• ilhan berk'in akıllara zarar bir şiiri. londra'yı anlatır, ingiltere'yi anlatır, adını aldığı thames'i anlatır, anlatır da anlatır...

    i.

    taymis'i çiziyor turner. bir kuzey suyunu. kül kokan.

    uzun boylu muydu turner? uzun suları sevmiş ve taymis'i.

    çamur gibi gök.

    ve ölüm yumurtalarını bırakmış gibi yavaş dolaşıyor
    manş'ta
    el sallıyor bir tepeden taymis'e
    (bir kışa hazırlanıyor gibi
    ya da bir acıya).

    akıp gidiyor mersey ırmağı ve humber.

    yavaş yavaş oynuyor kaburgaları taymis'in

    ve üçü vuruyor bir saat bir dörtyol ağzında

    bir gelip bir gidiyor karabatak
    ve ispermecet mumu satıyor bir adam
    ve pul yapıştırıyor mektubuna.

    ben bir nehrin tarihine çalışıyorum elsworthy'de 1962'lerde
    bir evde
    bir dilbilgisi kitabına benzeyen ve galata'daki ceneviz balyozları
    gibi eski
    bir nehrin.

    ve geceleri çıkıyorum piccadilly'ye bir taşa oturuyorum bir güvercini ürkütüyorum
    bardak kırıyorum bir zenciyle bir meyhanede ve uzun uzun bakıyorum bir kadına bir yolun kıvrılışına ve
    taymis'i alıp çıkarıyorum sonra belki de bir başka suyu
    boğaziçi'ni
    (öyle boğaziçi'ni ve hem de asafpaşa yalısını, sedirleri, incecik perdeleri
    bir kanaryayı- filipinlerden gelmiş, sarı ve hiç ötmeyen ya da benim kanarya diye baktığım bir pencereyi- odaları, karanlık olan içlerini, fenerleri, ayvazları (ermeni ulusundan) mutfağı, selamlığı sahanları, tabakları, kaşık ve çatalları ve lambaları, fitillerini, tokmakları, mangallara kömür koymayı, dışağasını, küçük hanımı, bir anahtarı, setre ve ceketleri,
    louis çuhasından salta ve koltukları
    ve bir vapuru, çifte uskurlu, toparlak kıç bodoslamalı - ve fransız tezgahlı
    ve daha ihtiyar ölümden
    ve temmuz ortasından).

    belki balıkları, kılıç balığını- ki inatçıdır ki aptaldır- - ve lüferi ve uskumruyu
    ya da hiç bir şeyi.

    ama günlük tutuyorum bir parkta ve alt alta on kez sıkıntı diye yazıyorum bir deftere
    (bir sabah şişhane yokuşundan aldığın ve bir adamın uzun
    uzun elini değdirdiği
    çok yüzlü bir adamın
    şimdi boyluboyunca çıkan bu kağıda)
    ve yakasında kırmızı bir karanfille geçen bir ingilize bakıyorum.
    ve sardunyalara

    tuna'ya benziyor burda taymis
    ince derili
    ve ürkek haliç'in ortodoks yakası gibi
    ve ürüyor geceleri hiç duymadığım bir dilde
    ve ters akıntılı ve karanlık
    ve beyaz bir kadının uyanışı gibi.

    birden izini kaybediyorum işte abbey'de. belki bir lokantaya girdi diyorum. bir yemeği soğuttu. bir pencereden baktı. ocakta kaynayan çaydanlığı dinledi. buharını seyretti. niçin kaynadığını düşündü diyorum suyun. ve haftanın günlerini: pazartesi salı çarşamba perşembe cuma cumartesi pazar. pazar günü allah'ın ne kadar sıkıldığını. kıravat taktığını. o gün yağmurun yavaş yağdığını. topalladığını rüzgarın. güneşin odasına çekildiğini. perdeleri kapayıp şiir okuyup kimseyi görmek istemediğini. ve gün ışığını. - gün ışığı: geldim! geldim! diyordu. - belki de bir içoğlanın ardısıra gitmiştir diyorum. bir evin eşiğini yıkamıştır. trafalgar alanında t. s. eliot'la selamlaşmıştır ya da. ve belki çorak ülke'ye girip çıktı. bedeneğitimi okudu. jimnastik yaptı. kollarını bacaklarını uzattı. boyunu düşündü. enini buldu sonra. ortalamasını çıkardı. çarpttı. kollarına geçti. onu da yazdı. greenwich'e, blackwall'a geçti.

    oturdu ya da ilk denizleri düşündü. cin içip. ve seylan'ı malta'yı jamaika'yı bahama'yı bermuda'yı ceebelitarık'ı kanada'yı.

    sonra avusturalya'yı, yeni zelanda'yı, hindistan'ı ve afrika'yı ve taçlı cumhuriyetleri (bitki sürgünlerini andıran- h. g. wells) ve british navy'yi ve süryanilerin eski tarihi'ni ve bir kürk toplama merkezini, hudson by company'yi ve öbür kumpanyaları, demiryollarını ve buharlı gemileri ve iki sürgün yerini ve bohçayı ve defoe ve fielding'in yergilerini

    ve de bizimkileri: namık kemal'in tiyatro'ya atla gittiğini, sultan aziz'i ve dizbağını ve ziya paşa'yı; arkasından kürek mahkumlarını ve kadın ve erkek şapkalarını ve köleliği ve öküzü ve atı ve emeğin tarihi'ni ve john locke'u nasıriyeli isa'yı ve: zenginbiradamıncennetegirmesibirdeveniniğnedeliğindengeçmesindenzordur! dediğini ve i., ii. enternasyonelleri ve bir çamurayaklıdev'i (emperyalizm adlı) ve kendi pis tarihini

    i., ii., iii. edward'ları

    commonwealth'i ve erkeklik organlarını.

    (ilk kuşları ile memelileri)

    sonra da romalılar zamanında gibi soyunuyor. harmaniyesini asıyor. 160 milim! diyor. duvardaki bir resme bakıyor. kendi resmine. bir su yılanı gibi. ve kıvrık. bükülüp kentin doruğuna çıkıyor. limehouse'da yine düşüyor. dikey west india'ya. ve st. paul katedralinden kendine bakıyor durarak. ve bow church'e kadar geliyor. ve sonra st. dunston'ın oralara uzanıyor. karşıya geçiyor

    (ve)

    customs house'da geziniyor. bir varili yuvarlıyorlar bir balıkçıyla. evlere girip çıkıyorlar. bir istavroz bir pencereyi kapıyor. ozford caddesine yöneliyorlar (oxford caddesini biliyorsunuz). bir muz aldı işte. bir şişe süt içti. ve akşam! dedi. durup dururken bir kırlangıç bir kırlangıcı geçti. önce saint paul'a bir adam yolladı (macaristan'a geçsem gerektir. hazırlık göresin, tuna'dan geçerim!) hyde park'ta cebinden kağıtlar düşürüyor. ve bir iskoçyalıyla oturuyor.

    sonra blackfriar köprüsüne vuruyor bankside'a çıkıyor.

    bir yokuşu çaprazlıyor balıkçılı ortalıyor.
    istasyonu, vinçleri, deri kokularını geçiyor. oltasını atıyor
    ve bir straffordshire porseleninin yanına gidip duruyor.

    ii.

    1962 sabahı mı bu? kapalı, sisli.
    yüzü hep kraliçe viktorya'nın- ki uzaklara bakmıştır hep
    ve hep sol eliyle görmüştür işini
    ve koymamıştır ellerini koltuğuna
    onun için hep geceleri uyanır ve suyunu değiştirir sardunyanın
    bir haşhaşın-

    ve sabah hep o sabah honley yolunda. ivedi
    ve daha küçük ayakları
    ama hırçın st. georges ve rotten roow'da
    çıkarmadan girer papuçlarını kiliseye. ve hep ayakta durur

    ve isa'yı kıskanır.

    ve düştü düşecek suya haziran
    ve kestane ağaçları

    ve tekerlek çeviriyor bir çocuk bir dükkanda ve dün geceden beri uyumadım diyor

    ve dantela ve tül perde ve yaka biçiyor bir kız. kağıt gibi yüzü.

    ve hamur yoğuruyor bir fırında bir adam ve ancak lehçesinden okuyor manifesto'yu.

    ve çarklı saat soru işareti biçiminde hardwichke alanında

    ve güneş (u)yla gösteriliyor ve su 4 + 4

    ve büyük karl zamanında gibi sudeğirmeni mosel ırmağı kıyısında
    ve yazıkalemi
    ve pamuk kağıt hala çin'den geliyor middle gardine caddesine
    ve temple'a
    ve dombart'a.

    dombart'ı sağa alıyor roundtown ve geceyi ve asılı çamaşırları.

    st. petrus'un orda yine yitirip buluyorum taymis'i.
    ve her sabah allah bir bardak su kılığında geliyor 5 sularında.
    ve giyiniyor elsworthy caddesine çıkıyor bir tanıdığına uğruyor.
    ve manyetik iğneyi araplardan alıp avrupalılara veriyor 1180'lere doğru
    ve floransa'ya gözlük götürüyor
    ve bono kullanıyor
    londra caddesini aydınlatıyor xv. yüzyılda
    cepsaatlerini çalıştırıyor ve kuşüzümü yiyor
    karbon asit midir? diye soruyor sonra. değilse bu haliyle ölümsüzdür, diyor.
    sonra doğanın diyalektiği'ni açıyor
    protoinin ölümsüzlüğünü ilan ediyor
    ve taymis'e çaviriyor başını
    (taymis: neredeyim? diye aklından geçiriyor)
    köprüleri sayıyor içinden
    greenwich'e çıkıyor. saatini ayarlıyor.
    blackwall'da oyalanıyor doklara uğruyor bir kanala girip çıkıyor
    küçük bir adayı geçiyor evleri fırdönüyor
    (ve yeniden avustralya'yı, hindistan'ı, afrika'yı, adaları, karayipleri, girit yağlarını, favaları, dereotlarını düşünüyor
    ve bugüne geliyor)

    allah ingiliz için çalışıyor! diyor. uzanıyor.

    düşüyor kolu rüzgarın.
  • thames marka kamyonlara dili dönmeye leri taktığı ad
  • (bkz: thames), times
hesabın var mı? giriş yap