*

  • spinoza'nın kutsal kitaplara giydirdiği, teoloji ve felsefeyi birbirinden boşayan, spinoza'nın politika felsefesi için öncelikle referans gösterilen kitap. kutsal kitaplardan felsefe çıkmaz olsa olsa basit bir zihnin bulabileceği ahlak kuralları çıkar diyerek skolastiğin ipini çekmiştir (kendi ipini de çektiği söylenebilir.). eser isimsiz olarak basılmasına rağmen kısa bir süre sonra eseri spinoza'nın yazdığı ortaya çıkmıştır. çıkan yaygara o kadar büyüktür ki spinoza bir daha kitap bastırmamıştır.
  • 1670 yılında latince olarak yayınlanmış baruch spinoza kitabı. kitap tanrı'ya hakaret ettiği ve "zararlı" bulundugu gerekçesiyle kilise heyetlerince yasaklanmaya çalışılmış ancak spinozanın nüfuzlu dostları araya girince bu yasaklama girişimi başlangıçta başarısız olmuştur. sırf bu yüzden spinoza kitabın flemenkçeye çevrilmesine engel olmuş. açıkçası 1600lı yıllarda içinde yaşadıgı ülkenin diliyle yazmak da biraz kasarmış zaten. bir örnek olarak (bkz: 22 haziran 1633). o zamanlarda da herkesin bilmediği latince gibi bir dille yazmak, gerek yazarı gerek de yayıncıyı bir süre de olsa koruma yolu olarak düşünülüyormuş. tabi daha sonraları bu önlem de yeterli olmamış, kitabı sahte başlıklar altında piyasayı sürmeyi deneseler de yasaklanmasına engel olamamışlar.

    tractatus theologico politucus'un ilk 15 bölümü ilahiyat incelemeleriyken son 4 bölümü de siyaset incelemelerine ayrılmış. "tractatus theologica" yani "ilahiyat incelemesi" nin bir bölümü veysel atayman tarafından "peygamberlik hakkında ilahiyat yazılarından seçmeler" ismiyle derlenmiş ve çevirilmiş (salyangoz yayınları). türkçesi gayet güzel ve anlaşılır, hele üst üste okunan veya daha doğrusu okunmaya çalışılan birkaç kabalcı çevirisinden sonra oldukça başarılı oldugu söylenebilir.

    yazar 15 bölüm içeren theologico içinden bütünü yansıtacağını düşündüğü 4 yazı seçmiş. bunlar; (öncelikle spinoza'nın önsözü)

    -peygamberlik hakkında,
    -mucizeler hakkında
    -yazı'nın yorumu hakkında,
    -ne ilahiyatın akla (mantığa) ne de aklın ilahiyata hizmet etmek durumunda oldugu gösterilecek ve hangi nedenlerle (kutsal) yazı'nın otoritesinden emin olabildiğimiz hakkında.
  • spinoza bu kitabın önsözünde batıl inanç hakkında konuştuktan sonra şöyle der:

    "...[k]alabalıklar, din görünümü altında çok geçmeden krallarına tanrı muamelesi yapmaya ama ondan iğrenip, bir bulaşıcı hastalık* gibi ona lanetler okumaya da başlayacak şekilde yönlendirilebilirler.

    bu türden felaketlerin önüne geçme adına, doğru yanlış demeden dini her şeyden daha önemli görünsün ve herkes ona en büyük saygı ve değeri göstersin diye birçok biçim* ve adetle donatabilme yolunda büyük gayretler sarfedilmiştir. bu işi en iyi, din hakkında sıradan bir yorumu bile günah sayan ve tek tek kişilerin yargı gücünü, o kimsenin zihninde* sağlıklı aklı koruyacak, hatta kuşku duymaya en ufak bir yer bile kalmayacak şekilde, önyargılarla dolduran türkler olagelmiştir."

    spinoza, "ilahiyat, peygamberlik hakkında", der. ve çev.: veysel ataman, salyangoz yay., birinci basım, istanbul 2006, s.48-49

    kitabın ingilizce çevirisi için:

    http://www.yesselman.com/ttpelws1.htm#pr
  • türkçeye cemal bâli akal ve reyda ergün tarafından kazandırılmış, dost yayınlarınca yayımlanmıştır.

    http://www.idefix.com/…asp?sid=cc13o5576p6perise642
  • (bkz: #47084181)
  • sevgili spinoza'nın ethika'dan sonraki kapsamlı eseridir. türkçede tamamı bulunan bu eser hakkında bu kadar az entry olmasının sebebi ne ola acaba? sözlüğün genel olarak kalitesinin düşmesi mi desem, ekşi şeyler gibi dünyanın en gereksiz zımbırtısı nedeniyle haklı olarak entrylerini alıp gidenler mi desem ne desem bilemedim. herhalde belki de büyüklerimiz biliyorlardır bunların sebeplerini. neyse. spinoza böyle bir filizoftur efendim, hakkında entry için bile başlığına girseniz size mutlaka önünüze çıkan şeyleri sorgulatır. sözlüğün dalyarak politikalarını bir kenara bırakıp konumuza dönelim.

    derdim kapsayıcı bir entari düzmek değil. sadece değinmek istediğim birkaç nokta var kendimce.

    bu kitap her şeyden evvel kendi başına anlaşılamayacak kitaplar arasındadır. spinoza için öncelikle ethika şarttır. çünkü spinoza'nın doğa ve tanrı kavrayışı ethika'da anlatılmaktadır. burada yalnızca küçük değiniler vardır ve bu değinilerle spinoza'nın tanrı kavrayışını anlamak mümkün değildir.

    gelelim, spinoza'nın bu kitaptaki derdine. kitabın sonunda bir iki cümleyle bütün kitabını özetlemektedir spinoza:

    "devlet için en güvenli §ey, dine bağlılıkla dini yalnızca yardımsever
    ve haksever uygulamalara indirgemek, üstün gücü kullananların kutsal
    ve dindı§ı sorunlar konusundaki hakkını sadece eylemleri gözönüne ala-rak düzenlemek, her insanı da istediğini dü§ünmek ve dü§ündüğünü söy-lemekte özgür bırakmaktır."

    17.yüzyılın kaosu ve din savaşları içerisinde, spinoza'nın din üzerine önerisi oldukça basittir. ona göre bütün dinlerin temeli ve amacı aynıdır. hemcinsini (insanı) sevmek ve yardımseverlik. bu yüzden de din, bir başka ifadeyle teoloji evrenseldir. (226).

    tüm dinlerin amacı bu olduğuna göre ve devlet dinle, kutsal olanla olmayanın ne olduğuna tek karar verici olarak düzenlendiğine göre, farklı dinler arasındaki ayrımların temel olarak önemi ortadan kalkmaktadır. çünkü dinlerin diğer özellikleri, doğal ışık olan akılla incelendiğinde çürütülebilir niteliktedir. bir başka ifadeyle bunlar rahatlıkla spekülatif hale gelebilir durumdadır. o nedenle de, devletin bunlara göre düzenlenmesi mümkün değildir. eğer bu spekülasyona açık olan bu dinsel değerlere, yasa muamelesi yapılırsa bu yasalar iyi yasalar olamazlar. topluma kaos ve düzensizlikten başka bir şey getirmeleri mümkün değildir. bu da devletin yasalarına itaati zorlaştıracaktır. bu durum dinin hedefinden de sapmak anlamına gelecektir. dinin hedefi yalnızca itaattir.

    din meselesi neden önemlidir? çünkü her ne kadar devir modern devletlerin tarih sahnesine çıktığı yükseldiği bir dönem olsa da, teolojik meselelere ilişkin sorular hala açıkta durmaktadır. ve bunlara yanıtsız kalmak mümkün değildir. daha da derinde, şu hikaye vardır. siyasal bütün doğal ışık olan aklın temelinde inşa da edilse, bu inşa yine de teolojik olandan bağımsız olamaz. aslında siyasal bütün dediğimiz şey, her durumda siyasal ve teolojik bir bütün olmak zorundadır.

    buna ek olarak, papalar hala teolojik temellere dayanarak siyasal haklara sahip olduklarını iddia etmektedirler. buna ek olarak, aslında spinoza'ya göre insanın dinsiz olması için bir gerekçe de yoktur. din bir kez, insanı sevmek ve yardımseverlik olarak kavrandığında, dinsizlik aynı zamanda kabul edilemez bir şeydir.

    din meselesinin sahip olduğu bu önem, onu peygamberliği, peygamberi, vahyi mucizeleri vb. incelemeye itmiştir. bu meselenin detaylarına girmeden spinoza'nın vardığı sonucu direkt söyleyeyim: akıl ile çeliştiğinde kutsal kitap geçersizdir. çünkü tanrı'nın kelamı akla aykırı olamaz. bu durum zorunlu olarak spinoza'yı felsefe ile teolojinin birbirinden ayrılmasının zorunluluğuna götürür. ikisi de birbirinin alanına girmemelidir.

    "teoloji aklın, akıl da teolojinin hizmetinde sayılmamalı, her biri kendi alanında hüküm sürmelidir. söylediğimiz gibi, akıl gerçeklik ve bilgelik alanın, teoloji de dine bağlılık ve itaat alanını elinde tutar. çünkü yine gösterdiğimiz gibi, aklın gücü insanların yalnızca itaat göstererek ve şeyleri hiç anlayamadan sonsuz mutluluğu yakalayıp yakalayamacaklarını belirleyecek kadar uzağa gidemez. teolojiye gelince, o yalnızca bu noktayı öğretir ve itaatten başka bir şey de buyurmaz."

    spinoza her ne kadar bunu söylese ve devamında bazı dogmaları yalnızca kutsal kitap'tan öğrenebilir ve kabul edebiliriz, aklın bu konularda bir sözü ve işlevi yoktur demeye getirse de, özellikle xv.bölümde bazı arızalı bölümler karşımıza çıkmaktadır. öyle ki, birbirine müdahale etmemesi gereken akıl ve teoloji bahsinin belirli noktalarında akıl, ahlak ve din birbiriyle özdeş hale gelebilmektedir.

    sorun büyük ihtimalle şuradan kaynaklanmaktadır: spinoza her ne kadar akıl ve teolojiyi birbirinden ayırmaya çalışsa da, bunları birbirinden ayırmak her şeyden önce çok kolay bir iş değildir. ikincisi bu ayrım noktasında, akla verilen ayrıcalık, zamanının ruhuna uygun olarak, ciddi biçimde fazladır. spinoza'nın dini, tabiri caizse "budayıp" sevgi ve yardımseverliğe indirgerken kullandığı araç, hiç kuşkusuz, doğal ışık dediği, akıldır. akıl sayesindedir ki, dinin temelinin ne olduğu anlaşılmakta, mesajı evrenselleştirilmekte, çelişkileri sorgulanabilmektedir. bu kendisini kutsal kitabın yorumlanmasına ilişkin tartışmalarda kendisini bariz bir biçimde göstermektedir. burada spinoza'nın bulduğu tek çözüm, akılla kavrayamayacağımız noktalarda kutsal kitap'ı tartışmasız olarak otorite olarak kabul etmemiz gerektiğine dair ileri sürdüğü fikirdir.

    spinoza'nın bu kitabındaki politik incelemesine ilişkin çok fazla bir şey söylemeyi şu an için pek gerekli bulmuyorum. çoğu noktada hobbes'la hem fikirdir spinoza. hobbes'tan en temel farkı ise ifade özgürlüğünün zorunlu olmasına dair tezidir. insanlar ortak konulan kurallara uysalar da, her zaman aynı şeyleri düşünemezler, aynı kanılara sahip olamazlar. dolayısıyla, insanlar bu kanılarını da kamuyla paylaşmak durumundadırlar. bu insanların ellerinden alınması mümkün olan bir özgürlük değildir. insanlar bu haklarını üstün güce (egemene) devretmemişlerdir. bu ifade özgürlüğünü sınırı ise, tahmin edileceği üzere üstün gücü yıkıma uğratmaktır. bu büyük bir kötülüktür, ama bundan daha büyüğü ise insanların düşünce özgürlüğünü kısıtlamak ve bu yolla siyasal bütünün yozlaşmasına neden olabilecek uygulamaları yürürlüğe koymaktır. üstün gücü elinde bulunduranları itibarsızlaştırmaya yönelmeyen, ancak siyasal bütünün daha iyi bir biçimde yaşamasına hizmet edebilme imkanı olan fikirlerden kamu mahrum bırakılamaz spinoza'ya göre. ve bu özgür bir devlet için zorunludur. çünkü insanlar siyasal bütünü korkudan uzak durmak ve özgürlüklerine sahip olmak için kurmaktadırlar.

    şimdilik bu kadar. başka bir ttp entarisinde görüşmek üzere.
  • aslında muhtevası kadar yarattığı etki ile de ziyadesiyle büyük bir öneme sahiptir. daha sonra heidegger'in söyleyeceği gibi teoloji ile felsefeyi ayırmaya, daha doğru bir ifade ile felsefeden teolojiyi atmaya çalışmıştır. bunu yaparkenki gerekçeleri ve beyanları son derece yetkindir. teolojinin felsefe ile temellendirilmesine ve din kitpalarında felsefe bulunduğu fikrine karşı çıkmıştır.

    peygamberlerin hayal gücü kuvvetli insanlar olduğunu ve zeki olmadıklarını beyan etmiştir. çünkü bir peygamberde ihtiyaç olunan şey, onun hayal gücü ve hatipliğidir. halklar zekice söylenmiş veya tasarlanmış şeylerden ziyade mucizeler ve türlü olağanüstülüklerle güdülebilir. kutsal metinlerin yalnızca bir ahlak yasası barındırdığını ve bu ahlak yasalarına insanların uyması için, peygamber denilen kimselerin, hayal gücüyle mahkemeler ve bu yasaların kaynaklarını anlattığını ifade eder.

    en nihayetinde spinoza, skolastiğe, skolastiğin öncüllerine saldırarak kafa tutmuştur ve bunun etkisi ciddi bir şekilde hissedilecektir.
  • kitabı okumaya üşenip buraya bakanlar için küçük bir toplama yapayım dedim. ilginizi çekecek noktalar var. uzun olacak ama bence bi göz atın. dil oldukça sadece olacak.

    öncelikle kitap yahudi kitabı. elbette bu denli sığ bakmamak lazım. kızım sana söylüyorum e gelinim sen de eşek değilsen anla durumu tabi ki var. ancak yahudiliği bir köşeye koymak da mümkün değil. ayrıca işin politik kısmından çok teolojik kısmı daha yoğun işlenmiş. her dinde sorunlar hep aynı olduğunu tekrar tekrar görme şansınız var. şimdi kesitlere geçelim;

    --monarşik yönetimin en büyük sırrı ve tüm çıkarı, insanları aldatmakta ve onları dizginlemesi gereken korkuya din maskesi takmakta yatar. onlar böylece, sanki kurtuluşları için savaşıyormuşçasına, köleleşmek için savaşırlar. tek bir adam kibirlenebilsin diye kanlarını ve canlarını vermeyi bir utanç değil de, en büyük onur sayarlar.

    -- sıradan insan tanrı'ya tapınmaktan çok, sanki ona dalkavukluk ediyor.

    --ulusların nefreti ise tam da onları ayakta tutan şeydi

    --yahudilerin devletine dönelim. mısır'dan çıktıklarında, bir başka ulusun yasasına tabi değildiler. bu yüzden de yeni yasaları istedikleri gibi yürürlüğe koyabilirlerdi. bununla birlikte, en beceriksiz oldukları şey , yasaları bilgece koymak ve siyasi bütünü ortaklaşa yönetmekti. hepsi neredeyse vahşi mizaca sahipti. ve sefil bir kölelikle yoğrulmuştu.

    --sıradan insan, tabiatın alışılmamış işlerini tanrı'nın işi ya da mucizesi diye adlandırır.

    --ne utanç! o kadar mucizeden sonra, tanrı hakkında oluşturabildikleri tek ide topu topu bir buzağdı.

    --peygamberlerin ve havarilerin zihniyetini anlamakiçin tabiatüstü bir ışığın gerekli olduğunu savunanlari bana kalırsa, tabii ışıktan bile yoksunlar.

    --hedefim içinde teolojinin ortak önyargılarını çürütmek var. ama korkarım böyle bir girişim için çok geç kalındı. gerçekten de işler öyle bir noktaya geldi ki, insanlar bu konuda yanıldıklarının söylenmesine dayanamıyor ve din sanarak benimsedikleri şeyi inatla savunuyorlar.

    --bütün bu gözlemlerden ortaya çıkan şey gün gibi açık.: tevrat musa tarafından değil, musa'dan yüzyıllar sonra yaşayan bir başkası tarafından yazıldı. (gözlemleri kitapta uzun uzun anlatmış. yazmak yemedi)

    --ama birçok kişi,metnin geri kalanına bir hata sızmış olabileceğini kabul etmez ve tanrının, bilmem hangi olağanüstü esirgeyicilikle, kutsal kitap'ın tamamını bozulmadan koruduğunu iddia eder.

    --zorlanmadan varacağımız sonuç şu: kutsal kitap insanlardan itaatten başka şey istemez ve bilgisizliği değil itaatsizliği mahkum eder.

    -- eylemsiz inanç ölüdür.

    --hangi sunak aklın yüceliğine saldırana sığınak olabilir?

    --bir insanikendi iradesiyle ve üstün gücün haberi olmaksızın, kamusal bir işi üstlenemeye kalkışırsa, bunun eyalet için gerçekten yararlı bir sonucu olsa bile, yine de üstün gücün hakkını çiğnemiş olur, onun aleyhine suçişlemiştir. öyleyse mahkum edilmeyi hak eder.

    --gerek din gerekse devlet açısından en zararlı şey, kararlar vermeye ya da siyasi bütünü çekip çevirmeye yönelik herhangi bir hakkı din görevlilerine tanımaktır.

    --bir tiran olduğu itirazız saptanmış olsa bile,monarkı tahtından indirmek de bir o kadar tehlikelidir. gerçekten de krallık otoretisine alışmış ve yalnızca ona bağlanmış olan bir halk, daha zayıf bir otoriteyi horgörecek ve alaya alacaktır. bu yüzden halkın sık sık tiran değiştirdiği oldu, ama tiransız varolmadığı hiç görülmedi.

    --insanların ortak kusuru, gizlilik gerektirdiği zaman bile, düşündüklerini başkalarına açmalarıdır.

    --kuşkusuz, yöneticiye eylemler kadar sözler de zarar verebilir. bu yüzden düşünce özgürlüğü belirli şartlar gözönüne alınarak sınırlandırılabilir.

    -- insanın düşündüklerini söyleme özgürlüğü üstün gücü kullananların hakkını tehlikeye atmadığı ölçüde vardır.
  • baruch spinoza'nın başyapıtlarından.

    "dönme bir yahudi tarafından, cehennemde şeytanın işbirliğiyle imal edilmiş bir eser" olarak nitelenmiş ve 1670'de isimsiz olarak, sahte bir yayın yeri ve yayıncı adıyla basılmıştır.

    bu kitap yayımlandıktan sonra okunmak için değil çürütülmek ve lanetlenmek için ele alınmıştır.
hesabın var mı? giriş yap