• üzerinde durulması gereken dini inançtır.

    öncelikle şunu belirtelim; hristiyan türk toplulukları olan peçenekler, uzlar, kumanlar ve türkopoller zaten bu coğrafyadaydı. başlıkta kastedilen oğuz türkleridir.

    diriliş ertuğrul adlı dizi çok farklı bir algı oluşturdu. diziye göre ertuğrul beğ ve kayı boyu çok dindardı ve sabah akşam ümmetin derdiyle dertlenip islam birliğini kurmak için mücadele ediyordu. peki durum gerçekten böyle miydi, bunu sorgulamak gerek. ertuğrul beğ’in arkadaşı ve uçbeği isa sofi’nin bilecik söğüt’teki türbesinde tadilat yapılırken bazı motifler bulundu. motifler gök tengri inancı öğeler içermekte. bilecik şeyh edebali üniversitesi fen edebiyat fakültesi tarih bölümü öğretim üyesi dr. refik arıkan şöyle diyor:

    “asıl ilginç ve dikkat çekici olan ise islami bir kimlik taşıyan ve bu konuda topluma liderlik ettiğini düşündüğümüz kişinin türbesinde, mezarın yönünden başka islami öge bulunmamasıdır. kompozisyonda yer alan türklerin evren tasavvuru, hayat ağacı ve şamanın göğe yükselmesi gibi figürler, toplumun bu dönemdeki inanç sistemini göstermesi bakımından önemi haizdir.”

    https://www.aa.com.tr/…turk-motifleri-cikti/1573775

    ertuğrul beğ döneminden biraz daha geriye gidip 1126-1199 yılları arasında anadolu’da yaşayan, selçuklu dönemi anadolu’su hakkında önemli bilgiler veren süryani patrik mihail’in vakainamesine bakalım. mihail, türklerin müslüman olduğu halde hala gök tengri inancını sürdürdüğünü, göğü allah olarak kabul ettiklerini söylüyor.

    “bunlar gökte ikamet eden tek bir allah’a inanıyorlar fakat onu tanımıyorlar. çünkü görünen gökyüzünü allah telakki ediyorlar. bundan fazla birşey bilmiyorlar ve öğrenemiyorlar.” (suryani patrik mihail vakainamesi (1042-1095), çev: hrant andreasyan, 1944, 2. kısım, 2. fasıl, s. 6)

    “türkler kadınla olan münasebette namuslu, mütevazi ve mutedil insanlardır. tek bir allah’a tapınıyorlar ve bu allah’ın gökyüzü olduğuna inanıyorlar. çünkü ‘gök tengri’ diyorlar ki ‘gök’ mavi demek olup ‘mavi allah’ demiş oluyorlar.” (suryani patrik mihail vakainamesi (1042-1095), çev: hrant andreasyan, 1944, 2. kısım, 5. fasıl, s. 13)

    “türkler kendi iç memleketlerinde bile, görünen gökü ilah telakki ediyorlardı. bugün de onlardan herhangi bir cahil adama buna dair sual edildiği vakit, ‘gök tengri’ diye cevap vermektedir. gök onların dilinde ‘mavi’, tengri de ‘allah’ demektir ve onlar gökün biricik allah olduğuna inanıyorlar. türkler, arapların allah’ın bir olduğunu ilan ettiklerini anlayınca onların dinini kabul ettiler.” (suryani patrik mihail vakainamesi (1042-1095), çev: hrant andreasyan, 1944, 2. kısım, 5. fasıl, s. 11)

    14. yüzyıl şair ve mutasavvıf aşık paşa, 1329 yılında yazdığı garibname adlı eserinin birçok yerinde yaratıcı için “tengri”, cennet için “uçmağ”, cehennem için “tamu” diyor:

    dün-ü gündüz, yir ve gök, uçmak - tamu
    sendedir ahir ne kim varsa kamu

    yoğidi bu yir-ü gök, uçmak - tamu
    akl-a hân olmağ içün geldi kamu

    pes yaraşur yüzsuyu avretlere
    uçmağ’a ol avret erden ilk gire

    pes bu âlem tengri hân'ıdır ey yar
    işit imdi ideyim hân'da ne var

    ol dakı oldu bu kez gör bir yine
    kankı huyu tengri semez sor yine

    dünye’de her ne ki var sende dahi
    bir elüf eksük değil tengri hakı

    katı yay çekmek uzatmak ere
    k’ey hünerdür kim kim tengri vire

    (aşık paşa-yı veli, garibname, çev: doç. dr. bedri noyan, ardıç yayınları, ankara, ağustos 1998, s. 73, 159, 339, 366)

    15. yüzyılda yaşamış osmanlı kadısı, alimi ve tarihçisi şükrullah, sultan alaeddin, osman gazi ve orhan gazi’nin ölümlerini anlatırken “uçmağa vardı”lar diyor:

    “sultan alaeddin’e tanrı’nın buyruğu erip uçmağa vardı. 20 yıl, 9 ay, 13 gün padişahlık kıldıktan sonra tanrı’nın esirgenliğine ulaştı... osman gazi’ye tanrı’nın yarlığı erişip yüce uçmağa çağırdı. pazartesi günü, 710 (1310-1311) yılı idi. on dört yıl beğlik etmişti. ondan sonra orhan beğ, atası yerine gaza tahtına geçti... sonunda ecel doğanı orhan beğ’e de pençe vurup yüce uçmağa çekti. yüceler yücesinde yer tuttu.” (şükrullah, behcetü’t-tevarih, haz: nihal atsız, s. 206-211)

    2. murad dönemi (1421-1451) divan şairlerinden olup padişahın meclisinde bulunmuş ve birlikte gazalara da katılmış olan gelibolulu zaifi, şiirlerinde tanrı diyor:

    velikin itmediler tanrı'yı yad
    anunçün oldı cümle işleri bad

    bu şahun kim muhammeddürür adı
    olısardur her işde tanrı hadi

    (gelibolulu zaifi muhammed, gazavat-ı sultan murad han, doktora tezi: inceleme (ses değişmeleri, benzeşmeleri ve uyumlar) metin - sözlük, hazırlayan: mehmet sarı, istanbul üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü yeni türk dili anabilim dalı, istanbul, 1994, s. 224, 256)

    büyük tarihçilerden prof. dr. ibrahim kafesoğlu şöyle diyor:

    “türkler bu devrede şamandırlar. tabiat hadiselerine karşı duyulan derin incizap ve korkunun insanlara telkin ettiği bir inanç olan şamanlık, türkler arasında, cemiyeti umumi heyeti ile kucaklayan manevi kuvvet halinde xıı-xııı. asırlara kadar devam etmiştir. keza burada da ecdadımızın aynı kültür dairesindeki başka kavimlere nazaran üstünlük gösterdiklerini müşahede ediyoruz.” (ibrahim kafesoğlu, sultan melikşah devrinde büyük selçuklu imparatorluğu, s. 12)

    “selçuklu sultanlarının, ananevi terbiye ve telakkileri icabı, asla mutaassıp olmadıklarını da ayrıca belirtmek lazımdır. sultan alp arslan’ın, melikşah’ın gayri müslimlere karşı olan “babaca” tutumu malumdur. sultan sencer de huzurunda dini, felsefi konuşmalar yaptırırdı. 1. kılıç arslan, 2. kılıç arslan, 1. alaeddin keykubad ve 2. keyhüsrev her türlü dini taassuptan uzak kimselerdi. selçuklular devrinde kitabi din baskısı yapan medreselerin büyük etkisi altındaki bazı şehirler dışında umumiyetle halk serbest düşünceli idi. bilhassa türk köylü ahalisi hatta hanefi mezhebine karşı da fazla bir alaka duymuyordu.” (ibrahim kafesoğlu, selçuklu tarihi, s. 160)

    fransız türkolog jean paul roux şöyle diyor:

    “selçukluların tamamen müslümanlaştığını söylemek fazla iddialı olacaktır. dinleri konusunda pek endişeleri yoktu ve müslüman sıfatının ardında şaman olarak kalmaya devam ettiler. kendileri ve kendilerinden sonra da varisleri oldukça uzun bir zaman şaman olarak kaldılar. eski anadolu destanlarından elimizde bulunan kitab-ı dede korkut adlı yazmaları oldukça geç bir döneme ait olmakla beraber “paganizm”in izlerini taşımaktadır ve hikayelerin ana karakteri kılık değiştirmiş bir şamandan başkası değildir.” (jean paul roux, türklerin tarihi, s. 209)
  • türkler anadoluya geldiklerinde maturidi idiler hala daha mantıklı olanları öyledir.
  • 13. yuzyilda mogollardan kaçan turkler göç yolunda alevi inancıyla tanışmis ve alevi olmuşlardir. sunni islam daha sonra agirligini koymustur, çunku devlet birlik icin sunni islami secmistir. sunni islamda cemaat olmak, gaza yapmak vardir, selcuk bey bu sebeble sunni islami secmistir.
  • bu ülkede 1071'den sonra gelen oğuz boylarını müslüman sanan safdiller var. müslüman nüfus 1200'lerde moğol istilası döneminde horasan ve türkistan'dan kopup geldi.
  • 1071 tarihli anadoluya gelen türkler müslümandır. adamlar cumayı kılıp savaşa başlıyor zaten
  • bi devlete kapağı atsak inancı, hala aynı inançla amel ediyorlar.
  • şehirlerde ikamet eden türkler kitabî, sunni ve statüko ile sorunsuz bir islam dünyası içerisinde yoğurulurken, özellikle göçebe türkmenler şamanizm, maniheizm, budizm, tengricilik soslu islam anlayışından feyz almışlardır. (bkz: heterodoks islam)
    oryantalistler osmanlı kuruluş evresini döneminde yazılmış kaynakların olmaması bağlamında kara deliğe benzetir. nitekim osman gazi'nin hala "otman mı ataman mı osman mı ya da şaman mı pagan mı sunni müslim mi?" şeklinde kimliği tartışılıyor.
  • gök tanrıcılık
hesabın var mı? giriş yap