• travmasını atlattığıma göre hakkında bir şeyler yazabilirim.

    gereken tanımlar yapılmış ama ben yine de tanım vermek istiyorum.

    cehennem tasvirlerinden biridir. bu sene aralık başı ve şubat ortası hafif versiyonlarını, nisan ayında ise pencereden sarkıp ruhumu şeytana satmak için haykırmak isteyeceğim halini yaşadım.

    12 nisan salı: boğazımda çok hafif bir ağrı var. "geldi yine herhalde..." dedim. adaçayı gargarası yaptım. ertesi gün ağrı yoktu. rahatladım.

    13 nisan çarşamba: halsizlik var, hem de nasıl. akşam arkadaşla kampüs yemekhanesinde yemek yedik yemek yapacak halim yoktu. çıkışta kahve içelim demiştik ama halim yoktu hiç. evime gittim.

    14 nisan perşembe: çok yorgunum. zor geçiyor gün. saat 3 buçuk-5 buçuk arası bölüm toplantısı var zoomda. dikkatimi vermem gereken bir toplantı. dikkatim yok. mecalim yok. toplantı bitti. perdeleri kapattım, 6da yattım.

    15 nisan cuma: korkunç bir baş ağrısı. boğaz ağrım katlanarak geri dönmüş. tir tir titriyorum. hiçbir şekilde yürüyemiyorum çünkü her adımım başımda zonklayıcı bir ağrı yaratıyor. sabah saat 5. ambulans çağırmalıyım. hayır çağırmamalıyım. hallederim ben. halledemiyorum. sürünerek tezgaha yanaşıyorum, bir lokma ekmek alıyorum ki ağrı kesici içebileyim. sanırım halledeceğim. 1 lokma ekmeği yutarken zonklayıcı ağrı geri dönüyor. garip bir inilti çıkarıyorum. ağrı kesici içiyorum, yutmak çok boktan. yatağıma geri dönüyorum. çünkü donuyorum. titreme silsilesi geri geldi. uykuya dalıyorum. uyanıyorum. saat 9a gelmiş. daha iyi değilim. telefona sürünüyorum. ağlayarak kampüs ambulansını çağırıyorum.

    koluma girerek beni ambulansa götürüyorlar. her yer dönüyor. nabzım 120. canım çok yanıyor ağlamamı durduramıyorum. biraz da yardım istemek zorunda kaldığım için, zayıflığıma ağlıyorum. beyinsiz gibi. neyse.

    beni yatırıyorlar, hemen serum veriyorlar. yarım saat içinde rahatlıyorum. bir yandan da ağlamam devam ediyor. uyuyakalıyorum. covid testi, kan testi, boğaz kültürü her şey yapılıyor. o gün rapor veriyorlar.

    eve yürüyerek dönebiliyorum.

    16 nisan cumartesi: covid testim negatif geldiği için hemen antibiyotiğe başlıyorum her şey çok daha kötü. komşularımın ve eski çalıştığım yerdeki biricik dostumun getirdiği yemeklerle besleniyorum.

    cumartesiyi pazara bağlayan gece çarpıntı ile uyanıyorum. ağrı kesicinin prospektüsünü okuyorum, çarpıntı halinde bırakılması gerektiği yazıyor. şimdi ağrı kesici ismi verip de kimseyi efendim. emmioğlu parol'e dönüyorum bi boka yarıyor mu? eh.

    17 nisan pazar: ailem beni alıp evlerine götürmeye geliyor ama gitmiyorum. yalnız başıma kalmak, sesli sesli ağlamak, dua etmek istiyorum sürekli. annem birkaç çeşit yemek yapıyor, hep "tühtühtühtüh" diyor babam ben her konuştuğumda ağlıyor kıyamam lan ben nasıl onlarla kalayım korkudan, üzüntüden daha beter olurum.

    2-3 saat kadar süren bir iyilik hali hali geliyor. hemen response paper yazıyorum. pas geçme hakkım var. pas geçmiyorum. delirmişim.

    gece titreten ateş geliyor. ağlıyorum hıçkıra hıçkıra. ne olur allahım kurtar beni falan diyorum sürekli.

    18 nisan pazartesi doktor kontrolüne geri gidiyorum, yürüyerek gidebiliyorum bu defa. raporumu uzatıyorlar. eski ağrı kesicinin çarpıntı yaptığını söylüyorum. parol aldığımı anlatıyorum. parol'ün bakteriyel enfeksiyonlarda bir halta yaramayabileceğini, ağrı kesicinin iltihap engelleyen özellikte olması gerektiğini söylüyor ve bana advil yazıyor.

    ah advil. böyle bir güzellik yok. şeffaf yeşil, kolye ucu gibi bir şey. sanki insanların acısını dindirsin diye galadriel tarafından hediye edilmiş.

    kapıdan uğramaya bölümden arkadaşım geliyor. gerçek bir kantçıdır. "pembe zeytin, sahiden, ne kadar da hasta görünüyorsun." diyor. hiç güleceğim yokken onun bu doğallığı beni güldürüyor.

    o gün bir hata yapıp bademciklerime bakıyorum. artık beyaz noktalar değil oradakiler. beyaz çarşaf gerilmiş bademciklerime. "tonsilit değil lan bu." diyorum. "boğmaca olmuşum ben. 21. yüzyılda, şehrin göbeğinde boğmaca olmuşum." yarım saat süren bir ağlama nöbeti geliyor. bu defa kovulan oğul akşamyıldızı lucifer'ı çağırıyorum. "ne istersen yaparım." bağıra bağıra ağlayıp bunları söylüyorum sonra gülme geliyor. mr. hyde tarzı bir gülme. yan komşum yüksek güvenlikli psikiyatri hastanesini arayabilir, diye düşünüyorum. biraz daha gülüyorum. 10-15 dk sonra yorgun düşüp uyuyorum.

    19 nisan salı: sabaha karşı uyanıyorum, çok çok yorgunum. güneş doğuyor penceremden. kendimi hissedemiyorum pek. "bu son gün doğumu mu acaba?" diyorum. hihihihi diye gülerek uyuyakalıyorum. uyandığımda daha iyiyim.

    güzel bir kahvaltı hazırlıyorum. sonra gargara yaparken lavaboya iğrenç şeyler çıkıyor. bademciklerime bakıyorum, çarşafın yarısı gitmiş. tiksinme ağlaması geri geliyor. lavaboya çamaşır suyu boca edip ağlaya ağlaya onu yıkıyorum.

    sonrası iyileşme süreci.

    bu kadar süre boyunca ateşim en fazla kaça çıktı bilmiyorum. dijital termometre 38.7 8 9... diye hızla giderken "eah siktir git be." diye fırlatıyordum.

    işin ilginç yanı şu ki, 2020 başından beri ara ara tonsilit oluyordum. ama hep hafif-orta seyrediyordu. sadece sağ bademciğim her zaman diğerinden bir tık daha kabarık duruyordu hasta değilken bile. ve orada minik bir beyazlık vardı. doktor "yapı" demişti. yediklerin oraya doluyor diye beyaz geliyor sana.

    bu tonsilitten sonra sağ bademciğim de sol ile aynı oldu. o minik beyaz nokta da gitti.

    birkaç yıl beni sanırım rahat bırakacak.
hesabın var mı? giriş yap