• 2008 yılında bosnada yapılmış tek filmdir. bu da bir kadın öyküsüdür aslında. ne yazık ki özellikle seçilmiş bir tema değildir kadın. neredeyse bütün erkekleri öldürülen kadınların zorunlu hikayesidir. duvarın üzerindeki mermi deliklerinden kendine oyun çıkaran erkek çocuklarından gayrı erkeği kalmamış kadınların, bir kadın tarafından anlatıldığı filmdir. avrupa'nın bosna'dan başladığını söylemiştim daha önce. yıkıntılardan, utançtan, delik duvarlardan ibaret görüntülerin ama bunlardan ibaret olmayan hazin yılların haritasıdır burası. ister burdan başlasın avrupa ister burada bitsin, tükensin, hatta hortlasın her yeni vicdanla, utancın ortasında bir yerdedir bütün köyler ve şehirler. bir kaç yaşlı erkek ve çocuğun dışında neredeyse nesli tüketilen erkeğin de gizli hikayesidir aslında. yani bir kadın tarafından yaratılmış erkek tenhalığının anlatısı. erkek öldürülmelidir önce çünkü nesil böyle tüketilir ve kadınlar çocuklar ve yaşlılar bırakılır. kadınlardan yine erkek egemen bir zihniyetle yeni döller ürer nasılsa, başka bir millete zorla evrilmiş nesiller ve yaşlı adamlar kuru dallar gibidir nasılsa yaşlı kadınlar onlar yaşayabilir. bu aslında çok hüzünlü bir erkek hikayesi. mavi mağarada bırakılan cesetlerin, hiç görünmediği halde gizliden orada duran bütün erkeklerin yağmurlu hikayesi. elimde bu hikayelere dair bir dvd var ki ikinci kez izlemeye cesaretim yok. çok çok ilkel bir savaş araç gereçleri satan yerden alınmıştır. şimdi bu medeniyetin öğretmenliği yok mu zaman zaman tahtanın önüne geçen işte bu öğretmeye katlanamıyorum.
  • başarılı kurgusuyla durağan giden köy hayatının günler geçtikçe artan gerilimini seyirciye çok güzel aktarabilmiş bir savaş sonrası filmidir. film herşeyden ne kadar uzak olduğumuzu hatırlatır ve hatta yer yer kanımızı dondurur.
  • "allahimanet" hayatların filmi... filmi başından sonuna ilahi bir gözün aracılığıyla izliyoruz aslında. bunu genellikle tepeden yüksek açıyla dolaşan kamera hareketlerinden de hissedebiliyoruz. hele abdest sahnesi tam bir şaheser... fazlasıyla estetik. her abdest sahnesinin ardında himzo polovina'nın sesinden, şantiç'in emina'sını duyar gibi oluyoruz. hiçbir şeye yenilmeyen, kalbindeki nefreti sökercesine çeşmeyi açan güçlü bir boşnak kadınının suyla buluşma şöleni sanki. kulağımıza ısrarla çalınan "has boşnakça" filmin süsü... belirtmekte yarar var; film bir gişe filmi değil. kadın naifliğiyle politikaya atılmış, estetik ve sinematografik bir göz.
  • grbavica ile beraber en başarılı boşnak filmidir bence. naif, samimi ve yalın.
  • boşnakça ve hırvatça'da kar

    ayrıca çağrıştırdıkları için... (bkz: da je tuga snijeg)
  • guzel, naif, etkileyici bir film. kadin eli degmis bir film. savas sonrasi kadin, cocuk ve yasli travmalarini sessiz ve derinden gozler onune seriyor. ama sonunda da ekliyor, hala bir umut var.
  • kahrolası bir soykırım sonucunda bosna'nın bir köyündeki içler acısı durumu gözler önüne sererken size sadece ah vah edip inlemek düşüyor.
    4-5 haneli, hepi topu 8-10 nüfuslu ve bu nüfustan sadece ikisinin erkek (biri çok yaşlı, diğeri dilsiz bir çocuk) olduğu bir köy gözünüzün önüne getirin.

    hayat, her omuza aynı ağırlıkta çökmüyor.

    --- ince bir spoiler ---

    erikleri marmelat haline getirdikleri kıyma makinesi sahnelerinin hepsinde "aha şimdi elini makineye kaptıracak" diye diye diken üzerinde seyrettim. hele ki baş karakter alma'nın * abdest aldığı bölüm, harbiden çok epik bir sahneydi.

    --- ince bir spoiler ---
  • manasız bir savaşın* boşnak kadınları ne hale getirdiğinin özetidir. ayrıca yıllardır evlerimizde duyduğumuz "nemoj, şuti" gibi meşhur anne laflarını da tekrardan duymak güzel oldu.
  • 4 yıl kadar önce bosnalı bir arkadaşla tanışmıştım. o günlerde bosna'ya merak sarmıştım. iyi olmuştu tanışmamız, sorular soruyordum ona sohbet ediyorduk. adı esma, 5 kardeşi var. annesi bir türke aşık olmuş savaş öncesinde. evlenmişler, 1 çocukları olmuş. aynı yıl savaş başlayınca istanbul'a gelmişler. ama adam bosna'da insanlar ölüyor ben burada duramam diyerek tekrar bosna'ya dönmüş ve girdiği ilk çatışmada da ölmüş. ikinci çocukları bosna'da savaşa doğmuş. muhtemelen babası hiç göremedi onu. savaştan sonra kadın yeniden evleniyor hemen her boşnak dul kadın gibi. savaş sonrasında öyle olurmuş hep. yeni kocasından da 4 çocuğu olmuş kadının; esma da onlardan biri. her sene istanbul'a eski kocasının ailesini görmeye geliyorlar. 3 çocuk ve kadın tükçe biliyor. esma ve kardeşleri medreseye gidiyor. medrese onun kelimesi. bizim bile hayatımızdan çıkmış olan bu kelimeyi onlar hala dini ve bilimsel eğitim veren okullar için kullanıyorlar. medreseye gidiyorum dediğinde gözlerim dolmuştu açıkçası. dün aklıma geldi açtım konuşmalarımıza baktım esma'yla. bir yerde bu filmi soruyorum ona. ünlü bir film olduğunu duymuştum o günlerde ama izleyememiştim. yeniden hatırlayınca bu defa izlemeliyim dedim ve 10 dk kadar önce bitirdim. aslında ne söylesem yersiz. bazı filmler gerçekten senaryo değildir. ailesini kaybetmiş çocukların nesli henüz kendi ailesini kuramamışken yapılan her film, yazılan her kitap, söylenen her söz bizzat hayatın gerçeği gibi. bu film en çok da bu yüzden önemlidir belki. tüm erkeklerini savaşta kaybetmiş küçücük bir köy. birkaç kadın ve çocuğun, yaşlı bir hocanın, hasta bir erkek çocuğunun hikayesi. savaş sonrası hayatta kalmaya çabalarken, her öğün reçel yerken ailelerini yok eden ve şimdi de topraklarını satan almaya gelen sırplara köylerini satacaklar mı?
    klasik bir sanat filmi diyebilirsiniz, sıkılbilirsiniz ama gerçekten çok güzel ve sade bir anlatısı var. neredeyse hiç savaştan söz etmeden savaşı anlatıyor. hiç erkeklerden bahsetmeden erkekleri anlatıyor. hemen her sahnesinde metaforik anlamlar saklı. her karakter ayrı bir psikolojiyi yansıtıyor. tekrar tekrar izlemek, sahne sahne irdelemek gerekir belkide. bir yılda bir film yapılacaksa böyle bir film olmalıydı zaten. bu arada bosna gerçekten bizim gönül coğrafyamıza dahil; eski bir fotoğrafın arkasına yazılmış bajram şerif mübarek olsun babo!! yazısında bunu da göreceksiniz.
  • --- spoiler ---

    köyün tek erkek çocuğu ali’nin, mavi mağarada sırp katliamına şahit olduğu ve bu yüzden konuşmadığı gerçeği... sırplı köye geldiğinde, onu tanıdığı için kaçtı. ve yine filmin sonlarına doğru adamın ona bakışı da bu yüzdendi. “sen de gördün.” bakışı.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap