34 entry daha
  • 37nci ayetinde:
    hz.süleyman'ın emrine verilen "yapı ustası şeytanlar"lardan bahseden ayettir.
    "veş şeyâtîne kulle bennâin ve gavvâsın"
    ayrıca:
    "sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgârı da süleyman'a (onun emrine) verdik ve onun için erimiş bakırı kaynağından sel gibi akıttık. rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı, onun önünde çalışırdı. onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık. onlar süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı." sebe 12-13.

    öte yandan söz konusu doğaüstü yardımcılardan eski ahitte bahsedilmez: bunun yerine süleyman bütün bu yapım işlerini hiram usta'ya yaptırır.
    (bkz: hiram usta/@andrew)

    öykünün devamını bakara 102'de buluyoruz:
    "tuttular da süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. halbuki süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve bâbil'de harut ve marut*'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!" demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. işte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. fakat allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi."

    tefsiri:
    "102- süleyman'ın mülkü, yani süleyman peygamber'in hükümet ve devleti aleyhine şeytanların takip ettiği şeytanlıklara ve şeytanların okuya geldikleri efsun ve efsanelere uydular ve onun arkasına düştüler.

    "tilv, tilâvet" iki mânâya gelir. birisi takip etmek, izlemek, bir şeyin arkasına düşmek ki, önceki "tâli" tabirleri bu mânâyadır. diğeri, satır satır okumak demektir ki, bunun içinde bir önceki mânâ da vardır. burada ikisi ile de tefsir edilmiştir. önceki mânâ daha kapsamlı olduğundan ve ikincisine de uygun düşeceğinden daha fazla tercihe şayandır.

    bu şeytanlar nasıl şeytanlardı ve takip ettikleri şeyler nelerdi? bunlar hem cin şeytanı ve kötü ruhlar denilen gizli şeytanlara, hem de insan şeytanlarına şamildir. zira gizli şeytanların eserleri de insan şeytanları üzerinde meydana gelir ve zahirdeki insan şeytanları, o kötü ruhlardan aldıkları, onlardan öğrendikleri şeytanlıklarla işlerini çevirirler. tefsircilerden birçoğunun rivayetlerine göre: süleyman (a.s.)ın mülkünde fitne zuhur edip, hükümetini yitirdiği zaman, insan ve cin şeytanları pek azıtmış, dinsizlik çok ileri gitmişti. fitneyi çıkaran ve daha sonra süleyman (a.s.)'a mağlup düşen ve onun emrine girip, hükmüne tabi olan bu şeytanlar "sad sûresi"nde, "bennâ', ğavvâs ve âherîn" (sad, 38/37-38) namiyle üç ayrı sınıf olarak gösterilmiştir. (anılan âyetlerin tefsirine bkz.) demek ki, bunlar içinde birtakım desiseci sanatkarlar da vardı. işte vahiy kaynağından uzak olan bu şeytanlar, meydana gelen ve gelecek olan olaylar hakkında kulak hırsızlığı ile birtakım bilgiler edinirler ve bu bilgilerin her birine yüzlerce yalan ve pislik karıştırarak gizli gizli yaymaya çalışırlardı. bu işlere alet etmek için kahinleri seçerler ve onlara çeşitli telkinlerde bulunurlardı. bu cinlerin bazı haberleri doğru çıktıkça kahinler bunlara güvenir, ancak onlar bunun yanında binlerce yalan dolan da yayarlardı. derken bu kahinler, bu bilgileri kaleme aldılar, bu konularda kitaplar yazdılar. cin çağırma, sihir yoluyla gönül çelme hakkında türlü türlü sihir ve efsun (büyü) kitapları meydana getirdiler. bu arada geçmiş ve gelecek olaylar hakkında habere benzer efsaneler, masallar, yalanlar ve dolanlar yaydılar. tarih olayları ve gerçekleri tahrif olunarak, halkın duygu ve düşüncelerini yanlış yollara sevk edecek hurafeler yayınlanır ve bunlar arasına bazı bilimsel gerçekler ve hikmetli sözler karıştırılarak, konular çok kötü bir şekilde istismar edilirdi. bu suretle cinler gaybı biliyor diye birtakım kanaatlar genellik kazanmıştı. bu şeytanların yalan ve dolanları yüzünden fitne çıkmıştı. hz. süleyman'ın hükümdarlığı ve devleti bir müddet elinden çıkmıştı. nihayet allah'ın izni ve yardımıyla süleyman aleyhisselâm bunlara galip geldi ve üstünlük sağladı, hepsini hükmü altına alıp, tam anlamıyla kendisine bağlı olarak birtakım hizmetlerde kullandı ve o zaman bütün bu kitapları toplatarak tahtının altında bir mahzene kapattı. hz. süleyman'ın vefatından bir müddet sonra hakikati bilen âlimler de kalmayınca şeytanlardan insan suretinde birisi çıkıp "ey insanlar! bilmiş olunuz ki, süleyman b. davut, bir peygamber değil de bir sihirbaz idi, cinleri, şeytanları, rüzgarları hep sihirle büyüler ve kullanırdı. o neye erdi ise hep sihir bilgisi sayesinde erdi. inanmazsanız, sakladığı kitaplarını bulur, anlarsınız." dedi, o kitapların saklı olduğu yeri gösterdi. orayı açtılar, gerçekten de birçok kitap çıkardılar. o kitaplar sihir ve efsane kitapları idi. bunun üzerine "süleyman sihirbaz imiş, hükümetini sihir ile idare edermiş." diye yalan ve iftiralar yayılmaya başladı." elmalılı hamdi yazır tefsiri

    buradan hermetisizmin esrarlarla dolu dünyasına bir kapı açıyoruz: (bkz: tapınak şövalyeleri)
  • 75.nci ayeti islam alimleri için ciddi müşkülat çıkaran ayetlerden biri olan kuran suresi

    "allah: 'ey iblis, ellerimle (kudretimle) yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? böbürlendin mi? yoksa gururlananlardan mısın?' dedi"
    (diyanet eski çevisi)

    meallere ve tefsire bakarsak buradaki "iki elimle" tabirini izah edebilmek için ilim, kudret gibi kavramlar icad edilmekte olduğunu görmezden gelemeyiz. oysa ki söz konusu kavramlar ayetin arapça metni içinde için hiç bir surette yer almazlar.

    burada alimlerin temel meselesi allah'ın ellerinden bahsederek kendi kendisini (haşa) insan suretinde göstermesinin yarattığı büyük sakıncayı bertaraf etmektir.

    allah'ın kendsinden 3ncü şahıs bahsetmesine ayrıca değinmek gerekir.
  • "allah ! ey iblis! iki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi."
    sâd suresi 75nci ayet

    kur'an'da "allah'ın eli/iki eli/elleri" ifadesine tek rastladığımız yer bu ayet de değil. ifade farklı biçimlerde örneğin "allah'ın eli" (fetih, 48/10) gibi tekil olarak, bazan da "ellerimizin yaptıklarından..." (yâsin, 36/71) gibi çoğul olarak farklı ayetlerde yer alıyor.

    yine elmalılı bize bir hadiste "o'nun her iki eli de sağdır." buyurulduğundan ve bir diğerinde allah teâlâ'nın dört şeyi (arş, adn cennet, kalem, âdem) eliyle yaratmış olduğundan bahsediyor.

    ancak ona göre bu ifadelerin her birinde allah'ın şanına layık bir mânâ kastedildiğinde şüphe yoktur (buna rağmen bir açıklama yapmak ihtiyacında bulunması ilginç). yaygın görüş burada iki elin ayrıca birer mânâsı kastedilmiş olmayıp, özel bir itina ile yaratmak mânâsından kinaye olduğudur. bazı tefsirciler ise "elleri ile yaratmak ifadesini kudret, mânâsıyla tevil etmişler.

    peki tüm bu açıklamalar kullanılan ifadenin anlatım bakımından sakıncalarını ortadan kaldırıyor mu?
    kaldırıyor demek için sorgulamaktan vazgeçmiş olmak gerekir.

    sorgulamayı sürdürmek icap ederse şu sorular karşımıza çıkar:

    1) bütün kainatın kudretli yaratıcısı, kendi kudretini ifade etmek için neden aciz insan bedeninin bir uzvuna gönderme yapmak gereği duysun?

    2) bazıları bunu 7nci yy. arap halkı'na anlayabileceği dilden hitap etmek için yaptığını iddia ederlerse de bu açıklama da ikna edici olmaktan uzaktır. zira:

    a) bu açık açık kuran'ın tüm zamanlar için indirilmiş evrensel bir metin olduğuna ilişkin kuran ifadeleri ile çelişiktir. dolayısı ile 21nci yy.da aynı metne bakan bizler görüldüğü üzere bu gelişmiş düzeyde kendi seviyemizde bir ifade beklemekteyiz.
    b) kaldı ki "nous" , "logos" gibi yaratıcılık ifade eden soyut kavramlar antik yunan'dan beri vardı ve kullanılagelmekteydi.
21 entry daha
hesabın var mı? giriş yap