*

  • kargaların bile kahvaltı için erken olduğunda mutabık oldukları bir saatte, kör karanlıkta kalkıp, pazartesi sabahı bir yere gitmek gerektiğinde, hele de haftanın dokuz ayın çarşambası bir çuvala girmiş gibi geçeceği bilindiğinde yapılacak çok akıllıca bir harekettir. çiçekçi çingeneyle tüm zihin açılana kadar pazarlık etmenin gri hücrelere etkisi performansı artırır, şebboylar bütün hafta gerek kokuları, gerek görünümleriyle* bünyeyi huzura götürür. pazartesi sendromu size vermeyi düşündüğü sinir ve sıkıntıyı alıp, pılını pırtısını toplayıp gider.
  • (bkz: vain)
  • günün çiçekçiler meydanına doğduğuna inana bir hint söylencesidir, gün meydana çiçeğin kalbinde doğar.ancak güneşin çiçeğin yüzüne kondurduğu öpücüğün kutsallığı, meydanı balıklı göl ilahiyatında bir şahikanın farikasını muştular.oradan geçip gitmekte olan yerel halk, iki hafta sonu yorgunluğundan uyandığında, çiçeklerin bahar bahçe kokusu onları üç dal şebboyun ana rahmine kavuşturur ve böylece gittikleri ve gidecekleri tüm mekanlar kendilerini ayşe teyzenin mistik pembelerine mukaveleyle bağlı kılacaktır.zorlama metinlerin aymaz bekçisi de bu çiçekler meydanının karşı kıyısından iyi bir tanım yapabilmek için tüm sıkıntıyı üzerine çeker, yeşil yoldaki siyahi dev midir yoksa bu?
  • pazar akşam saatleri hüznünü (bilen bilir iç boğucudur) bir dirhem iki çekirdek giyinip şehrin sevilen bir noktasına seyirtmek ve burada bir dostla buluşup iki lafın belini kırarak dağıtma eyleminin ertesi sabahı yapılabilir bu.
  • pazartesi sendromunu püskürtür mü bilmem ama 90’ların sonunda bir ergenken dilime dolanan ve neredeyse on sene boyunca kurtulamadığım, beynimde haksızca yer kaplayan o şarkıyı yıllar sonra yine akla getirmiştir.

    evet şebboy

    “ kaşına gözüne nazar değmesin kız sen kimin nesisin
    şebboy çiçeği gibi açıl utanma, işini bilir gibisin “

    zaten bir bu bir de çokolat kız

    hafızamın çöplük gibi olmasındaki katkılarını yadsıyamam.
hesabın var mı? giriş yap