• brian molko'nun battle for the sun'da en sevdiği şarkıymış. ayrıca pis pis dillerde konuşmak anlamına geliyor. (bkz: glossolalia)
  • albümde 7. sırada bulunan şarkı. sözleri*:

    kitty came back home from on the island
    but kitty came on home without a name
    she and me's a history for violence
    but i long and burn to touch her just the same

    so we both can speak in tongues
    so we both can speak in tongues

    every single sense in me is heightened
    there's nothing left inside to rearrange
    and like a slave to history and science
    i long, i burn to touch you just the same

    so we both can speak in tongues
    so we both can speak in tongues
    until the universe is done
    and the course of time has run
    so we both can speak in tongues

    don't let them have their way
    don't let them have their way
    you're beautiful and so blasé
    so please don't let them have their way
    don't fall back into the decay
    there is no law we must obey
    so please don't let them have their way
    don't give into yesterday

    we can build a new tomorrow, today
    we can build a new tomorrow, today
    we can build a new tomorrow, today
    we can build a new tomorrow, today
  • kucukken brian ı annesi duzenli kiliseye gotururmus ,brianda insanların kutsal ruh vasıtası ile degisik bir dilde sayıklamalarından etkilenmis. steve forrest a gore ise brian sadece french kiss e gonderme yapıyormus.
  • dinlerken merak ettiren, incelendikçe öğreten bir placebo şarkısı. amatör bir çeviri çabası ve bu süreçte aklımda kalanlar *,

    kedicik* adadan eve geri geldi
    fakat kedicik eve isimsiz döndü
    o ve benim aramda vahşi bir geçmiş var
    fakat sadece ona aynı şekilde dokunmak için bile yanıp tutuşuyorum

    çünkü ikimiz de abuk subuk konuştuk* x2

    bana ait tüm duygular çoştu
    içimde düzene sokabileceğim hiçbir şey kalmadı
    tarihe ve bilime esir olmuş bir köle gibi
    sadece sana aynı şekilde dokunabilmek için daha ne kadar yanacağım?

    çünkü ikimiz de abuk subuk konuştuk x2

    dünyanın sonu gelene kadar…
    ve zaman akışı devam ettiği sürece
    her ikimizde abuk subuk konuşabiliriz

    onların seni kendilerine benzetmelerine izin verme x 2

    çok güzel ve eşsizsin
    lütfen! onların seni kendilerine benzetmelerine izin verme
    böyle bir çürümüşlüğe sığınma
    uymamız zorunlu bir kural yok artık
    lütfen! onların seni kendilerine benzetmelerine izin verme
    ve düne teslim olma
    ikimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün
    ikimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün
    ikimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün
    ikimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün
    ikimiz yeni bir yarın inşa edebiliriz, bugün

    bugün
    bugün

    *kedicik: kitty terimini tam çevirmek zor. burada yazar hello kitty'ye atfen (japon çizgi film kedisi) kullanmış olabilir. diğer bir ihtimal molko'nun çok sevdiği bir şey olan başka bir şarkıdan alıntılama olabilir ki bu akla daha yatkın geliyor: ''candy came from out on the island'' sözlerini mi kastediyor lou reed imzalı walk on the wild side' dan. bu şarkı da içerdiği öğelerle placebo'ya uygun. kitty günlük yaşamda bir çok anlama sahip. tatlı, sevimli, tatlım'dan tutun kadın genital organı veya hafif meşref kadına kadar kullanımı var. ama bence kedicik burada daha uygun oldu.

    **abuk subuk: speak in tongues terimi kitty'den de karışık. genel olarak bilinçsizce başka bir dilde veya olmayan bir dilde konuşmak anlamına geliyor. daha çok hristiyanlıkta ayin sırasında transa geçilince konuşulan bir dil olarak kullanılıyor.
    bunlar genelde anlamsız ses öbekleri şeklinde oluyor. etimolojik olarak bakarsak ''dille konuşma'' yani us'un sınırlandırmasından arınmış, kalben konuşma düşünülebilir. bu olgu nöropsikiatristlerin de ilgisini çekmiş. 1920 lerde akli yetkinliği düşük kişilerin özelliği olarak tanımlayanlar olmuş. ancak 2006'da yapılan incelemelerde bu eylem esnasında beynin konuşma merkezinin baskılandığı, emosyonel merkezin aktivitesinin ise oldukça arttığı gösterilmiş.

    bu da daha önce birisinin yaptığı şu tanıma uyuyor. speak in tongues terimi anlamlı olmayan sesler çıkarak fonasyon yolu ile insan duygularının saf dışa vurumudur ya da buna benzer birşey. açık saçık ayıp konuşma denmiş ama ben incelememde buna rastlayamadım. burada sinirle, öfkeyle istenmeyen şeyler söyleme, hisleri (o an için öfke olabilir) dışarıya vurma gibi geldi bana ama çeviride eksik kalıyor. kırıcı konuşma diyemedim abuk subuğun yerine çünkü karşılamıyor. çok içten saf öfkeyi, hıncı, ihtirası yansıtan şekilde konuşma benim hissettiklerim ama ona da birşey bulamadım. siz anlamışsınızdır umarım. aslında kelimelere takılı kalmasam çok daha hissettiğim bir çeviri yapabileceğim. o da yaklaşık şöyle olurdu heralde:

    bir tanem yuvaya geri geldi
    ama ne olarak kim olarak
    ikimiz çok kırdık birbirimizi
    sadece eskisi gibi olmak için onunla neler vermezdim
    çünkü ikimiz de çok gereksiz, sinirle, kırıcı olduk birbirimize
    duygularım allak bullak
    bana ait tüm hisler paramparça
    geçmişin esiri birisi gibi
    ne kadar sürecek bu ızdırap
    çünkü ikimiz de çok gereksiz, sinirle, kırıcı olduk birbirimize
    sen ve ben bu işkenceyi sonsuza kadar devam ettirebiliriz
    ama yalvarırım onlara, kendini kanıtlamaya çalıştıklarına, uyma
    sen bir tanesin, çok özelsin zaten
    onlara bir şey ispatlamana gerek yok
    bu düzene biz uymayalım, bırak içimizden gelene uyalım
    def et kuralları
    dün olanlara mahkum etme geri kalanımızı
    yeni bir gelecek hayalimi alma benden
    bugün çok geç değil.
  • placebo'nun battle for the sun albümünün julien ile birlikte en çok göze batan şarkısı bana göre. özellikle son kısımları insanın ruhuna işleyip ağzına sıçmaktadır.
  • (bkz: glossolalia)
hesabın var mı? giriş yap