*

  • mt ft. sagopa kajmer yani harika. rap müzikten kıcını sallayan zenciler onları avuclayan abileri algılayanların sevecegi bir şey değil ama rap sanırım bu.

    sözleri;

    kuvvet aynası

    derinlerinde saklı gözlerimde kanlı yaş
    sen içinde aklım ölmekte bir telaş
    isyan kalbim içimdeki savaş
    yavaş yavaş karardı gökyüzüm
    dikenlerim mi vardı kimse kalmadı hoş
    gözlerimde gece kimse bakmadı loş
    ben kayıp şehirlerimde tek kanatlı kuş
    uçtuğum ufuklara güneş açmadı

    mt verse 1:
    sende bende döndü dünya her günümü bir işkence
    aç gözünü bir riya
    yaşarken oynadığın her filmde sen kurtlar vadisi kahramanı
    gerçekler çözülmüş güya her kördüğümde gördüğüm aynı sahnelerden ibaret
    sanki tekrarını seyredip sıkıldığım ilkokul filmlerinde devamını bildiğim oyuncak savaşlar misali iyiyi öldürdüler izlediğim her filmde.
    her karede hipnoz reklam tüketiciyi kandırma rolünde pamuk eller cepte.
    direniş yağmur duası gücüyle baş kaldırdı sonuç sıfır.
    bir lider var sanıldı, sonuç sıfır.
    promosyon ve magazinde örnek alınanlar sanatçı rolünde boş beyinleri yıkama hevesinde.
    dur diyene dur diyen çok bu sistemde sisteme uymayan sürünme mecburiyetinde, sonuç sıfır..

    derinlerinde saklı gözlerimde kanlı yaş
    sen içinde aklım ölmekte bir telaş
    isyan kalbim içimdeki savaş
    yavaş yavaş karardı gökyüzüm
    dikenlerim mi vardı kimse kalmadı hoş
    gözlerimde gece kimse bakmadı loş
    ben kayıp şehirlerimde tek kanatlı kuş
    uçtuğum ufuklara güneş açmadı

    mt verse 2:
    kördü beyinler prime-time hevesli yarışmalar tarafından kirletildi bu ülkede
    popstar adaylarından kaçı 3 sene sonra karnını müzikle doyurabilecek ki
    eğitimini bırakıp sanal ütopyalarda koşsun
    bırak coşsun seni dinleyen 2 sene sonra adını unutsun
    savursun albümünü bir kenara kızgınca kussun
    dursun desin bir köşesinde etrafa süs olsun
    yalanların içinde birinci olan kahraman
    önce sen uyan sonra pembelere boyanıp gerçek diye sunulan dünyanda pastayı yiyen kim düşün cevabı kendine ver.
    kumandaların kimin elinde ve kimlerin söylediklerini yapmak zorundasın.
    özgürlüğün var mı, gelecekte elinden tutacak olan aklın boyutu ne
    yoksa bir kümeste yaşamak mı bir tavuğu cezbeden ?

    derinlerinde saklı gözlerimde kanlı yaş
    sen içinde aklım ölmekte bir telaş
    isyan kalbim içimdeki savaş
    yavaş yavaş karardı gökyüzüm
    dikenlerim mi vardı kimse kalmadı hoş
    gözlerimde gece kimse bakmadı loş
    ben kayıp şehirlerimde tek kanatlı kuş
    uçtuğum ufuklara güneş açmadı

    sagopa verse:
    yaşlı taş çocuk 28 arifesi 50 senelik hikmet sahibi
    afet akşamında bolca hayal etti.
    grev konağındaki iç savaşta sessizce bir hayaletti.
    yaşadığım tenhalık felaketti.
    iç organlarımı kor bir kurşun deşti.
    onlar bana küfretti bense orada dua ettim
    yerle birdim, yüzlerinizden kopya çekerek en iyi resmi ben çizdim
    artı çizikti bileklerim ve
    resimlerinizi gördükçe tohumlarınızdan nefret ettim
    tadı nasıldı gazapla çürüyen üzümlerin
    tek kanatlı bir kuşun minik pireyle dalaşında hakemdim
    kırmızı kartı kendime verdim ve oracıktan ayrılıp tebessümümle hilekar bir iblisin sevimsiz gamzelerine kırampı işledim.
    ebeveynlerime göre ben hep aferindim.
    yüksek ökçeden topukla çölde engerekler ezdim.

    derinlerinde saklı gözlerimde kanlı yaş
    sen içinde aklım ölmekte bir telaş
    isyan kalbim içimdeki savaş
    yavaş yavaş karardı gökyüzüm
    dikenlerim mi vardı kimse kalmadı hoş
    gözlerimde gece kimse bakmadı loş
    ben kayıp şehirlerimde tek kanatlı kuş
    uçtuğum ufuklara güneş açmadı *
  • saat 03:30 gibi biten bir ödevin ardından, 08:30 da kalkar kalkmaz dinlemeye başladığım bir tür "ses". buz gibi bir istanbul sabahında sıcacık yatağımdan kalkmamı sağlayan sago*ya selam ederim.
  • sürekli dinlenecek bir parça değil. bir an var, o geldiğinde parçayı anlıyor ve tadına varıyorsunuz.
    ama o tavuk olayının, iyi mi yoksa kötü mü olduğu konusunda hala tereddütlerim var.
  • tek kanatlı kuş
    bu kuş, cennetteki zümrüd-ü anka’dır.
    yeryüzünde ise diğer yarısıyla bir bütün olacaktır.
    cennette zaman sonsuzdur ama yeryüzünde sınırlı.
    tek kanatlı kuş, efsanevi kuş.
    bir kadın ve bir erkekten oluşur.
    her zaman birlikte uçarlar.
    bir metafor olarak kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi ifade eder.
    tek kanatlı, bir erkek ve bir kadın tek vücut olunca, uçarmış.
    eski çin atasözünde kullanılır.
    aslında bu kadın ve erkek arasındaki kutsal yemin hakkındaki bir metafordur.
    birleşeceği bir arkadaşı olmadığı için kuşum yalnız uçamaz.
    sadece tek kanadı olduğundan.

    bir zamanlar bir kadını vardı.
    ama şimdiyse…yok
    işte bu yüzden, bu kuş asla uçamayacak.
    bir kadın ve erkek.
    eğer vermiş oldukları sözü tutsalardı, sonuç tanrıya varacaklardı.
    bunu düşündüğümde, tüylerim ürperiyor…ne müthiş…olacaktı...
  • üniversitenin son senesinde bitirme projesini yazarken dinliyordum, ömrümün geçtiğini, zamanın elimden akıp gittiğini ve gidip de geri gelmeyeceğini, bile bile, hissederek bu şarkı kulaklarımda akarken bıraktım hayatımın bir bölümünü sürekli kulaklarımda raksederek. bu şarkı bir duygu inşa etti ve her aklıma geldiğinde inşa ettiği yapının güzelliğine uzaktan bakarım, şarkının girişi de o yapının küflü, tozlu ve eski katlarını hatırlatır, her katta o hüzün kulaklarımda canlanır, harika bir şarkı. sagopa kajmer'in bile en iyi döneminde geride kaldığı şarkıdır.
  • “bütün bunlar ne için... ne için bütün bu koşuşturma?” diye sordu kendi kendine, “hayatlarımız, içinde kendi anlamlarını dahi biriktiremeden gelip geçiyor!

    insanın kendi hakikati içinde yeri olan şeylerin bir kısmını görmezden geliyor olması, onlardan adeta kaçıyor olması tek kanatlı bir kuş haline getiriyor insanı. o sebepten ki, havada fasit daireler çizerek dolanmaya mahkum o tek kanatlı kuş gibi çaresizce dönüp duruyoruz içinden çıkamadığımız girdapların içinde. kendini pişirecek ateşten kaçmaya çalışıyor bugün insan. hamlığımız, çiğliğimiz, yaşlansak da değişmeyen olmamışlığımız hep bundan. hayatımızdaki her şey, bizi kendi insanlığımızda büyütmek, derinleştirmek, bizi kendi hikayemiz içinde tekamül ettirecek, hakikatiyle birlikte insan kılacak olgunluğa, duruluğa, olmuşluğa erdirmek için oysa. onlardan yüz çevirdiğimizde, kendi hakikatimizden yüz çevirmiş, kendi özümüze sırtımızı dönmüş oluyoruz. bu yaşamamıza engel olmuyor belki... ama gerçekten bir hayat sahibi olmamıza ve o hayatın içinde gerçekten içi insan olmanın manasıyla dopdolu bir insanlık inşa etmemize engel oluyor. tek kanatlı bir kuş, ne kadar çabalasa uçmak için, dönüp durur kendi çaresizliğinin içinde, mesafe alamaz. tek boyutlu insan da tıpkı böyle... aynı girdabın içinde dönüp durmak, yerinde saymaktan başka ne ki!

    “bir mesele önce en yakıcı haliyle bizatihi tecrübe edilmelidir. o tecrübenin acısı bir dert haline gelmeli, dertle diyar diyar dolaşmalı, kapı kapı ona ayna tutacak biri aranmalıdır. arayan bulur. bulunanın kıymetini arayan bilir. onu en iyi o anlar. çünkü bu anlama artık dertleşmedir. bu yolculuk tamama erdikten sonra elimizdeki kılavuzlara bir daha müracaat ettiğimizde yorumlamanın yormakla değil yorulmakla yapılan bir iş olduğunu anlarız. başlangıçta ancak kuru kuruya tekrarlayarak çoğaltabildiğimizin o zaman taşıp dökülüşünü, sığdıracak kap bulamadığımızı görür ve doluluğun ne demek olduğunu işte o zaman idrak ederiz” diyor ‘ideal ve gerçek’te arthur schopenhauer.

    başka şeyleri değil, kendini biriktirmeye çalışmalı insan. biriktirmekten kastım istif etmek değil gerçekten biriktirmek... azı azla buluşturup çoğaltmak... manayı başka manalarla zenginleştirmek... günleri anlarla bütünleyip süslemek, güzelleştirmek... insanları anlamaya çalışarak ‘insan’ı anlamaya çalışmak... hayatın özünü, bütün hayatlardan damıtarak kristalleştirmek... sözleri, sözlerle denkleştirerek mayalamak, yoğurmak ve pişirmek... gördüklerinde hayatı görmek, insanı görmek... bütün bunlarda alemin hakikatini aramak... aramak, bulmayı beklemeden aramak... bulmayı değil, aramayı aramak... bitirmeyi değil hep başlamayı denemek... uykuları, uyanmaları getirdiği için sevmek... sevgiyi biriktirmek, hayatın her köşesine erişecek bir muhabbete erişinceye kadar sevmek... severek güzelleşmek, güzelleşerek sevmek... eriştiğimiz her güzellikle başka güzellikleri çağırmak... içimizde bütün hakikatiyle bir ‹insan› biriktirmek...

    “güzellik bu dünyanın en yüce sırrıdır” diyor simone weil, ‘kişi ve kutsal’ kitabında.

    “dem bu demdir dem bu dem” dedi meczup, “yalnız kendi içinin güzelliğiyle pişer bir adem!”

    kaynak: https://www.yenisafak.com/…/tek-kanatli-kus-2060544
hesabın var mı? giriş yap