*

  • 1988 yapimi bir yavuz ozkan filmi. haha!, bu kadar kuru bir tanimla gecilecek gibi degil elbette. once hikayeyi ozetleyelim. ozkan filmin basrolunu de ustlenmekte. hayattan sikilmis ve insan irkina inancini kaybetmis (stanley kubrick mubarek), neredeyse mizantrop olup cikmis bir yonetmeni "canlandiriyor". elbette tepkisel bir kardesimiz kendisi. bu nedenle dahiyane(!) bir fikirle yeni projesine baslamis. kapandigi odada kendi olumunun filmini cekmekte. filminin her seyini de bir basina yapiyor. bir tek muzikleri debussy, caykovski ve liszt'e yazdirmis (espri yapiyor burada, gulmemiz lazim). neyse, ozkan'in yasamakta oldugu pansiyon gercek bir entel yuvasi. yonetmen haricinde sadece 3 sakini daha var gerci. yan odada kalan konservatuvar mezunu piyanist, onun arkadasi balerin (henuz mansur soyadini almamis olan lale yurdatapan) ve pansiyonun sahibi sair rantiye (adamcagiza boyle hitap ediliyor film boyunca). bir de arada yonetmeni ziyarete gelen "kucuk kiz" var. filmdeki diger karakterler gibi onun da ismi yok. "kucuk kiz" asagi, "kucuk kiz" yukari. ayrica bu "kucuk kiz"in pek poti* bir hali de yok, kazik kadar genc kiz. dirty dancing'deki jennifer grey'in de feci sekilde etkisinde kalmis.
    neyse, gel zaman git zaman yan odadaki kadinlar yonetmene hasta olmaya basliyorlar, balerinle yonetmen arasinda bir yakinlasma gerceklesiyor, hatta balerin yonetmene ozel bir dans gosterisi sergiliyor. beraberce bogaza bakip "isiklarin balesi", gibi replikler sarfediyorlar. yonetmenimizse kazandigi altin portakallari yan yana dizip, kamerasiyla filme aliyor ve "iste, bana verdiginiz oduller. artik o kotu filmleri cekmeme gerek yok", falan filan diyor. biz seyirciler de "e artik intihar etse de kurtulsak", diye sayiklamaya basliyoruz. ayip ama ne yapalim, sabrin da bir siniri var.
    yine de istemeden camp'e donusen bu ucube film, eger dalga gecmek niyetiyle izlerseniz epey eglenceli anlar barindiriyor. ozellikle fahise roluyle filme ortalarinda dahil olan duygu asena muthis(!) bir performans sergiliyor. kendisinin belle de jour'daki catherine deneuve'e benzetilmeye calisildigi da dikkatimizden kacmiyor elbette. spoiler yapmanin, her seyi anlatip tadinizi kacirmanin alemi yok ama filmin doruk noktalarindan olan su sahneyi de es gecemeyecegim. balerinin kocasi mekani bastiginda, pansiyonun sakinleri tarafindan adeta linc ediliyor. bu sahnede ozellikle, erkek oyuncuya acimadan tekme tokat girisen sayin asena'nin dogaclama repliklerine ("defol buradan, pezevenk! esek! ay kiz, kim bu adam? kimi dovuyorum ben?") ve lale mansur'un rol arkadasinin suratina indirdigi tokata dikkat, demek istiyorum.
    yer yer antonioni, bergman ve fellini gibi yonetmenlere de gonderme yapmaya calisan bu garabeti gordugunuz yerde kacirmamaniz siddetle onerilir sevgili sozlukculer.
  • bu ay digiturk sinematurk'te galasi yapilacak film. hadi herkes video recorder'larının başına.
  • entel türk sinemasının güzide örneklerindendir. anlaşılmayan bir yönetmenle bankacı kocasını sevmeyen balerin kadının anlaşılmayan diyaloglarla süslü aşkını anlatan daha doğrusu anlatmaya çalışan bir film. savaş ay, selahattin duman, çiçek arifgibi konuk oyunculara sahip olması bile nasıl bir film olduğu hakkında fikir sahibi olmamızı sağlıyor. ayrıca filmi yönetip başrolü oynayan yavuz özkan ın oyunculuğu hakikaten çok kötüdür.
  • ellerimle ışık içirmek istiyorum hayatına der adam, kadın da yüzünde esrik bir gülümsemeyle ne hoş der... ne güzel...
    bir de "yağmur yağıyor, haydi dışarı çıkıp dansedelim" vardır. tadına doyum olmaz.
  • dil sorunu olmasa imdb en kötü 250'ye kafadan üst sıralardan yerleşebilecek bir film, ama işte senaryosundaki ince nüansları türkçe konuşmayan birinin anlaması imkansız gibi bir şey. muhteşem replikler barındırır:
    (balerinin kocası, sermayenin temsilcisi, filmin kötü adamı pansiyona gelmiş her nedense karısını piyanistin odasında aramakta ve orada kalmaktadır, bu arada yatağa girmek için soyunan piyanist arkasını dönmesini rica eder kötü adamdan)
    kötü adam - pantolonunu çıkarırken çıkan ses beni çok tahrik etti.

    bu arada sevgiliyle söyle bir diyaloga da neden olmuş filmdir:
    sevgili kişisi - ben bundan daha iyi film çekerim di mi sevgilim?
    yalnux - elbette, herkes bundan iyi film çeker (kırdığı potun farkına varır) yani öyle demek istemedim, tabi ki senin çektiğin çok güzel olur, bu çok kötü sadece, öff toparlayamadım...
hesabın var mı? giriş yap