlarından kaçma derdindedir.

    chang’ın bir seyahat gemisi metaforu üzerinden çeşitli yönleriyle modern çin’i tariflemeye giriştiği bu filmi, 2007 vancouver uluslararası film festivali’nde “kanada yapımı en iyi belgesel film” ve 2008 san francisco uluslararası film festivali’nde “en iyi uzun metrajlı belgesel” ödülüne layık görüldü.
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    en başta ünlü çin bilgesi konfüçyüsün sözlerini görüyoruz.
    " bir insanın akıllı davranması için üç yol vardır: birincisi iyi düşünmektir. bu en soylusudur. ikincisi, taklit etmektir. bu en kolaydır. üçüncüsü, deneyimlemiş olmaktır. bu en acısıdır."

    belgesel de cindy karakterinin yanında jerry karakterinin de işlenmesi çok gerekliymiş. çindeki bu iki farklı aile türünün meyveleri olan bu çocukların hayata bakışları, hayattaki duruşları ve gelişimleri açısından doğru bir izlenim edinebilmemizi sağladığını düşünüyorum. bu kıyaslamayı yapamasaydım bütün çini cindy üzerinden şekillendirebilirdim kafamda. jerry bunun önüne geçmiş oldu. ayrıca gemideki üstlerin çalışan çocuklara kullandıkları dil ve aile durumlarına bu kadar hakim olmaları da çinde yaşam üzerine bazı düşüncelerimi şekillendirdi. bir gemi tur yöneticisinin jerrye, bavullarını taşığı müşteriden bahşiş istemesi üzerine aldığı şikayete karşılık yaptığı konuşmada "tek çocuksun gerekli özveriye sahip değilsin bizim için yetersizsin başka bir yerde çalışman gerekecek" benzeri bir konuşma yapması ve başta bunları inkar eden bir çocuga bunları kabullendirip söyletebilmesi, kusurunu tek çocuk olusuyla ilşkilendirip bu görüşlerini bir şeylere dayandırarak ona açıklaması çok ama çok ilginçti. hiç kurumsal olmayan bir dili böyle büyük bir tur şirketi personelinden duyabiliyor olmak çindeki iş ilşikileri temelleri ile de ilgili bir izlenim oluşturuyor. cindynin ailesi ise gerçekten iç parçalıyor. iki zavallının birlikte verdikleri yaşam mücadelesi, birbirlerini kendilerini ve hayatı kabullenişleri, bir ebeveyn olarak yetersizlikleri ve kızları ile beraber bu durumdan duydukları hüsran, gemiye her gidişlerindeki o halleri yüzlerinde ki ifade ve kızları için söyledikleri (endişe duyuyorlar) beni çok üzdü. cindynin sosyal başarısızlığı, aglayarak gösterebildiği isyanı ve dünyayayla dünyanın küçük güzellikleri ile tanışması... empati yapabilen bir insansanız film boyunca yüzünüze yerleşen o acının tatlı tebessümü dedikleri ifade kaslarınızı yoracaktır, yüreğiniz de burkulacaktır.

    belgesel yangtze nehrini ve üç boğaz barajını bu aile üzerinden anlatmış daha çok ama ilerleyen kısımlarda evlerinden çıkarılan insanların ugradıkları haksızlığı ve zorbalığı görüyorsunuz. en çok da bir esnafın tüm bunları anlatırken göz yaşları içinde insan olmak zaten çok zor ama çinde sıradan bir insan olmak çok daha zor diye ağladığını görüyorsunuz. koca koca adamları böyle üzmüşler işte. biz de üzülüyoruz. hasankeyfteki gibi. o magaralarda evi diye yaşamış, sonra turistik bir mekan olarak işletmeye baslamıs bir hasankeyf yerlisi diyor ki " burası benim evimdi, şimdi iş yerim ve çok yakında sular altında kalacak." adam öyle üzgün ki.
    evimizi düşünüyorum. büyüdüğümüz evleri, yaşadığımız evleri ve taşındığımız evlerin ne kadar evimiz olduğunu ya da olabileceğini?

    up the yangtzeden çıktığımda kendi ülkeme baktım. hasankeyfe, halfetiye.

    bizim de evlerimiz sular altında
hesabın var mı? giriş yap