*

  • kendisini bir urban romantic olarak tanımlayan buket uzuner, bir siyah saçlı kadının gezi notları'nın ardından 1998'de yazdığı ikinci seyahatnamesi olan şehir romantiğinin günlüğü'nde 1990-1998 arasında yaptığı yolculukları anlatıyor.

    sanat, edebiyat, yolculuk üzerine derinliksiz, klişe laflarla örülü bu anlatılarla içimi bayım bayım baymışken 1998'de "güneydoğumuz denen coğrafya" diye adlandırdığı gezisinde işler bir anda renk değiştirdi benim için. tabi uzuner için değişen bir şey yok; san fransisco'ya ya da berlin'e yaptığı gezilerde nasılsa, urfa ya da mardin'de de aynı sterilliği, mesafeyi sürdürmeye devam ediyor. fakat uzuner'in urfa/mardin anlatısını semptomatik bir şekilde okursanız (bkz: semptomatik okuma), kendine oryantalist bir yazarın karşısına çıkan "egzotik" coğrafyadaki oto oryantalizmini görmeye başlıyorsunuz.

    1994'te kktc'de gördüklerini "türk kökenli olsalar da türkiye'dekinden farklı bir kültürün insanları" şeklinde anlatan ve "kuzey kıbrıslılar, kendi pasaportlarına, kendi kimliklerine, sallanmayan zeminli mekânlarına kavuştuklarında romanlarını da yazacaklar" diyerek kimliğin tanınmasına vurgu yapan buket uzuner, mart 1998'te yaptığı ve tercümansız konuşamadığı, yolda defalarca durdurulduğu, askeri araçlarla köylere girildiği, silahlı koruyucuların cirit attığı "güneydoğu" gezisinde herhangi bir kimlik sorununa değinme gereğini duymuyor.

    ironiyi ve kendisinin trajedisini katmanlandıran asıl vahim durum ise batılıların doğululara yönelik egzotik bakışını eleştiren ve örneğin yıllar boyu afrikalı yerlilerin kendi dillerinde zaten bir adı var olan şelaleyi aniden keşfedip adını kraliçesine ithafen viktorya şelalesi koymasının saçmalığına değinen yazarımız, bu saçmalığın "güneydoğu denen coğrafya"daki izdüşümleriyle herhangi bir hemhallik geliştirmekten uzak olduğunu kesinlikle farketmiyor. tersine oryantalizmiyle oryantalizme takla attıran buket uzuner, "edward w. said bir güneydoğu romanı yazsa, ne muhteşem olurdu diye heyecanlanan biriyim" diyerek mütevaffayı da mezarında ters döndürmekten geri kalmıyor!

    1998'e kadar 3000'in üzerinde köyün boşaltıldığı, 3 milyondan fazla insanın zorunlu göçe tabi tutulduğu ve 100 bine yakın köy koruyucusunun sokaklarında cirit attığı "güneydoğumuz denen coğrafya"ya ilişkin şehir romantiği buket uzuner'in bahse konu gezisine ilişkin alıntılarla (s.97-104) sizi başbaşa bırakayım:

    - bu arada yolda sık sık durdurularak valilikten izinli bir yolculuk yaptığımız tekrar tekrar kontrol ediliyordu.

    - ayrıca mardin'in ünlü bilen oteli'ne girdiğimizde resepsiyona asılmış kocaman bir tabela bize bu bölgede hangi koşullar altında yaşandığını en kısa ve kolay yoldan anlatmıştı. tabelada: `otele girerken lütfen silahlarınızı resepsiyona bırakın`! yazıyordu. 'koruyucular için!' diye açıkladı güleryüzlü bir görevli.

    - 8 mart 1998 pazar günü mardin'in dargeçit ilçesine doğru, önümüzde siyah makam arabaları, arkamızda askeri araçlarla yola çıktığımızda...

    - dargeçit'te 3000 kişi bizi karşıladı... karşılarında hikâye ve roman yazan bir kadın vardı ve bu yazar onlara kürtçe çevirmeni vasıtasıyla, yazarların hikâyelerinin sonunu istedikleri gibi belirleyebileceğini anlatıyordu. yani, onların da yaşam hikâyelerini kader yerine kendi iradeleriyle belirleyeceklerini söylüyordu.

    - ...beyaz eşya ve değişik boydan ibo arabeskleri bekleyen insanlara edebiyattan söz etmek zalimlikti.

    -... şanlıurfa'nın kısas köyünde rastladığım bir köylü, hapis yatarken öğrendiği türkçe okumasıyla kumral ada mavi tuna adlı romanın özgürlük bölümünü yüksek sesle okudukktan sonra, "bu kitabı bize bıraksan, ben okumak isterem" diyordu ve çok samimiydi.
hesabın var mı? giriş yap