• "o kış hayatlarımız sarmaşık dalları gibi birbirine geçecek, bütün kötülükler ve felaketler bizi bulacaktı" diye başlayan şebnem işigüzel'in romanı.
  • sebnem isiguzel'in, kendi deyimiyle igrenclik ve irin dolu, hayattaki ve romandaki tesaduflerin onemini okuyucuya defalarca hatirlattigi romani.
  • neredeyse salim abidin diye nobel ödüllü bir yazarımız olup olmadığından süpheye düşmeme sebep olan adı gibi sarmaşık ve karmaşık roman.ama sevdim gayet.
  • şebnem işigüzel çok güzel oluşturduğu kurguyu, güzel kurduğu cümleleri -acemice- yazınca ortaya bir ilk uzun roman olduğunu belli eden bu kitap çıkmış. şebnem işigüzel bu kitabı tesadüfler üstüne kurmuş, uzun sayılabilecek kitabı bir elin parmaklarını biraz geçen kişi ile oluşturmuş ve bunda tesadüfleri kullanmış. ama acemiliği "bakın ben ne güzel kurdum romanımı, hemde bunu üzerinde çok çalışıp başka yazarların yapacağından daha az sayıda kahramanla kurdum" demekle yetinmeyip; bir iki tesadüf dışında bütün tesadüfleri gözümüze sokması olmuş. romanı kat kat kurduktan sonra, o katları keşfetmenin tadını okuyucuya bırakmaması kötü olmuş.
  • sebnem isiguzel'in cok sevdigim kitabi.mutlaka beyaz perdeye aktarilmali.
  • işigüzel'in elinizden bırakmaya kalktığınızda sizi bırakmayan; çeşitli renklerdeki tuhaf karakterlerin son derece tuhaf yaşamlarına siz röntgencilik yapaken bir şekilde kendinizi çok yakın hissettiğiniz; belki tüm insanların ne kadar tuhaf olsalar da eninde sonunda benzer tepkiler verdiği ya da sizin de tuhaf olduğunuz için anladığınız romanı. filme uyarlanmaya çalışılırsa, karşınızdaki tuhaf karakterleri etlenmiş canlanmış olarak gördüğünüz de kendinizi daha bir tuhaf hissedeceğiniz roman. tuhaf ama güzel tuhaf. içinde gene travmalarla meşrulaştırılmış delilikler. delilere bakarken, artık kendinizi ne tür travmalar geçirdilerde bu haldeler diyeceğiniz; tutkuyu, ünlü olmayı, egoyu, herşeyin dağnık kalması konuları/duygularını çok güzel işlendiği kitap. tadının damağınızda kalacağı, hemen bir başka işigüzel kitabına sarılacağınız; işigüzel'in kendini bir karakter olarak içine kattığı, tesadüflerin sarmaşık gibi kitabı sardığı keyifli bir macera.
  • tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda kalan bir anne, dali tarafından da takdir edilmiş yeteneğini portre ressamlığı ile heba eden oğul ali ferah ve yatılı okulda uğradığı tecavüz sonucu akıl sağlığını yitiren kız hayal, nobel ödüllü yazar salim abidin, nişanlısını kursk denizaltısında kaybeden senkronize yüzücü nadya, çocukken babasının iş arkadaşı tarafından tecavüze uğrayan nadyanın kardeşi ludmilla, ali ferah ın aşkı fransız celine, mutsuz bir evliliği sürdürmek zorunda olan sedef, ona aşık rus oleg'in istanbul da kesişen yaşamlarını akıcı ve yalın bir kurguyla anlatan kitap. kadın karakterlerin başlarına gelen kötü olaylarla başa çıkabilmek için geliştirdikleri psikolojik mekanizmalar (annenin tecavüzü önüne geleni anlatması, ailesinden sevgi göremediği için tecavüzcüsünü sevmekten başka çaresi olmayan ludmilla, hayal'in şizofrenisi, müzik konusunda deha sedef'in onu korkak, güvensiz, silik hale getiren evliğini bitirecek cesarete sahip olamaması, celine'nin saplantılı aşk ilişkisi) ve bu mekanizmaların iflası, tecavüz karşısında yakınlarının üç maymunu oynamaları çok gerçekçi bir dille anlatılmış.
  • "insanın en büyük mucizesi unutmak." cümlesiyle doğrudan kumral ada mavi tuna'da doğan dayı'nın ağzından çıkan "...fakat ne yazık ki bundan nasibini almamış bazılarımız... o bazılarımız... biz hep hatırlarız!" cümlesine bağlanabilen harika kitap.
  • şebnem işigüzel'in yazmak işini çok ciddiye almadan ve çok samimi yaptığını düşündüren kitabı. sıradan hiç bir şey yok gibi kitapta; karakterlerin hepsinin geçmişleri neredeyse trajik, hepsi bununla yaşamaya alışmış üstelik yaşadıklarını aşamadan. bu nedenle de ne iyi ne kötüler, kafayı insana dair bu tespitle yormuyorsunuz. kesişen derin ve kendi başına tam hikayelerle ana kurgu arasında zor ama zorlama olmayan bağlar kurmayı başarmış, tesadüfe bırakmamış şebnem işigüzel. her biri bağlandıkça bir oh çeker oldum, romanın kurgusu beni ikna etti. karakterlerin yaşları konusunda bir algı sorunum var sadece, ali ferah orta yaşını aşmak üzere olabilir mi misal? bir de resim sanatıyla alakanız olmasa da resme başka bakar olabiliyorsunuz.
    bunun dışında kullandığı dil ve iki anlatıcıdan dinlemek zaman zaman -özellikle başlarda- rahatsız ediyor ama alışılıyor. bir senaryo kokusu var evet ama o biraz da iyi bildiğiniz mekanlar ve içinde olduğunuz atmosferde yazılmış olmasından kaynaklı belki de.
    velhasıl, içinde picasso'lar, nobel'ler,psikoloji, evlilik, direniş, saplantılı aşklar vs. olan, unutmak üzerine olan ama kimsenin unutamadığı güzel roman.

    ----spoiler----

    renkleri kaybeden ressam ve harfleri kaybeden yazar, harika metaforlar değil mi?

    ----spoiler----
  • ----spoiler-----

    aşk üzerine şöyle güzel diyaloglar geçen roman:

    ".... hem ölümle aşk birbirlerine çok benzerler"
    "ah, ne olur sohbetimizi böyle hafifletmeyelim"
    "hayır siz biliyor musunuz ikisinin benzerliğini?"
    "biliyorum. ikisi de hayatımızda gerilim yaratır"
    ....
    "aşk konusunda sizin bir fikriniz var mı?"
    "aşk konusundaki fikrim, tanrı konusundaki fikrimle aynıdır. biz tanrı'nın sadece ne olmadığını biliriz"

    ----spoiler-----
hesabın var mı? giriş yap