• kaktırınca giden adamları olan, mıknatisli topu adamlara yapışıp adamların kafasına vurma suratiyle şut attırdıgın eglencelik oyun.tercihen oyuncuların kadroları bi kagıda yazılır arkadaslar cagırılır bilgisayardan cm sesleri seliginde oynanır super zevklidir.
  • zamaninda intertoy'dan cikmisti oyun.

    hevesle aldirmistim, sonra hicde öyle reklamlarinda verilen "ammada
    eğlenceliymis amanin, ne gadar zevk aliyorum heyo heyo!" havasini bir
    türlü yakalayamamistim.

    bunda önemli bir etmen, çuha tadindaki yeşil sahayi bir türlü pürüzsüz
    hale getirememem, ve sahayi serecek kadar yeterli düz alana sahip
    olamamamdi. hal böyle oluncada inönü stadyomunun 10 sene önceki hali
    gibi, treking tadinda pro action kastirir, cuha üzerinde olusan ilginc
    jeodeziklerle garip falsolar verirdik.

    p.a.f. un oynanabilirliği epey düsüktür. cünkü futbolculara gelen
    miknatis topun, istenilen yönde pas verilmesi, futbolcularin
    tasarimlari yüzünden neredeyse imkansizdi. bu oynabilirlik azligida
    dolayisiyla mal gibi bekleme sürecleri esligindeki isgencelere
    dönüsürdü.(evet mal gibi beklenilirdi, cünkü pas verdiginiz oyuncuya
    gelen top futbolcuda öyle gudik bir pozisyonda dururdu ki, kafanizda
    pas vermeden öncekinden cok daha farkli bir strateji gelistirmek
    zorunda kalirdiniz, bu da bekleme sürecini dogururdu).

    oyunda savunma namina pek birsey yapamazsiniz, en sik
    kullanabileceginiz taktik olsa olsa top calmaktir ki, bu da her
    babayigidin harci degildir, epey ustalasmak gerektirir.
  • binbir ugras sonucu pedere aldirdigim ancak oynamasi hicde reklamlardaki kadar zevkli olmayan intertoy oyuncagi.
  • pro action football'u herkes oynayamazdı. nazik bir oyundu, ve eğer *ailenin tek çocuğu iseniz, rakibinizi oyun öncesinde eğitmek epey zaman aldığından oyunun zevkini de kaçırırdı bir miktar. içinden çıkan kitapçık oyun kuralları ile ilgili kesin birşey söylemez, siz de kendiniz adil kurallar üretmek durumunda kalırdınız. en önemli sorun "turn-based" ve real-time oyun arasında seçim yapmakta idi. turn-based zaman zaman çok sıkıcı olur, realtime da ise rakip ile el kol birbirine girerdi adam hareket ettireceğim diye. tercihen daha büyük bir sahada daha büyük oyuncularla, 2-3 kişilik takımlar halinde oynamak daha sağlıklı olacaktı oyunun akışı arasından...

    yine de bazı güzellikleri yok sayılmazdı. çeşitli numaralarla farklı şut çekme yöntemleri geliştirilebiliyordu. baraj üzerinden frikik atımı, aşırtmalı vuruşlar, 90 a çekilen şutlar ve gollerin yanı sıra, favori hareketim istisnasız her rakibimi alt ettiğim röveşata hareketimdi. bu hareket tercihen bir orta saha oyuncusu ile yapılırdı`:defans orta saha ve forvet oyuncuların şekilleri değişikti` sırt kaleye verilir, top önde saklanır, bu oyuncunun geride duran dirseğine hafif bastırılarak takla atması sağlanırdı. bu hareket sayesinde top da kaleye doğru harika bir hava yolculuğundan sonra kalecinin ulaşamayacağı yerden ağlara takılır, siz gole mi yoksa hareketin estetiğine mi sevineceğinizi bilemezdiniz. hareket en iyi ceza sahasının sol ya da sağ çaprazından yapılırdı... unutulmaması gereken bir başka şekil ise tabii ki kaleci degajından gol şansı aramaktı.
  • yarı profesyonel subbuteo.
  • bir zamanların efsane futbol oyunu..

    futbolperver yetişen bir çocuk olarak, reklamlarda görmemin hemen akabinde bunu çılgıncasına almak istemiştim..

    fakat alınca hiç de o kadar heyecanlı ve zevkli bir meret olmadığını anladım..

    bir kere evde o futbol halısı kadar büyük bir düzlük bulabilmek bayağı zordu..

    akabinde o futbolcuları hareket ettirsen ayrı bir karambol, ettirmeyip bekletsen bi işe yaramıyor, top orta yerde kalıyor vs..

    ne bir langırt tadı var, ne de şu uyduruk adamın kafasını geri çekip topu fırlattığın dandik plastik oyunun..

    öyle manasız bişey..

    yalnızca havası var.. reklam panoları, kaleler, formalar falan.. bir şey oluyor zannedersiniz..

    bu panolara kendimi o kadar kaptırmıştım ki, dergilerden oradan buradan markalar kesip reklam niyetine yapıştırdığımı hatırlıyorum.. stada isim verip orta sahanın ortasına gelecek yere adını bile yapıştırmıştım..

    o kadar da büyük bir fenomendi hayatımda zamanında bu meret..

    ama gel gör ki, gerek malzemenin minyatürlüğü ve dandikliği, gerekse milletin hunharca adamları oradan oraya dürtmesi vesilesiyle adamların kolu bacağı kopuverir, bir de onları yapşıtrmakla uraşırdınız..

    işte tüm bu gereksiz çırpınışlara asla değecek bir oyun değildi.. ergonomi açısından intertoy'un en rezil oyunlarından biridir.. bu kadar zahmete gireceğine çık dışarı halı sahada top oyna.. ya da ne bileyim atari'de sensible soccer falan oyna di mi ama!?
  • bu oyun sırf görüntüden ibaret ama oynanmasa bile sırf zevkine saha kurulur, oyuncular dizilir ve oyuncuların ve sahanın düzenli ve gerçekçi görüntüsüne şahsım tarafından dakikalarca mal mal bakılırdı. oynamaya çalışsan bile kafası kolu falan kopardı oyuncuların.
  • çeşitli pozisyonlarda beşer şuttan frikik oynanması en efektif oyun şekli olduğundan aynı konseptli flash oyunların oyuncağıdır gözümde.

    mavi ve kırmızı formalı iki takım vardı, kalecilerin de yeşil ve sarı formalı olduğunu hatırlıyorum. kurallar kitapçığında türkçe olmamasına rağmen portekizcede penaltı'nın aynı olması ağzımı açık bırakmıştı.

    her futbolcu farklı tarz şut atmaya uygundu mesela, 3 numaralı oyuncular hafif eğilmiş savunma pozisyonunda olduklarından ele güzel otururlardı, sarı saçlıydı 3 numaralar mavi olanı didier deschamps'dı benim için. 11 numaralı kel ve sonradan hasan şaş'ın 2002'de brezilya'ya attığı goldeki pozu da aynı bu abi olmuştu. 7 numara vardı kolu arkada ileriye doğru hamle yapmış, hep kırılırdı o kol. 10 numara zenciydi, aynı kluivert. euro 2000 etkisiyle zaten kırmızı takım hollanda olurdu, overmars filan. kaleci van der sar'dı, hala değişmedi herif. kalecilerin iki tarz atışı vardı top göbekteki mıknatıstayken, ya yukarı doğru kaleciyi hareket ettirir yukarıdan degaj yapardınız, ya da kaleciyi yere çarpıp yerden pas atardınız.

    iki adet mıknatıslı topu vardı, ikisi de belirli aralıklarla koltukların altındaki metal bölümlere filan kaçar sonra bulunurdu. belli bir tecrübeye ulaşmış olan ben mıknatıs olmayan toplarla hatta fındıkla bile doksana golü yollayabiliyordum.

    en güzel gol şekli de üst direk zemin ve üst direkten sonra ağlara giden şutlardı.
  • -di'li geçmişimden kalan en büyük yaramdı kendisi. şöyle ki, bilindiği üzere show tv 95-99 arasında, öğle kuşaklarında çılgıncasına çizgi film yayınlardı. aralarında da yok power rangers kostümü, yok timsah diş doktorculuğu gibi fantastik reklamlar yer alırdı. işte bunlardan hiçbirine meyletmeyen ben, bu oyuna vurulmuştum. dayım her gördüğünde 'gerçek oyuncuları koyuyorlar reklamlara, insanlara kakalıyorlar bunu' derdi.

    çok pis tutturmuştum alınması için. gelgelelim, gözleri iyi görmeyen dede tarafından üzerine basılarak iflah olmaz hale gelmesi muhtemeldi. zaten anne de şu anda hatırlayamadığım sebepten dolayı karşıydı buna. onun yerine gidip çekmeli masaüstü futbol oyunu almayı bilmişti ama. oysa bir kez çok yaklaşmıştım kendisine. mağazaya girdik anneyle, fiyatı sorduk. hatırlıyorum lanet olasıca meblayı; 20,500,000 tl. aynı hızla çıkmıştık. ısrar edemedim de kadına bir daha.

    lakin dördüncü sınıfta oynadım bunu bir kez. sosyalleşmenin bir sonucu olarak arkadaş evlerinde toplanmaya başlamıştık artık. evsahibi kimse gerek atari gerekse ahanda bu oyunla beraber çocuğu koymuştu benim sınırlı sayıda futbol olanağıma. hatta hatırlıyorum, herkesten önce çağırmıştı beni, biraz kendi kendimize oynayalım diye. nasıl oynadık hatırlamıyorum ama oyunu kurana kadar diğer elemanlar da toparlanmıştı ufaktan. oyunla ilgili hatırladığım tek şey de kırmızılı oyunculardan birinin ayıboğan bir arkadaşın ağzından çıkmıştı. naptıysa zavallı topçuya.

    zaten o günlerden sonra az önce geldi aklıma bu oyun/ oyuncak. yine de olsaydı iyiydi, evde bulunurdu.
hesabın var mı? giriş yap