• samanyolu tv de yayınlanan tapılası program. yahu bu kadar güzel bi program olamaz. insanların başından geçen olağanüstü olayları oyuncu kadrosuyla canlandırırlardı yeniden. bi de yurtdışında bu programa benzer programlardan alıntı olaylar yayınlarlardı. sunucularının ismini soyadını hatırlayamıyorum tam ama sanırım reha ydı ismi. tanrı allah falan demezdi bunlar. affeden, yüce merhamet falan derlerdi. nası komik olurdu. normalde akşam vakti falan olurdu. yazın bodrumdayken 6 gibi eve dönerdik sabah açardım tv yi bi bakardim atv de ayse ozgun stv de sır kapısı. haydi yavrum sır kapısı diye seyrederdim keyifle. bi keresinde ibrahim diye bi adam gece ekmek fırınında fırının içinde kilitli kalıyo. kimseye haber veremio. sabah işçiler gelecek fırını yakacaklar yanacam ölecem diye stres oluyodu. sigara falan yakıyodu 40 tane. herifi fırından bi çıkarıyolardı saçlar bembeyaz olmuş agırmış yusuf yusuf olmuş. unutamam o sahneyi ben.
  • samanyolu tv'de belki her gece, ama benim tespit ettiğim kadarıyla en azından şu sıralar perşembeleri yayınlanan, okuyucusunu inancın ışığında "kozmik bilgilerle donatma" yoluna baş koymuş sızıntı dergisinin sponsorluğunda izlediğimiz fantastik program.

    bu haftaki konusunu kısaca aktarmak istiyorum, ki sizi nelerin beklediğini kestirebilesiniz:

    mahmut (ismi tamamen salladım, hatırlamıyorum) çalan çırpan, hile yapan ve yetim hakkı yiyen rezil bir esnaftır. bir gece ya kalp krizi ya da hazımsızlık geçirir ve transa girer. halivud filmlerinden alıştığımız ucunda beyaz ışık olan tünel yerine halil'i (belki de halil'di ismi) çılgın kamera oyunları oynanan bir mekanda görürüz. mekan büyük ihtimalle hamamdır, herkes beyaz giyinmiş terlemektedir, önlerinde ise teraziler vardır. pis günahkarlar sırayla kendi terazilerinin önünde dikilip hesap verirlerken sıra eşref'e gelir. ramazan ayı gazete kuran ı kerim promosyonu sesli bir melek tarafından sorguya çekilen gerzek esnaf osman derhal dökülüp saçılmaya "evet ben yaptım çok kötüydüm iğrenç bir insanım çaldım çırptım, yapmadığım ibnelik kalmadı" demeye başlar. bu noktada biz "e bir insan kendini bu kadar kötü beller mi? i'm bad diye gezer mi?" ayrıntısına takılmışken olaylar gelişmektedir. (zaten, evet, kimi insanlar i'm bad diye dolaşabilmektedir) kendini bilen esnaf rıfat günahlarını bir bir itiraf ettikten sonra "abi gözünün yağını yiyim" kısmına geçer ve, evet! (bunu "lo!" entonasyonu ile okuyunuz ki bir tekvin tadı alınsın) sorgucu meleğe alenen yalakalanmaya başlar. "nooolur bir şans daha ver allahım noolur nolur nolur bak söz veriyorum yemin üstüne yemin ediyorum süpper bir insan olucam" repliğini 8-10 kere tekrar ederken biz de hilmi'yi yatakta kıvranırken, ailesi başında, imam yanında kuran okurken gözleriz, burada anlamamız gereken kendisinin ölüm döşeğinde olduğu ayrıntısıdır ama nedense ölüm döşeğindeki adam kıvrandıkça oğlu ya da yeğeni olması icap eden salak "sakin ol sakin ol!!" diye kendisini sarsmaktadır, ölecekse sakin ölsündür.

    neticede, nedendir bilinmez, evil esnaf o kadar yalvarmasının sonucu bir şans daha elde eder ve bir anda gözünü yatağında açar, karısı olduğunu tahmin ettiğimiz başörtülü genç kız coşar, o genç kızdan doğmuş olması pek mümkün olmayan çocukları yatakta mal gibi zıplar "baba babacığım" diye tezahürat ederler. ve fakat o da ne? hilmi'nin saçları (ve bıyıkları) yaşadığı zor anları unutturmamacısına bembeyaz olmuştur, kendisi de saçları kadar beyaz renkli, temiz kalpli bir insana dönüşmüştür. sonra hep birlikte bir ikindi vakti hz ebubekir'in "haram lokma yiyip cehennemde hamamda terler gibi terleyeceğime harakiri yaparım daha iyi" temalı hikayesini okurlar.
  • programı seneler evvel keşfetmiş olan sır kapısı uzmanlarının yorumlarından da bilebiliyoruz ki programda ana tema birilerinin götünün atması, buna bağlı olarak saçlarının beyazlaması ve akabinde imana gelmeleri, yola girmeleridir. beyazlayan saçların bir zamanların rabia'sı fatma girik formatında olması ise beni evrenin kozmik dengesi ile ilgili derin düşüncelere itiyor.
  • (bkz: engin noyan)
  • bab ı esrar olarak eski dilde karşılık bulmuştur bu tamlama..
  • sızıntı isimli islami derginin sponsorluğunu yaptığı ve ilk izlediğimde gülmekten burnumdan kola getirten dizi. ilginç olaylar bittikten sonra he man'deki orko gibi çıkıp hikayeyi özetleyen bir sunucuya sahip. kaçırılmaması gerektiği inancını taşıyorum.
  • yalniz izledigim zamanlar bazi bolumlerinde beni korkudan osurtturan program.
  • bildigim kadarıyla tasavvufta gecen terimlerden birisi.
  • sunucunun isminin reha yeprem oldugunu tahmin ediyorum. kendisini bir mankendir ayni zamanda. kalitesiz tesettur markalarinin aranan modeli olmustur.
  • sır kapısı yazılandan, çizilenden de anlaşıldığı üzere denyoluğun töz'ünü arayan, şapşallığa nur tutan bir prodüksiyondur. saatine denk geldiğimde tüm işimi gücümü bırakıp izlemeyi kendime borç bildim, görev saydım.

    geçen gün yine ekranın başında kurulmuş yeni bölümü izlemeye başlarken doğrusu sahtekar kuruyemişçi vahit in çıngar çıkarıp allah ü tealayı canından bezdirdiği bölümdeki gerzekliği sürklase edebileceğinden şüpheliydim.

    oysa ki eşeğin büyüğünü ahırda saklayan sır kapısı prodüksiyon ekibi bu sefer mük-kem-mel bir senaryo ile karşımıza çıkmayı beklentilerimizin çıtasını yukarıya çekmeyi bilmiş idi.

    ne idi hikaye?

    dini bütün, imanı tekmil, mazbut bir ev hanımı evinde italyan asıllı çocuğu ile oturmaktadır. çocuğun italyanlığı hakkında herhangi bir nesep delili görünmese de biz televizyonda izlediği italyanca çizgi filmden bu sonuca varmakta herhangi bir sakınca görmedik. her ne ise, evinde taassuba gömülmüş nur ile lumen yaymış kadının kapısı çalınır.

    kapıda yüzünü değil ense traşını görmemizin uygun olduğu belli olan bir yaşlı amca vardır. yaşlı amca fazla ses etmeden nasıl oluyor ise aç olduğunu, susuz olduğunu dile getirir. yardımsever kadın "tabi yardım edeyim amcacığım"diyerek bu allah misafirine türlü yemişi, sütlü nuriye, hacıbozanoğullarından kadayıf gibi ürünler ikram eder, gönlünü hoş eder. dedeyle ikili yakınlaşmalar esnasında apartman boşluğundan bir kadın geçer, ikiliye ve muhabbetine "aaa vaauv" dercesine bakışlar atar aşağıya iner.

    neticede dede yükünü alır, haydi yallah bile demeden apartman boşluğundan aşağıya iner (dede bilinmeyen bir şekilde kameranın netlik ayarını bozmakta, sürekli flu görünmektedir). görevini yerine getirmiş olmanın iç huzuru ile italyanca çizgi film izleyen kızına dönecek iken masa üstünde vaşinton portakalı gören kadın, manasızca yüksek sesle "hah şu portakalları da amcaya vereyim" diyerek işgüzarlaşır. portakalları alarak apartman boşluğunda amacanın peşinden seğirtir.

    şimdi bu noktada paraklel kurgu icabı evin küçük italyan çocuğu (sanırım kız idi) sofia, izlediği bin yıllık italyanca dublajlı çizgi filminde etkisiyle olacak balkondan aşağı sarkmaya karar verir. onu balkondan sarkar halde bırakıp elinde portakal kadına döneriz.

    kadın apartman çıkışına varmıştır, atik dedeyi gözden kaybetmiştir. az evvel apartman boşluğunda yakınlaşmalarına tanık olması icab eden kadına "hani dede?" der. kadın "ne dedesi? sen kendi kendine konuşuyordun eşikte" der

    "aaa vaaay meğer o dede hızırmış" diyerek mutabakata ulaşılırken balkondan sarkan sofia "al sana klaymeks" diye teng aşağı düşer (bkz: teng aşağı düşmek). kızın düştüğü yere koşan kadın bir müddet yas tutar halde görüntülenir, hastane sekansına geçilir.

    acilde yoğun bakıma kaldırılan sofia'nın hallarını öğrenmek isteyen anası odadan çıkan doktora

    "kızım ne oldu? her türlü masrafı yaparım yeter ki kızım yaşasın!" der

    doktor sadizme göz kırpan bir murtlukla karışık taviz vermeyen bir tonlama ile

    "kurul olarak hastayı tetkik ve muayene ettik, kızınızın bir daha yürümesi immmm-kaaan-sızzz. yanılmamıza olanak yok!" der. olası bir "hiç bir şans yok mu?" üstelemesine mahal bırakmayan bu kat'i ton'un altını fazla çizmeden, "anne" diye bir ses ile irkiliriz.

    doktor, hemşire ve anne sesin geldiği yöne dönerler. bir daha asla yürüyemez denen çocuk iyileşmiş, ayakta dudağını büzmüş durmaktadır. üstelik türkçe konuşur hale gelmiştir.

    bir sıra abartı dolly in-zoom out sekansından sonra kızına kavuşan ana ağlar hisleniriz. reha yeprem bu kadarından bi bok anlamaması doğal olan ve olmayan her yaş ve zekadan izleyiciye hadiseyi özetler.

    "natalya hanımın kızını hızır kurtarmıştı. kendisine yapılan yardımı misliyle ödemiş, sır kapısından sızıp çıkmıştı..."

    şimdi bu noktada insan ister istemez

    "e hızır aleyisselam, çocuğun balkondan düşmesine sebebiyet verecek işler yaptıktan sonra çocuğu iyi etmişsin ne olmuş, iyi etmemişsin ne olmuş? 3 adet yafa portakalına böyle badireden geçirmen, çemberden atlatman farz mı idi? sen önce davran "şu portakalı da alayım hanım kızım, sonra çocuğun düşmesin" de. selamsız sabahsız çekip gitme, onca yıllık hızır olmuşsun az yol, yordam öğren." diyor.

    senaristin övecem derken maymun etttiği hızırdan hıdırellezde tüm prodüksiyon ekibine akıl fikir dileyeceğimi belirtmek istiyorum.

    arivederci.
hesabın var mı? giriş yap