• bu yıl, 50. yaşını kutlayan bina. dünyaca ünlü alman mimar ludwig mies van der rohe’nin, pritzker mimarlık ödüllü laureate philip johnson ile birlikte 1958 yılında tasarladığı, 52. cadde- park avenue üzerinde konumlanan binanın yapımı dört yıl sürmüş. 36 milyon dolar’a mal olan gökdelenin yapımında yaklaşık 1.450 ton bronz kullanılmış. amber renkli camlarlarıyla new york times tarafından "milenyumun binası" ilan edilen seagram binasıyla ilgili otoriteler, "dünyanın ilk bronz giydirme cephesine sahip gökdelen ve muhtemelen de türünün son örneği olacak." diyormuş.

    dünyanın en büyük içki üreticisi kanadalı seagram & sons company'nin merkez ofisi olmak üzere tasarlanan bina, 2000 yılında rfr realty tarafından satın alınmış. 65.000 m²’lik alana sahip bina her gün yaklaşık 3.000 çalışan tarafından kullanılıyormuş. ayrıca binanın zemin katında bulunan, philip johnson tarafından tasarlanan four seasons restaurant'ın koridorunda "le tricorne**" asılıymış. binanın gayrimenkul yöneticisi frank farella yakın dostumdur, oradan biliyorum.

    önünde en çok fotoğraf cekilen binalar listesinde ilk üç'e girişini, her yıl düzenlenen yüzlerce mimari turları, üzerine yazılan tezleri, araştırmaları ve taklit çabalarından bahsetmiyorum bile..

    **
  • bölgeye bakıldığında bütün gökdelenler önünden geçen yola dayanıyor, ancak mies van der rohe binanın önünde küçük bir meydan yaratıyor, insanlar diğer binaların dibinden yürürken bu binaya uzaktan bakıp ihtişamını anlayabilsinler diye. zemin katı da meydanın devamı gibi devam ediyor, binayı bina olmaktan çıkarıp onu sosyal bir mekan kılıyor.
  • 1921'de berlin için gökdelen hayalini gerçekleştirememiştir ama 1958'de new york city için tasarladığı bu gökdelen ile birçok gökdelene örnek olmuş ve modern mimarinin tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. çelik ve camın bütünleşmesi mies'in ve aynı zamanda modern mimarinin en temel özelliklerinden birisidir ve bu binada da büyük bir temadır. mies binalarında taşıyıcı kolonları ve taşıyıcı sistemde çeliğin gücünü gözler önüne sermek ister. bu yapıda ise her ne kadar başta taşıyıcı sistemi cephede yapmak istemiş olsa da yangın kurallarına uyması gerektiği için çelik taşıyıcıları yangına karşı koruyucu bir malzeme ile kaplaması gerekmiş. tabiki bunu yapmak istemediğinden taşıyıcı iskeleti cepheden alıp yapının içine yerleştirmiştir.

    taşıyıcı sistemi görünür bir biçimde yansıtamamıştır ama bu onun çeliğe olan hayranlığını ve bunu dışa vurma istemini engellememiştir. ne mi yapmıştır, taşıyıcı ve fonksiyonel hiçbir işlevi olmayan ''ipe çelik profilleri'' alıp cepheye yerleştirmiştir. taşıyıcı içeridedir ama cephede çelik profiller vardır. klasisizm ve mimarlık tarihinde cephe süslemeleri taştan yapılırdı, ornamentler oluşturulurdu, mitolojik göndermeler, ağaç süslemeleri vb. yapılırken bu binada bunun yerini çelik profil almıştır. bu da teknolojinin, sanayinin, makinenin, 20.yy'ın yani genel itibari ile modernizm akımının özelliklerinin bir dışa vurumudur.
hesabın var mı? giriş yap