*

  • ulkemizde daha cok su sorunu diye anilan, suriye ve irak'la yasadigimiz sorun. soruna sebep olan nehirler ise suriye'de dogup yurdumuzdan akdeniz'e dokulen asi ve yurdumuzdan dogan firat ve dicle nehirleridir.

    (bkz: dunya su konseyi)
    (bkz: su sorunu)
    (bkz: su savasi)
    (bkz: su stratejisi)
  • ab nin turkiye nin sınır aşan sulari ile alakali olarak, yonetimi eline almak icin kivrandigi ve dislerini glevledigi konu.

    " suyun insan hayatındaki önemini hatırlatmaya gerek yoktur. çağlar boyunca insanların kurduğu uygarlıkların hemen hemen tamamının su boyu alanlarda ortaya çıkmış olması da bir tesadüf değil aksine bilinçli bir tercihtir. bildiğimiz gibi su; içme, evsel tüketim, tarımsal sulama, endüstriyel üretim, sportif amaçlar, kirli atıkların uzaklaştırılması gibi çok çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. bu haliyle suyun yaşamımızdaki rolü gayet hayati bir kıymet ifade etmektedir. bu makalede kısaca, türkiye’nin su kaynakları ve sınır aşan suları incelenecektir.

    1. günümüzde su kaynaklarının önemi

    günümüzde su kaynaklarının önemli ölçüde kirlenme ile karşı karşıya kalması buna mukabil nüfusun hızla artması önemli bir sorun durumundadır. bundan dolayıdır ki, azalan kaliteli su arzına karşın, artan dünya nüfusunun daha çok suya ihtiyaç duyması su kaynakları konusundaki ulusal ve küresel duyarlılığı artırmıştır.

    dünyamızda var olan suyun sınırlı olması, buna karşın suya olan talebin gittikçe artması; su sorununu insanlığın çözmekle zorunlu olduğu meseleler listesinin başına yerleştirmiş durumdadır.

    dünyamızdaki su kaynakları için göz ardı edilemeyecek başka bir husus da su doğal kaynağının zaman ve mekan bakımından uyumlaştırılması ile arz ve talep dengesinin sağlanmasıdır. bunun temini için de baraj, arıtma tesisleri ve yerleşim yerlerine uzak mesafelerden su getirilmesi gibi bir çok pahalı ve acil yatırımlara ihtiyaç vardır. burada şu tespiti yapmamız mümkündür: dünyamızdaki su kaynakları ve nüfus birbiriyle orantılı olarak dağılmamış olup, suyun ve nüfusun orantısız olarak bulunduğu bölgelerden birisi; türkiye’nin de içerisinde yer aldığı ortadoğu'dur.

    bu bağlamda türkiye’nin su kaynakları ortadoğu’daki politikaların şekillenmesinde etkili bir enstrüman olarak kullanılabilecektir. aslında, türkiye varolan su kaynakları itibariyle dünyanın su zengini ülkeleri arasında yer almamaktadır. bununla birlikte su yoksulu bir ülke de değildir. türkiye'nin ekonomik yapısına, nüfus artış hızına ve enerji ihtiyacına baktığımızda, su kaynaklarının enerji ve sulamada kullanımının yoğunlaştırılması önemli bir ihtiyaç olarak ön plana çıkmaktadır.

    2. doğal dolaşımda bulunan türkiye su varlığı

    türkiye, sahip olduğu su kaynakları bakımından göreceli olarak şu anda kendisine yeterli suyu bulunan ülkelerden birisidir. türkiye,akarsuları ve gölleri ile bölgesinde yeterli su kaynağına sahip bir ülke olarak,sınır aşan sularıyla da komşu ülkelere su sağlamaktadır. ayrıca türkiye’nin sahip olduğu uzun deniz sınırı da gerektiğinde arıtma teknolojisi kullanılarak deniz suyundan yararlanmayı imkan dahilinde kılabilecektir. ancak, deniz suyunu arıtmak büyük maliyet gerektirdiği için, türkiye'nin şu anda bu alana yatırım yapması beklenmemelidir. zaten türkiye'nin sahip olduğu su kaynakları halihazırda böyle bir yatırımı da gerektirmemektedir.

    genel olarak türkiye'nin su varlığına baktığımızda, ortaya çıkan tablo şudur: türkiye'nin yıllık yağış ortalaması 642,6 mm'dir. bu yağış ise 501 milyar m3 suya denk gelmektedir. ülke yüzeyine düşen bu suyun 274 milyar m3'ü toprak, su yüzeyleri ve bitkiler yoluyla buharlaşarak atmosfere geri dönmektedir. 41 milyar m3 su ise yüzeyden sızarak yeraltı suyu rezervlerini beslemekte, 186,05 milyar m3'ü akarsularla deniz ve göllere ulaşmaktadır. ayrıca komşu ülkelerden de yıllık 6.9 milyar m3 su türkiye' ye giriş yapmaktadır.

    türkiye'nin yeraltı su potansiyeli ile birlikte toplam 198,25 milyar m3'ü bulan rezervinin, normal koşullar altında hepsinin kullanımı olanaksız olduğu için, kullanılabilir güvenli potansiyel yeraltı suyu dahil 107,2 milyar m3'tür. bu 107,2 milyar m3 su ise 70 milyon nüfusa sahip türkiye için kişi başına yıllık 1531 m3 net su demektir ( can, 2003, 63). halen fiili yıllık tüketim ise 36,49 milyar m3'tür ( dsi verileri ). oysa uluslararası ölçülere göre bir ülkenin su açısından zengin sayılabilmesi için, kişi başına düşen su miktarının yıllık 10.000 m3/kişi olması gerekmektedir (alacakaptan, 1993: 458).

    türkiye' deki hızlı nüfus artışı da bu rakamı süratle aşağı çekecektir. görüldüğü gibi türkiye su zengini bir ülke değildir. üstelik komşularımızın tutumundan dolayı ( suriye,yunanistan,bulgaristan) sınırlarımızdan giriş yapan sular için de belli bir garantinin olmadığını dikkatten uzak tutmamalıyız.

    3. küresel ölçekte su kaynaklarının dağılımı

    yerkürede bulunan sular; denizler, akarsular, buzullar, yeraltı suları ve atmosferde çeşitli oranlarda yer almaktadır. dünyada varolan tatlı suyun tamamına yakını buzul ve yer altı su kaynaklarında bulunmaktadır. bu çerçevede dünyamızın kara kısmında toplam dünya su varlığının %2.59’u bulunmakta olup; bu suyun da çok büyük bir kısmı buz dağlarında bulunmakta, büyük bir kısmı da yeraltı su kaynaklarında depolanmış durumdadır tomanbay, 1998: 19 ). bunların dışındaki tatlı sular ise; atmosferde, akarsularda ve tatlı su göllerinde bulunanlar da dahil olmak toplam dünya su varlığının sadece % 0.01'dir. ( atalay,1986:145).

    dünyamızdaki tatlı ve tuzlu bütün su varlığının miktarını anlamak bakımından şöyle bir örnek verilebilir. eğer dünyamızın deniz çukurlukları dahil yüzeyi düzleştirilirse, mevcut su, dünya yüzeyini 2700 m yüksekliğinde kaplayabilir ( montaigne, 2002: 83).

    dünyada bulunan bu suyun akılcı bir şekilde kullanımı gerekmektedir. özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki nüfus artışından dolayı, 2050 yılında dünya nüfusu 10,64 milyara çıkacaktır. oluşacak bu nüfusun ise % 87'si gelişmekte olan ülkelerde yaşayacak olup, yaşam düzeyinin yükselmesi, daha fazla su kullanımını gündeme getireceğinden dolayı, küresel ölçekte su kullanımı 2050 yıllarında bugünkünün yaklaşık on katına ulaşacaktır (biswas,1994:186). bu veriler ışığında ortadoğu’daki su ihtiyacının karşılanması bakımından, türkiye’nin sınır aşan suları her zaman gündemde olmayı sürdürecektir.

    birden çok ülkede akan sularda tanım sorunu ve türkiye'nin konumu

    su kaynaklarının ulusal sınırlar dışında akması, kaynak kullanımı ve kaynağa egemenlik bakımından birçok komplike sorunu da beraber getirmektedir. türkiye sahip olduğu yükselti itibariyle bölge ülkeleri içinde bir yayla özelliği taşır. ülkemizin bu özelliğinden dolayıdır ki; türkiye'den doğan ırmaklar birden çok ülkeye akar. bunları, ırmaklar ve aktığı ülkeler bakımından kısaca şu şekilde sıralayabiliriz: fırat suriye ve irak'a, dicle irak'a, aras azerbaycan'a, kura ve çoruh gürcistan'a, kotur çayı ve sarı su iran'a akar. yine nizip çayı, habur çayı, kuveyik suyu, belh suyu, zerka çayı ve çağçağ suyu suriye'ye; hezil çayı, zap suyu ve şemdinli çayı da irak'a akmaktadır.

    türkiye’nin sahip olduğu bazı su kaynakları yukarıda belirtildiği üzere ulusal sınırları dışına çıkmaktadır. ancak kaynaklarını ülkemizden aldığı için de sınır aşan bir nitelik taşımaktadır. bu çerçevede sınır aşan sular konusunun temellendirilmesi bakımından bazı deyimlere açıklık getirilmesi zorunludur.

    bu alanda ileri sürülen deyimler bazı ülkeler açısından amaçsal bir özellik taşımaktadır. çünkü, birden çok ülkede akan ve havzasını birden çok ülkenin oluşturduğu akarsular günümüzde önemli bir uluslararası sorun durumundadır. sadece ortadoğu’da değil, dünyanın birçok yöresinde nehir sularıyla ilgili anlaşmazlıklar vardır. bu bağlamda hakların tescili bakımından bir akarsuya getirilecek tanım önem kazanmaktadır.

    bir akarsu eğer bir ulusal sınır içinde doğup aynı ulusal sınır içinde denize dökülüyorsa milli nehir diye tanımlanır. bu nehirler bulundukları ülkenin hukuksal rejimine tabidirler. eğer bir nehir doğduğu ülkenin sınırları dışına çıkıyorsa o zaman ülkelerin konumu, politik ve askeri gücü, söz konusu suya olan talebin esnekliği, ilgili ülkelerin alternatif su kaynakları ve ilgili nehir suyunun kullanım olanakları gibi etkenlerle değişik tanımlamalara, konu olmaktadır. bu bağlamda münhasıran fırat ve dicle’yi ele alacak olursak, bu kaynaklar için türkiye'nin yaklaşımı ile irak ve suriye'nin yaklaşımları farklıdır.

    fırat ve dicle irmakları suriye ve irak için "uluslararası su" türkiye için ise "sınır aşan su" (transboundary rivers) dur. suriye ve irak'ın fırat ve dicle'yi uluslararası su olarak nitelendirmeleri her şeyden önce paylaşma amacına dayanıyor. çünkü "uluslararası" nitelemesi genellikle paylaşılabilirliği ortaya koymaktadır. oysa "sınır aşan" sularda suyun çıktığı ülke ile aktığı ülke arasında eşit egemenlik söz konusu olamaz.

    zaten uluslararası hukukta nehir sularının paylaşımı konusunda kesin bir kural da yoktur. bir akarsuyun uluslararası su olarak tanımlanabilmesi her şeyden önce suyun drenaj alanındaki ülkelerin hepsinin taraf olduğu bir anlaşmanın varlığı gerekmektedir. bu çerçevede türkiye'den doğup komşu ülkelere geçen fırat ve dicle nehirleri için türkiye, irak ve suriye'yi beraber taraf konumuna getiren bir anlaşma yoktur (pazarcı, 1993: 248). bu akarsular konusunda 29.3.1946 tarihli bir anlaşma varsa da bu türkiye ile irak arasında olup suriye taraf olmadığı için, söz konusu anlaşmanın fırat ve dicle'yi uluslararası su konumuna getirmeyeceği açıktır.

    türkiye, suriye ve irak 1990 yılında bir teknik komite kurarak su konusunda çalışma başlatmışlardır. ancak bugüne kadar yapılan periyodik toplantılarda her üç ülkenin kabul edeceği bir sonuca ulaşılamamıştır. birden çok ülkeyi ilgilendiren sular konusunda ülkelerin ortak bir tanımda buluşabilmesi amacıyla "uluslararası su" (international waters) yerine önerilen bazı tanımlar şunlardır: "komşu sular" (contigious waters), "ulusal olmayan sular" (non national waters), "sınır oluşturan sular" (boundary waters), "devam eden sular" (successive waters), "sınır aşan sular" (transboundary waters) (krishna, 1995: 37).

    fırat ve dicle nehirleri için onları uluslararası su kılan bir düzenleme olmadığına göre bu sular için, sınır aşan akarsu terimini kullanmak en uygun tanımlama olur kanaatindeyiz.

    türkiye sınır aşan suların yanında ortak sınır çizen sular bakımından da büyük potansiyele sahiptir. türkiye'nin komşularıyla paylaştığı toplam 2763 km'lik sınırın 615 km'si akarsuların oluşturduğu sınır (wet boundaries) dır.

    5. türkiye’nin sınır aşan suları ile ilgisi bağlamında suriye ve irak'ın su rejimi

    türkiye’nin sahip olduğu su kaynakları bakımından yapılabilecek değerlendirmeler suriye ve irak’ın su kullanım rejiminin bilinmesini zorunlu kılmaktadır. çünkü, orta doğudaki iki tipik ülke olan suriye ve irak su kullanımında belli temel özelliklere sahiptir. bunları şu şekilde ifade etmemiz mümkündür:

    a) bu ülkelerdeki sular akış zamanı ve yeri bakımından düzenli değildir, debileri çok değişkendir.

    b) bu ülkelerdeki suyu gittikçe artan bir nüfus paylaşmak zorundadır, su kaynakları bir nüfus baskısının altındadır. her iki ülkenin yüksek nüfus artış hızı, su kaynaklarına olan ihtiyacı da gittikçe artırmaktadır.

    c) bu ülkelerin aldığı yıllık yağış miktarları bölgeden bölgeye farklılık gösterir.

    d) bu ülkelerin su yönetimlerinin, genel anlamda kurumsal ve teknik açıdan yetersizliğini ve geleneksel metotların kullanıldığını vurgulamamız gerekir (wolf,1994:6). işte bu özellikler ülkemizden su talep eden bu iki komşumuzun, kendi su kullanım düzenleri konusunda ciddi bir değerlendirme yapmalarını gerektirmektedir.

    6. orta doğu'daki yeri ve önemi bağlamında türkiye su varlığı

    türkiye sahip olduğu su kaynakları itibariyle ortadoğu' da belirleyici bir role sahiptir. türkiye'nin sahip olduğu su kaynaklarının güneydoğu'da süregelen terör hareketleriyle yakından ilgili olabileceği de ( bullocch, darwısh, 1994: 16 ) uluslararası kimi çevrelerce çeşitli platformlarda iddia edilmektedir. hatta türkiye'nin sınır aşan sularıyla, körfez ülkelerini de ilişkilendirme yolunda çabalar da ortaya konmaktadır. bu çevrelere göre, fırat ve dicle'nin döküldüğü hürmüz körfezi'ne kıyısı bulunan ülkeler kurdukları fabrikalarla deniz suyunu arıtıp kullanmaktadırlar. kuveyt, suudi arabistan, katar ve birleşik arap emirlikleri'nin yaygın olarak başvurduğu bu yöntem körfeze şattül arap'tan giren tatlı sularla sağlıklı olarak işletilmektedir. eğer şattül arap’tan tatlı su girişi büyük oranda azalırsa bu ülkelerin kullandığı deniz suyu arıtma tesislerinde bazı sorunlarla karşılaşmaları olasıdır (kolars,1994: a,78). bu durum bize irak ve suriye'nin gelecekte türkiye ile yapacakları pazarlıkta körfez ülkelerini yanlarına alabileceklerini gösteriyor. bu süreçte bir çok arap örgütünün; “türkiye, arap sularına el koyuyor” diye bir kamuoyu yaratmaya çalıştığı da görülmektedir ( uluatam,1998: 68 ).

    orta doğudaki ülkelerden bir kısmı, özellikle de suudi arabistan gibi mali imkanları yerinde olan ülkeler, deniz suyunu arıtarak kullanma yolunu seçmektedir. bu işlemin oldukça pahalı olması önemli bir handikaptır. deniz suyunun arıtılması m3 başına 5 dolara kadar çıkmaktadır ( taşhan,1989: 69). mali durumu yeterli olan ülkeler için deniz suyunun arıtılması ( desalınatıon ) şimdilik önemli bir çözüm olma özelliğini koruyor. deniz suyunun arıtılması, içme suyu için bir çözümse de tarımsal sulama için oldukça pahalıdır.

    7. fırat ve dicle nehirlerinin konumu

    ülkemizin sınır aşan sularından fırat ve dicle nehirleri bu bölgenin önemli su kaynaklarıdır. ünlü islam coğrafyacısı el hamevi, mucemül buldan (ülkeler ansiklopedisi) adlı 1224 yılında yazdığı eserde, orta doğu'daki önemli nehirlerden olan fırat ve dicle'yi cennet'ten çıkan iki ırmak olarak nitelendiriyor (kitapçı, 1990: 193). bu niteleme, fırat ve dicle’nin bölge için tarihi bir öneme sahip olduğunu göstermektedir.

    7.1. sınır aşan su olarak fırat nehri

    asurların "purati", sümerlerin "buranunu", arapların "al furat" dediği fırat nehri ingilizce’de "euphrates" olarak adlandırılmıştır (chalabi, majzoub, 1995:191). türkiye'nin ve bölgenin önemli bir kaynağı olan fırat, 2800 km yatak uzunluğuna sahiptir. fırat nehri türkiye topraklarında 971 km aktıktan sonra suriye'ye girer. fırat, türk topraklarında karasu, murat, kuruçay, tohma suyu, kahta çayı, göksu, nizip çayı ve sacır suyu ile beslenir. fırat, suriye topraklarına girdikten sonra ise kaynağını yine türkiye'den alan belh suyu ve habur çayı ile beslenir.

    fırat'ın suriye'den sonra girdiği ülke irak'tır. burada yine türkiye'den gelen dicle ile birleşen fırat "şattül arap" adını alarak basra körfezi'ne dökülür. fırat nehri'nin ortalama yıllık su kapasitesi 31,5 milyar m3'tür. bu suyun % 89'u yani 28,5 milyar m3'ü türkiye'den kaynaklanır. fırat nehri'ne suriye'den katılan kolların da türkiye'den giriş yaptığı düşünülürse fırat sularının % 98'inin türkiye'den kaynaklandığı görülür (kolars, 1994: a, 51).

    fırat'ın toplam suyunun % 56'sı halen suriye'ye akmaktadır (sisav, 1992: 112). bu miktar saniyede 500 m3'e denk düşen yıllık 15,768 milyar m3'lük miktardır. suriye'nin fırat irmağı üzerine yaptığı başlıca barajlar tishreen, tabga ve ba'ath barajlarıdır. ayrıca fırat'a suriye'de katılan ve beslenme kaynaklarını çoğunlukla türkiye'den alan habur irmağı üzerine de suriye tarafından saab, sohuei ve taaf adında üç baraj (kolars, 1994: a, 51) inşa edilmiştir.

    7.2. sınır aşan su olarak dicle nehri

    dicle nehri'nin 1900 km olan yatağının 523 km'si türkiye topraklarında yer alır. türkiye'de maden, dipni, deve geçidi, ambar, göksu, aşağı hanik, kuruçay, batman, garzan, botan gibi kollarla beslenerek cizre'nin güneyinde türkiye suriye sınırını oluşturup daha sonra irak ile suriye arasında akarak irak topraklarına girer.

    dicle nehri irak topraklarında kaynağı yine türkiye olan büyük zap suyu ile iran'dan kaynaklanan küçük zap ve diyale sularını alır. en düşük debisi 91 m3/sn, en yüksek debisi 6450 m3/sn olan dicle'nin ortalama debisi 629 m3/sn'dir. dicle nehri'nin yıllık su kapasitesi 48,5 milyar m3'tür. bu suyun % 51'i türkiye'den, % 39'u irak'tan, % 10'u ise iran'dan kaynaklanır. irak, fırat ile dicle'nin birbirine yaklaştığı bağdat'ın doğusunda al-thartar kanalı ile bu iki nehri birleştirmiştir (sisav, 1992: 112). böylece dicle'den fırat'a su naklini gerçekleştirmiştir.

    irak fırat ve dicle nehri üzerinde türkiye'deki gap'a benzer bir projeyi yapmış bulunuyor. bu çerçevede irak'ın fırat ve dicle nehri üzerinde yaptığı yatırımlar, dicle ve kolları ile fırat üzerinde yapılan barajlardan oluşur.irak, bu sular üzerine yapmış olduğu yatırımlarla suların büyük bölümünü kullanmaktadır. irak, dicle üzerine ayrıca çeşitli sulama kanalları da yapmıştır.

    8. türkiye-suriye ilişkileri özelinde asi nehri

    bilindiği gibi fırat ve dicle sınırlarımız dışına çıkmakta, asi nehri ise suriye'den türkiye'ye geçmektedir. lübnan'dan kaynaklanan ve bu ülkede 40 km mesafe kat ettikten sonra 120 km de suriye topraklarından akıp, hatay vilayetimizden ülkemize giren asi nehri 88 km de türkiye içerisinde yol aldıktan sonra akdeniz'e dökülür.

    suriye halen asi nehri'ni büyük ölçüde sulamada kullanarak yaz mevsimi boyunca suların türkiye'ye ulaşmasını engellemektedir. suriye asi nehri'nden yaptığı sulamalarda tasarruf sağlayıcı sulama yöntemlerine de başvurmayarak bu nehirlerden türkiye'nin yararlanmasını imkansız bir hale getirmektedir. suriye asi nehri üzerinde yaptığı çalışmalar konusunda da türkiye'ye bilgi vermemektedir. oysa türkiye, fırat ve dicle üzerinde yaptığı bütün projelerde suriye'yi bilgilendirmekte ve 1987 yılında yapılan bir protokole istinaden de bu ülkeye fırat nehri’nden saniyede 500 m3 su bırakmayı da sürdürmektedir.

    yapılan hesaplamalara göre son yıllarda suriye asi nehri üzerine inşa ettiği barajlarla hatay'ın önemli ovası olan amik ovası'nın sularının 1/3'ünü kesmiş bulunuyor (sisav,1992:114). asi nehri'nin yıllık su potansiyeli 1,2 milyar m3'tür. suriye ve lübnan asi nehri'nin sularının yaklaşık % 98'ini kendi ülkelerinde kullanmakta, türkiye'ye bırakmamaktadırlar. asi nehri'nin su kapasitesinin % 2'sini türkiye kullanmakta olup, bu miktar da nehre türkiye'den katılan sulardır.

    suriye, hatay'ın türkiye'ye katılmasını içine sindirememenin etkisiyle; asi nehri’nin durumunu türkiye ile tartışmaya açmama gibi, iki ülke arasındaki iyi münasebetlere uygun olmayan ve dostane de sayılmayan tutumunu sürdürmektedir.

    nitekim, suriye 1950'lerde asi nehri üzerine inşa edeceği tesisler için dünya bankası'ndan kredi talebinde bulunmuş; dünya bankası ise aşağı çığır ülkesi olan türkiye'nin de görüşünü almasını istemiş; bunun üzerine suriye, kredi talebini geri çekmiştir (kut, 1994: 226). suriye bu tutumuyla asi nehri'ni hiçbir surette türkiye ile müzakere etmeyeceğini belli etmiştir. suriye'nin bu konudaki tutumu halen devam etmektedir. suriye'nin bu uzlaşmaz tutumuna karşılık uluslararası çevrelerce, fırat ve dicle konusunda türkiye'ye çözüm "empoze" edilmesi gerektiği, muhtemelen de bunun abd vasıtasıyla yapılması önerilmektedir (chalabi, 1994: 43). bu bağlamda ülkemizin sahip olduğu öz kaynaklarının paylaşıma konu edilmesi gibi bir neticenin uluslararası arenada canlı tutulmaya çalışıldığına dikkat etmemiz gerekiyor.

    2003 yılında abd’nin irak’ı işgali ile başlayan yeni süreçte, türkiye’nin sınır aşan sularına gelecekte farklı taleplerin olabileceğini de gözden uzak tutmamalı ve muhtemel durumlara karşı gerekli politikaları oluşturmalıyız.

    9. temel ilkeler itibariyle sınır aşan sular

    birden çok ülkeyi ilgilendiren su kaynaklarından yararlanma konusunda kesin kurallar bulunmamakla birlikte, uluslararası literatürde bazı görüşler tartışılmaktadır. bunları kısaca aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

    1. tam egemenlik ilkesi: bu görüşe harmon doktrini de denmektedir. buna göre suyun kaynaklandığı ülkenin kesin hakkı ve egemenliği söz konusudur. bu doktrin 1895 yılında abd ile meksika arasında ortaya çıkan rio grande anlaşmazlığında ileri sürülmüştür. buna göre yukarı çığır ülkesi suyunu kullanırken, aşağı çığır ülkesini düşünmek zorunda değildir.

    2. doğal birlik ilkesi: bu görüş bir anlamda tam egemenlik görüşüne karşı ortaya atılmıştır diyebiliriz. buna göre yukarı çığır ( suyun kaynaklandığı devlet ) ülkesinin ırmağın bütünlüğüne dokunmaması gerekir. bu ilkeye göre bütün hak suyun sonlandığı ülkedir. bu görüşü savunan ülkelerin başında irak gelir. bu genel kabul gören bir ilke değildir.

    3. kullanımda öncelik ilkesi: bu doktrin tam egemenlik doktrininin biraz daha yumuşatılmış şeklidir. bu doktrine göre suyun kaynaklandığı ülkenin hakkını tanımak öncelik taşır. ancak bu yukarı çığır ülkesi için kazanılmış hak teşkil etmez

    4. kullanımda adalet ilkesi: bu görüş uluslararası çevrelerde en çok kabul gören ilkedir. aynı zamanda uluslararası hukuk komisyonu tarafından da tanınmaktadır. bu görüşe göre akarsu üzerinde her ülkenin kendi sınırları içerisinde akan miktarı kullanım hakkı vardır. ancak bu kullanım kabul edilebilir ve aşağı çığır ülkesine zarar vermeyecek şekilde olmalıdır. bu ilke hiçbir zaman için suyun ilgili ülkelerarasında eşit paylaşımını da gerektirmez (inan, 1994: 231).

    günümüzde kabul edilebilir kullanım ve zarar vermeden kullanım konuları üzerinde tam bir görüş birliğine varılamamıştır. bu alandaki tartışmalara ışık tutabilmek için uluslararası uygulamalarda giderek şu hususların dikkate alınması önerilmektedir. böylece birden çok ülkenin faydalandığı sulardan barış ortamı içerisinde istifade etmek de mümkün olacaktır.

    a) su bölgesinin coğrafi, hidrolojik durumu ve iklim koşulları.

    b) akarsu havzasında bulunan devletlerin birbirlerine oranla su ihtiyacı.

    c) her bir havza devletinin ilgili suya olan katkısı.

    d) her bir havza devletinin suları değerlendirme ve depolama konusunda

    aldığı tedbirler.

    f) ilgili devletler arasında gerçekleştirilen ve gerçekleştirilebilecek işbirliği imkanları.

    g) ilgili devletlerin su ihtiyaçlarını başka bir havzadan karşılayabilme imkanları (pazarcı, 1993: 251). sulardan ortaklaşa yararlanma konusunda öne çıkmaya başlayan bu ilkeler taraf ülkelere önemli sorumluluklar yüklemektedir.

    burada en mantıklı görülen hususlardan birisi bir akarsu havzasında iddia edilecek hakkın her şeyden önce ilgili akarsuya o ülke topraklarından sağlanan/ katılan sularla doğru orantılı olarak dikkate alınması gereğidir.

    buna ek olarak öne çıkan bir diğer husus da suların değerlendirilmesi konusunda alınan tedbirler ve geliştirilen tekniklerdir. örneğin sınır aşan sularımızdan fırat ve dicle üzerine suriye ile irak'ın yaptığı sulama tesislerinde kullandıkları düşük teknoloji ve toprak ark sisteminin neden olduğu büyük su kaybı adı geçen ülkelerin daha fazla su talep etmesini değil, gelişmiş sulama teknikleri kullanmalarını gerektirmektedir. dolayısıyla bu iki ülkenin aşırı su taleplerini söz konusu durum haklı kılmamaktadır.

    yine suriye ve irak'ın yeraltı su rezervlerini kullanmaktan kaçınmaları ve bu konudaki rezervlerini açıklamaktan da imtina etmeleri sınır aşan suyun dışında başka kaynaklara eğilmeye gönüllü olmadıklarını, dolayısıyla fırat ve dicle havzalarından sağladıkları sulardan çok daha fazlasını talep etme hakkını öne çıkarmaya çalıştıklarını gösteriyor.

    zaten halihazırda suriye ve irak'ın su talepleri, fırat ve dicle'nin toplam kapasitesi açısından da mantıksızdır. ancak türkiye, sulardan yararlanma konusunda bir sonuca ulaşabilmek için iyi niyetinin bir sonucu olarak üç aşamalı bir çalışmanın yapılmasını önermektedir (akmandor,pazarcı,köni: 1994, 9). bu aşamalar şunlardır:

    1. su kaynaklarındaki değişiklikler yıllar itibariyle bilimsel yöntemlerle saptanmalıdır.

    2. her ülke için toprak ve bitki envanterinin yapılması ve ortaya konması sağlanmalıdır.

    3. su ihtiyaçları bu değerlendirmelere dayalı olarak saptanmalıdır.

    bu aşamalar tamamlandıktan sonra sulamada tasarruf sağlayan, yağmurlama, damlama gibi yöntemlerin kullanımı da önerilmektedir. bilindiği gibi fırat ve dicle'nin aktığı aşağı çığır ülkelerinde buharlaşma oranı oldukça yüksektir. dolayısıyla bu ülkelerin tasarrufa yönelik teknikleri uygulaması zorunludur.

    ayrıca, türkiye ortadoğu'nun su kıtlığı çeken ülkelerine "barış suyu" projesi olarak bilinen su pazarlama projesini de önermiştir. ancak çeşitli saiklerle bu proje şu anda taraftar bulmamaktadır. projeye sadece israil sıcak bakmaktadır. halen antalya manavgat çayı'ndan, kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti’ne bu proje kapsamında, türkiye'den su sevk edilmesi söz konusudur.

    10. birleşmiş milletlerin su kaynaklarına bakışı

    birden çok ülke sınırları içinde akan sulardan yararlanmada özellikle uluslararası rızaya dayanan anlaşmaların yapılmasında, birleşmiş milletler’in de başarıya ulaşamadığını görüyoruz. uluslararası hukuk komisyonu (uhk) 1966'da helsinki'deki 52. konferansı’nda "uluslararası sular için helsinki kurallarını" önermiştir. finlandiya 1970 yılında uhk'nın önerdiği helsinki kurallar'nın birden çok ülkeyi ilgilendiren sularda model olarak ele alınmasını ileri sürmüş, ancak birleşmiş milletler’in 6. komitesi bunu görüşürken üç konuda itirazla karşılaşmıştır. bu itirazların şu noktalarda toplandığını görüyoruz:

    1. kurallar devletleri temsil edemeyecek, profesyonel bir örgütçe ortaya konduğu için herhangi bir surette devletleri bağlayamaz.

    2. bu profesyonel örgütte her ulusa ait temsilcinin bulunmaması bir eksikliktir.

    3. brezilya, belçika, çin ve fransa gibi ülkeler helsinki kuralları’nın sadece drenaj alanlarını dikkate aldığını ve ulusal egemenlik kavramına dikkat etmediğini dolayısıyla ulusal egemenliğe bir tehdit oluşturduğunu vurgulamışlardır (biswas,1994: 192). bu ve benzeri görüşlerle sıcak bakılmayan helsinki kurallarına, 1970 yılında yapılan birleşmiş milletler'deki oylamada 41 hayır, 25 evet, 38 çekimser oy kullanılmıştır. daha sonra 1974 yılında birleşmiş milletler üyesi 147 ülkeye 9 sorudan oluşan bir soru demeti gönderildi. bu sorudan birisi "uluslararası su tanımı", iki tanesi "drenaj alanı kavramı", beş tanesi "su kullanımı ve sorunlar”, sonuncu soru ise "teknik ve bilimsel uygulamaların rolü" konusunu içeriyordu. dolayısıyla ülkelerin bu kavramlar ve konular hakkında ne düşündüğü tespit edilmeye çalışılmıştır.

    bu soruların cevaplanması umulduğu gibi gerçekleşmemiştir. sorulara 1976 yılına kadar 147 ülkeden 21 ülke, 1978'e kadar 4, 1979'a kadar 1, 1980'e kadar 4, 1982'ye kadar 2, sonuç olarak 147 ülkeden sadece 32 tanesi ancak 18 yıl gibi uzun bir sürede yanıt vermiştir (biswas,1994: 193). dolayısıyla konunun bütün ulusları tatmin edici bir çözüme ya da tanımlamaya kavuşması daha çok uzun bir zaman alacağa benziyor.

    uluslararası su yollarının ulaşım dışı amaçlarla kullanımlarına ilişkin sözleşme, 1997 yılında bm genel kurulu tarafından kabul edilmiştir ( dpt, 2001: 8 ). sözleşmeyi bu güne kadar suriye’nin de içinde bulunduğu bazı mansab ülkeleri kabul etmiş olup, türkiye’nin de içinde bulunduğu bir çok memba ülkesi kabul etmemiştir.

    11. türkiye'nin su kaynakları ve uluslararası ilişkileri

    türkiye'nin su kaynakları konusunda özellikle uluslararası bazı kuruluşların çeşitli çalışmalarla bunları uluslararası su konumuna çekmeye çalıştıkları görülmektedir. bu yolla türkiye'nin uluslararası alanda köşeye sıkıştırılmak istendiği gözden kaçmıyor. birleşmiş milletler’in "batı asya ekonomik ve sosyal komisyonu" tarafından hazırlanan bir raporda şu ifadelere yer verilmektedir. "petrol zengini ülkelerin petrolü tekellerinde tutmalarına nasıl izin verilmemiş ise, türkiye'nin de su kaynaklarını tekelinde tutmasına izin verilmemelidir " ( müftüoğlu, zaman, 4 kasım 1994:10 ). bu ifadeler bize uluslararası kuruluşların, ortadoğu suları, özellikle de türkiye'nin su kaynaklarıyla ilgilenmelerinin pek masum olmadığını göstermektedir. türkiye'nin hiçbir art niyeti olmadan kendi suları üzerinde yaptığı yararlanmaya yönelik tesislerin yapımı sırasında çeşitli uluslararası spekülasyonların yapılması da iyi niyetli değildir.

    nitekim karakaya ve atatürk barajlarının yapılması sırasında göl alanları altında kalan köylerin etnik nedenden dolayı yerlerinden edildiği (müftüoğlu, zaman,4 kasım 1994: 10) iddiaları dile getirilmiştir. oysa dünyanın her yerinde barajlar yapılmakta ve baraj sahasında kalan yerleşim birimleri tahliye edilmektedir, bundan daha doğal bir şey yoktur. türkiye'nin su alanındaki uluslararası kuruluşların çalışmalarına çok dikkatli yaklaşması zorunlu gözüküyor. ülkemizin su kaynaklarının uluslararası yararlanmaya zorunlu olarak konu edilmesine yönelik çalışmalara ihtiyatlı yaklaşmak her şeyden önce ülkemizin gelecekteki ihtiyaçları ve güvenliği için zorunludur.

    bazı uluslararası çevrelerce savunulan "su insanlığın ortak malıdır" veya "paylaşılan kaynak" (shared resource) gibi adlandırmalarının hiçbir zaman ulusal egemenliğimize müdahale edecek bir düzeye gelmemesi gerekir. ayrıca buna karşı etkili politikalar geliştirmek de lazımdır. türkiye'nin doğu ve güneydoğu bölgesi'nde başta suriye olmak üzere çeşitli ülkelerce desteklenen terör hareketlerinin,türkiye'yi zayıf düşürerek,sulara egemenliğini engellemeye yönelik olduğu da dikkatlerden kaçmamalıdır.

    ortadoğu'daki su kaynakları konusunda arap ve batılı bazı çevrelerin kaleme aldığı birtakım yapıtların ortak teması "irak ve suriye'nin daha fazla suya ihtiyacı olduğu, bu gerçekleşmez ise su savaşının kaçınılmaz olacağı" tezidir. bu tür çalışmalar özellikle arap milliyetçiliğini de harekete geçirerek, türkiye'nin bu ülkelerle ilişkilerini oldukça hassas duruma getirebilecektir. ortadoğu bölgesindeki su kaynaklarının, bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerin en önemli belirleyici unsuru olduğunu da vurgulamamız gerekmektedir ( salha, 2004 : 96 ) .

    yine birden çok ülkeyi ilgilendiren nehirlerde birleşmiş milletler'in öne çıkardığı "kabul edilebilir zarar" ilkesi hep aşağı çığır ülkesinin gözüyle değerlendiriliyor, oysa bu ilkenin aynı zamanda yukarı çığır ülkesi için de dikkate alınması haklı olarak ileri sürülmektedir. dolayısıyla yukarı çığır ülkesi, suyun aktığı aşağı çığır ülkesinin de suya zarar vermemesini isteme hakkına sahiptir. çünkü aşağı çığır ülkesinin aşırı ve israf edici kullanımı, yukarı çığır ülkesinin sularını arzu ettiği şekilde değerlendirememesine yol açmaktadır.

    aslında ortadoğu'da suların paylaşımında kıtlık öğesinin yanında ekolojik, ekonomik, etnik, kültürel ve dinsel etkenlerin rol oynadığı (picard, 1994:215) da ileri sürülmektedir. buna biz tarihsel bazı faktörleri de ekleyebiliriz. nitekim gerek türkiye'nin gap'ı gerekse "barış suyu projesi" için arap ülkelerinin birtakım tarihsel faktörleri ileri sürerek, bunlara, karşı çıkması bize bu alandaki güvensizliğin derecesini gösteriyor. bölgemizdeki bazı arap ülkelerinin osmanlı karşıtı bir propagandanın olumsuz etkisine açık olması da bu alandaki önemli bir sorundur. bu ülkeler bölgede güçlü bir türkiye'nin varlığına fazla sıcak bakmadıkları için türkiye'ye etkinlik kazandıracak projelere de destek vermiyorlar.

    daha önce de belirttiğimiz gibi türkiye gap çerçevesinde yaptığı barajlarla suyu düzenlemekte ve debi farklarından etkilenmeyecek bir şekilde komşu ülkelere su sağlamakta, dolayısıyla büyük ölçüde onlara yararlı olmaktadır. bu husus uluslararası ilişkiler de özenle vurgulanmalıdır. eğer türkiye' nin gap çerçevesinde yaptığı barajların suları düzenleme işlevi olmasa idi, suriye ve irak kurak dönemlerde susuzlukla karşı karşıya gelecekti. çünkü fırat ve dicle'nin debileri kurak dönemlerde çok azalmaktadır. öyle ki fırat'ın debisi 70 ila 80 m3/sn'ye düşebilmektedir. bu takdirde suriye'nin 500 m3/sn su bulması imkansız olurdu. görüldüğü gibi türkiye'nin bu hususları vurgulaması, ülkelerarası ilişkilerde kanımızca büyük öneme haizdir. bu bağlamda türkiye’nin yürüttüğü gap’ı aynı zamanda bir bölgesel barış yatırımı olarak değerlendirenler de vardır ( şehsuvaroğlu, 1997: 34 ).

    ortadoğu'da kışkırtılmaya eğilimli bir yapının olduğu öteden beri bilinmektedir. unutulmaması gereken diğer bir nokta da ortadoğu'da sınırların değişmesinin zor olduğudur. son yıllarda yaşanan olaylar bunu kanıtlamıştır. nitekim su yolu konusunda şattül- arap'taki anlaşmazlık iran'la irak'ı 8 yıl savaştırmış ancak bu ülkelerin hiç birisine de kazanç sağlamamıştır.

    bilindiği gibi fırat ve dicle nehirleri şattül-arap adını aldıktan sonra iran ile irak arasında anlaşmazlığa konu olur. nitekim 1980'de saddam hüseyin şattül-arap sınırını tanımadığını ilan etmiş ve bu deklarasyon üzerine 1980'de başlayan iran-irak savaşı 1988 yılında sona ermiştir (armaoğlu, 1991: 775). bu savaş olsa olsa bu iki ülkenin petrollerine egemen olmalarını engellemiş, biraz da silah satan ülkelerin cirolarını yükseltmiştir.

    bu bağlamda iran - irak savaşı’nın petrol fiyatlarının yükselmesi üzerine tezgahlandığı da ileri sürülmektedir (yarman, 1993: 42). dolayısıyla ortadoğu'da su savaşı senaryolarına dikkatle yaklaşılması gerekir. ancak su kaynaklarının bazı ülkelerdeki istikrarsızlığı sürdüreceği de bir kehanet sayılmamalı ortadoğu'da asi, litani, hasbani gibi akarsuların kaynağını elinde bulunduran lübnan'ın istikrara kavuşması ve güçlenmesi suriye ve israil'in istedikleri gibi su kullanmalarını engelleyeceği için, istikrarlı bir lübnan'ın çok kolay olmayacağını söyleyebiliriz. aynı şekilde türkiye'nin güneydoğu'sundaki rahatsızlıkların da komşu ülkelerce desteklenmesi olasılığı gözden uzak tutulmamalıdır. nitekim türkiye'nin güneydoğu anadolu projesi'ne suriye'nin cevabının pkk olduğu ( bulloch, darwısh, 1994: 55 ) yolundaki görüşler yabancı çevrelerde ileri sürülmüştür.

    12. türkiye avrupa birliği ilişkilerinde fırat ve dicle nehirleri

    avrupa birliği komisyonu’nun 06/10/2004 tarihinde brüksel’de açıkladığı, türkiye’nin ab’ye girişi 2004 düzenli ilerleme raporunun çalışma belgelerinden birisi olan, “türkiye’nin muhtemel üyeliğinin avrupa birliği’ne etkileri” başlıklı komisyon birimleri çalışma belgesinde; ulusaşırı konular başlığı altında “bölgede önemi bulunan konulardan biri kalkınma ve sulama için gerekli suya erişimdir. ortadoğu’da su konusunun stratejik önemi önümüzdeki yıllarda artacaktır. türkiye’nin katılımıyla birlikte su kaynaklarının ve altyapı projelerinin uluslararası yönetimi (fırat ve dicle havzaları üzerindeki barajlar ve sulama projeleri, israil ve komşuları arasında su alanında sınır ötesi işbirliği) ab açısından önemi bir konu haline gelebilecektir”. ifadesi yer almaktadır ( http://www.belgenet.com/arsiv/ab/etki_2004.html ) . dolayısıyla ab fırat ve dicle nehirlerine uluslararası bir kaynak ve sorun olarak bakma eğilimindedir. bu yaklaşım türkiye’nin kendi doğal kaynaklarının kontrolü hususunda hassasiyetini korumak zorunda olduğunu göstermektedir.

    sonuç

    sahip olduğu su kaynakları itibariyle su zengini bir ülke durumunda olmayan türkiye, artan nüfus oranı dikkate alındığında istikbalde su sıkıntısı çekebilecek bir konumdadır. bu bağlamda su kaynaklarını iyi kullanması ve sınır aşan sularını da dahilde değerlendirme ihtiyacıyla karşı karşıyadır.

    mevcut durumda, türkiye'nin varolan akarsularının belli bir bölümü komşu ülkelere aktığı için bu ülkelerce kullanılmaktadır. komşu ülkelerden türkiye'ye giriş yapan sulardan ise komşu ülkeler optimum düzeyde yararlandığı için türkiye, bir yarar sağlayamamaktadır.

    bu çerçevede, uluslararası bazı çevrelerce türkiye’nin su zengini bir ülke olduğu fikrine ihtiyatla ve dikkatle yaklaşılmalıdır. bilindiği gibi, uluslararası ölçülere göre bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına 10 000 m3 su düşmesi gerekirken bu rakam türkiye için 1531 m3 dolayında olup yakın gelecekte türkiye sahip olduğu nüfusun su ihtiyacını karşılamakta da sıkıntıya girecektir.

    sınır aşan sular konusunda vurgulanması gereken bir önemli husus da, türkiye'nin yaptığı barajlarla debi düzensizliği içinde olan nehirlerin akıntılarını zararsız hale getirmiş olduğudur. bu yolla türkiye suyu zaman bakımından uyumlaştırıp; aşağı çığır ülkelerine ücretsiz bir su düzenleme ve ıslah hizmeti vermektedir. özellikle suriye için saniyede 500 m3 su taahhüt edilmesi, bu açıdan türkiye'nin ortaya koyduğu büyük bir fedakarlıktır.

    türkiye yaptığı bir çok barajla fırat ve dicle'nin akışını kontrol altına almış dolayısıyla doğal kaynağı verimli şekilde kullanılabilir hale getirmiştir. suyun bir doğal kaynak olduğu dikkate alınırsa bunun bedelsiz olarak başka bir ulusun hizmetine verilmesi mümkün değildir. örneğin mısır, yukarı çığır ülkelerinden kaynaklanan suya karşılık bu ülkelerin kalkınmasına yardımcı olmak için undugo'yu kurmuş ve bu ülkelerden bazılarına da kaynak transferini sağlamıştır. dolayısıyla, yeterli sulama altyapısını gerçekleştirip kaynaklarını kendisi kullanıma sununcaya kadar eğer komşu ülkelere su verilebilecekse; bu durumda türkiye'den su talep eden ülkeler bu suyu bedava kullanmaktan vazgeçmelidir. türkiye makul bir bedelle suyu fiyatlandırmalıdır. bu sağlandığı takdirde türkiye yatırım yetersizliği nedeniyle değerlendiremediği suyun belli bir kısmını ihtiyacı olan ülkelere geçici bir süreyle pazarlayabilir. "

    (bkz: http://74.125.153.132/…esi&cd=2&hl=en&ct=clnk&gl=au)
hesabın var mı? giriş yap