• 1949 doğumlu bir raymond chandler romanı. yine bir philip marlowe macerası olan bu kitap yazarın (en azından şimdiye dek okuduklarım içinde) en karamsar ve evet bi yandan da mizah dozu en yüksek eseridir ve bu haliyle de sarkazm sözcüğünün kağıda mürekkepe bürünmüş kara edebiyat deyu görünmüş halidir. chandler'ın alamet-i farikası olan karmakarışık bir kurgu, hangi biriyle başedeceğinizi bilemediğiniz bi dolu femme fatale, her köşeye sinen "anasını sktiğimn dünyası" karamsarlığı ve eşine az rastlanır bir ustalık ve mizah duygusuyla yazılmış diyaloglardan müteşekkil olan kitap kanaatimce yazarın alkolle olan yakın dostluğunun ve intihar girişiminin nedenleri hakkında da yeterince fikir vermektedir.

    "you're not human tonight marlowe".
  • karanlık, melankolik ama komik philip marlowe.
    bu kitabı okurken iyice humprey bogart tipiyle özdeşleşti bende. belki uzun bir sürede okuduğum için biraz dağınık, biraz kopuk ve karanlık geldi. belki ben öyleydim, belki de kitap. ama raymond chandler okunur okutulur, her daim.
  • chandler'ımızın diğer romanlarına göre biraz sönük kaldığını düşündüğüm, fazla karışık kurgulu bir roman.

    spoiler

    tabii chandler'ımız satranç oynamayı seven yalnız bir adam. uzun ve karmaşık hamlelerle sonuca gitmekten hoşlanıyor. ya da belki de böyle yapması gerektiğini düşünüyor. yayıncıları mı onu bu şekilde yönlendirdi acaba? ah ne oldu, bu da böyle miymiş, şunu da şuraya bağlayalım şeklinde bir aşırı özen gösterilmiş.

    fakat kitabın asıl sorunu, marlowe gardaşımın motivasyonunu anlayamamak oldu benim için. yahu sen marlowe'sun hacı abi, iki kırıtan bir çıtır sarışın gördün diye karşında, beleşe ceset hamallığı yapmak, kendini ateşlere atmak da nereden çıktı? karı budalası mısın? yoo. hatta yerli yersiz, zırt pırt seksi küçümseyen, afedersin ibne gibin, aseksüel gibin bişeysin. 20 dolares için kendini kurnaz zanneden salağın tekinin pis işlerini yüklendin, sonra o 20 doları da geri verdin, neden? manyak mısın? kendini müge anlı mı sandın, hayır hasenat için mi kaşarları aklamayı görev addettin?

    yani bu huyunu kınıyorum marlowe. yapman gereken, o pislik karıyı polislere dövdürmek, olmadı çantasından aldığın paraları yakmak, o da olmadı en azından kıçına iki tekme atıp -hazır kadına şiddetin ayıp olmadığı 40'lı yıllarda yaşıyorsun- iki de tokat aşketmekti. böyle ne oldu, yapanın yaptığı yanına kar kaldı.

    neyse, dedektiflik lisansını kaptırmadan, postu deldirmeden, meksika ağzıyla konuşan esmer yılandan bel soğukluğu kapmadan macerayı bitirdi marlowe. bu da olumlu. elbette bir de mavis'in pazarlamacısından aldığı ödeme var, o da günü kurtarır, güzel. ama nereye kadar?

    tabii asıl sorunu biliyorum: marlowe'un hiç arkadaşı yok. akşamları kendi kendine satranç oynuyor. ve ağzına namluyu sokup tetiğe basmamak için çer çöp ne kadar iş varsa alıyor. parası da batsın, belki biri beni bir macerada sevabına vurup temizler de kurtulurum diye işeyecek cami duvarı arıyor dayımın oğlu.
hesabın var mı? giriş yap