*

  • sözlükte yüzlerce çeşidi, binlerce parçası olan kâh yerinde, kâh abartı, kimisi komik, kimisi düşündürücü olan türk filmi tespitlerine nefis bir örnektir bu şahsımca. on dördünü dolduran her genç bu tuhaf görüntüleri fark eder ve kendine sorular sorar. işte bugün yıllarca emektar olarak bilinmiş güzide kötü adamlarımıza hemen her filmde defalarca yaptırılmış olan bu ilginç oyunculuğu etik ve teknik bakımdan inceleyecek, genç kardeşlerimizi bu sıkıntıdan kurtaracağız.. malzemeleri birazdan alt yazı geçeceğiz..

    şimdi türk olup da rahmetli -nur içinde yatsın- kemal sunal’ın filmini izlemeyen yoktur; varsa da bir noksanlık vardır diyebiliriz. doğrudan sunal’ın filmlerinden geçiş yapmak en mantıklısı çünkü eğer dikkat edildiyse hiçbir macera veya diğer tür filmlerde olmadığı kadar bizim şabanımızın filmlerinde “kötü adam”lar rol almıştır. ya mazlum, ya halk kahramanı ya da benzer bir başrolde başarıyla görev alıp kahkahalar attıran “en büyük şaban” ağabeymiz yeri gelince de başından beri kendine hır gür çıkartmayı görev bilen kaka adamların paylarına düşeni vermiştir.

    işte o; filmin koptuğu, yani artık kahramanımızın bir şeyler yapıp teraziyi dengelemeye başladığı anda başlar bu “trip” ler… (oh be nihayet vardım lafın şurasına) şaban maalesef hep olan orta direk ve öyle pek görülmemiştir ki hak edene versin köteği atsın havluyu. taktiği apayrıdır. öyle punduna getirir ki eli kanlı bıçaklı zatlar bir an donar, tam tabiriyle apışıp kalır. ama bu normal bir şaşırma, bir hayrete düşme görüntüsünden çok uzaktır. daha yağız, daha gürbüz bir şekil çizerler sırayla.

    hatırlayanlar olacaktır vereceğim örneği ki bir sahnede kemal sunal kötü adamlar arasında kalmış, hatta hayatını almak üzere olan bu katil mafya karmasına kendini feda etmek için bir yol bulmuştu. bu yol bozuk para ile yazı-tura atmaktan ibaretti. ancak bir koşul daha vardı ki burada bahsetmeye çalıştığım o surat ifadesi için biçilmiş kaftandır. efendim şart paranın dik gelme olasılığında o anki ismi mülayim in olay mahallinden ziyansız uzaklaşması idi. ve evet. beklenen oldu para dik geldi. bildiğimiz para, bildiğimiz dik. işte benim film boyunca azami gidişattaki kalp atışlarıyla seyrelediğim yer burası…

    çok enteresan bir şey olmuştur. yüzde birin altında şansı olan bir iş gerçekleşmiştir. olayın ne kadar şaşırtıcı olduğunu yönetmen artık seyirciye vermek zorundadır.

    o anda sahnede kemal sunal dışında yamulmuyorsam 7-8 kişi vardır (bu tipler de gerçekten bilinen en kötü adamlardı eski filmlerimizdeki) ve o derin bakışlı adamların her biri bu olay karşısında verilen direktif ile şaşırmak hatta apışmak ve hatta oha falan olmak zorundadır. kamera teker teker o suratlara çevrilir. çevrildikten an sonra kötü karakter birden kafayı sallar, “vay anam bu nasıl iş?” görüntüsünü level 6 formatında verir ki ekranın bu tarafındaki izleyiciyi de şaşırtır. film boyunca kamçı katı görüntüsü çizen adamlar birden bu ebleh görüntülere boğulurlar. teker teker. 7 kişi mi var? 7 sine de kamera zoom yapar ve birer birer bu şaşırma triplerini izleyiciye yansıtır. abartısız nakletmek gerekir ki kimi zaman bu bölüm 1 dakikayı bulabilir. bildiğin 1 dakika..

    şimdi düşünmek de lazım başka türlü bu enteresan olayın verdiği şok izleyiciye nasıl aktarılırdı. bunu düşünecek ben değilim ama herhalde bundan daha eğlenceli bir yol bulamazdım.

    bu tıpkı gene o filmlerimizdeki “kahramanımız artık istanbulda!” anlatımını kafamıza sokmaya çalışırken kumkapı’ dan, eminönü’nden efendime söyleyeyim boğaz köprüsünden belki on beş dakika istanbul eşrafını izletmeye benzer. uygun bir de fon müziği de bulurlar verirler gazı, verirler şu mantığı biz embesil izleyiciye.

    - bak dikkat et burası az evvelki köy veya kasaba değil. filmin bundan sonrası istanbul’da geçiyor kardeşim. anla yani. sonra deme “lan ne işi var bu şehir tangolarının köy yerinde” diye. iyice belleyesin bunu.”

    aynı şekle sahiptir ki biz oranın istanbul olduğunu böylelikle daha kolay anladığımız gibi şaşırtan hatta şaşkınlıktan aptallaştıran yeri de böylece anlamış oluruz.

    bazen beyoğlu’nda sürterken rastlarım o şaşıran güzel ağabeylerimize. şöyle garip bir şeyler olsa da bir şaşırsa ağabeymiz. ben de ona bakıp şaşırsam. bir japon çocuğu elinde kamerasıyla bir bana bakıp çekse, bir ona..
  • rahmetli ali şen'in kemal sunal filmlerindeki şaşırma tribi en güzel örneklerden biridir..

    -nniiiieeeeaaaaa?
hesabın var mı? giriş yap