• mimar sinan'nin neredeyse benzeri olmayan, bazilarin piyale pasa kaptan i derya oldugu icin gemiye benzettigi, ukala kisinin* ise daha cok uzay gemisine benzettigi cami. (tek minaresi mihrab*'in simetrigindedir). tasarimin tek organik bagi ilk camilere benzedigi icin kronolojik olarak mimar sinan'in arada tasiyicilar olmadan merkezi plana erismesi* efsanesine darbe vurur.* * bir kac yil once bazi iznik cinileri* calinmistir.
  • ilber ortayli'nin bugunku yazisindan alinti:

    1570’te kıbrıs’ı kuşatan donanmaya o komuta ediyordu. imparatorluğun güçlü amiraliydi. bir yıl sonra lepanto’da (inebahtı) don juan d’austria komutasındaki birleşik avrupa donanması, osmanlı donanmasını sıkıştırdı ve imha etti.
    250 parça kalyon ve kadırgadan kurtulan sadece kılıç ali paşa’nın kırk küsur gemisiydi. imparatorluk bu felaket anında kılıç ali paşa’nın şahsında genç bir amiral daha kazanmıştı; piyale paşa ve kılıç ali paşa. bu iki büyük denizci de mimar koca sinan ağa’ya birer cami yaptırdı. selatin (padişah) camileri hacminde değilseler de, üslupları mimarın dehasını ve yaratıcılığını yansıtır.
    tophane’de ayasofya’dan esinlenerek tersimlenen cami, doldurulan denizin üzerine inşa edildi. büyük ustaların hacimce küçük eserleri de muhteşemdir. istanbullular ömürleri boyunca geçer ve bakar ama inip de ziyaret etmezler. oysa telaşı bırakıp, bir kere inip kılıç ali paşa camii’ni ziyaret etmelidir. denizcilik bankası’nın mendebur binaları daha öteye deniz doldurularak yapılmadan önce kılıç ali paşa camii sahildeydi; çepeçevre revaklı bir balkon ve sinan’ın oya gibi işlediği minyatür bir ayasofya’ydı. dahi mimar ayasofya’yı en çok anlayan ve özümseyen bir restoratördü. galiba kılıç ali paşa camii’nin ortaya çıktığı gün bin yıllık ayasofya yeni bir yorum kazandı.
    kıbrıs’ı kuşatan donanmanın ünlü komutanı piyale paşa’nın camii ise, kasımpaşa’da meskun mıntıkanın gerisinde kalan bir sahaya inşa edildi. haliç’ten açılan kanalla bu geniş ve boş alana kayıklarla ve mavnalarla ulaşılıyordu. zamanla bu kanal tıkanmıştır ve saha da bir türlü şenlenememiştir. bizim kuşağın çocukluğunda dahi, piyale paşa camii; etrafındaki hamam, su terazisi gibi külliye artıklarıyla ve birkaç ahşap evciğin serpildiği boş bir sahanın ortasında bütün görkemiyle gözleri doldururdu. haziresinde, halvetiyye dergahının dervişlerinin mezar taşları görülür.
    piyale paşa ilginç bir yapıdır; ilk bakışta bir tersaneyi andıran kayıkhane gözleri üzerinde yükselir. bu ilginç yapıda imparatoruğun denizaşırı italyan komşularından gelen esintiler de göze çarpar. istanbul’un bu kıyı semtindeki görkemli eser osmanlı’nın mimarisinin rönesans dünyasıyla da bütünleştiğini gösteriyordu. hele içi; sade taş duvarların üstüne çakılan nefis çini mihrab maalesef bir asırdır ahlaksız ve vandal insanların iştahını çekiyor. geçen sene bir pano daha gitti ve kimsenin kılı bile kıpırdamadı. etraftaki mahalle camiye sahip çıkacak durumda değil, istanbul’da yaşayan milyarlar ise istanbul’dan bihaber.
    kasımpaşa bölgesi kaptan paşa’nın idaresine bırakılmıştı. asayişi sağlamak için donanmanın kalyoncu neferleri kol gezerdi. belirli vergiler kaptan paşa adına donanmaya toplanırdı ve binlerce tersane işçisi, ustası ve aileleri, donanma leventleri, binlerce kürekçi mahkumun (forsa) bulunduğu bölgenin asayişi herhalde bugünkünden daha iyiydi. hiç kimsenin boş alandaki caminin içinden çini çaldığını tarih yazmamıştır. o vakit caminin etrafına inşaat malzemeleri yığan cüretkarlar da yoktu. piyale paşa 1553’ten beri kubbealtı veziri ve sultan ii. selim’in damadı idi. büyük amiralin camii şimdi nerede olduklarını bilmeyen bir muhitin ortasına düşmüş, her yanı örselenen nadide bir mobilya gibi yatıyor. insan sormadan edemiyor; 16’ncı asır rönesans’ından kalma böyle görkemli kaç eserimiz var ki; etrafını münevves yapılar ve inşaat malzemeleri deposu ile dolduruyoruz. caminin hamamını, yanı başındaki türbeyi, külliyenin diğer parçalarını berbat ediyoruz. yeşillikler arasında bulunması gereken bu yapıları hangi utanmazlık bu hale getirdi? imparatorluğun tersane bölgesini, dünya tarihinin bu muhteşem alanını temizleyip düzenleyemeyecek kadar fakir ve aciz miyiz? gözden çıkardığımız 16’ncı asır camileri; piyale paşa, süleymaniye, sultan selim camileri gibi eserlerin yerine o güzelliktekileri koyabilecek adamlar mıyız? cevaplar malum, o takdirde bu pespayelik niye?
  • araçla geçerken uzak bir mesafeden ilk gördüğümde diğer camilerden farklı olduğunu anlamıştım. amatörce gözlemime göre, sultanahmet camii'nin aksine altı minare bir ana kubbe yerine, altı ana kubbe bir minare ye sahiptir.
  • şu sıralar arkasındaki hazirenin restorasyon çalışmaları devam eden cami. islam mimarisinde pek bahsedilmeyen, sıradışı bir tarza sahip olup şahsımca oldukça estetik bir yapıdır. mimarının kim olduğu net bilinmez bu konuda çeşitli rivayetler vardır.
    velhasıl kelam o tarafa yolunuz düştüğü takdirde bir kaç dakikanızı ayırıp incelemenizi tavsiye ederim. görülmeye değer bir yapı zira.
  • giriş bölümünde yer alan "cami avlusunda bisiklet sürmek ve top oynamak yasaktır" yazılı tabelasının kırıldığını yakın bir tarihte gördüğüm ve kıranın ellerine sağlık demeyi borç bildiğim cami. çok özel bir mimarisi, saatlerce vakit geçirebileceğiniz büyük ve huzur verici bir avlusu vardır bu caminin. o büyük puntolu tabelayı görünce, yani bir çocuk bisikletini bu avluda süremeyecekse nerede sürecek, diye hayıflanmamak işten değil. gürültülerini ikaz tabelalarıyla sonlandırmayı beklemek yerine, enerjilerini kanalize edeceğin hayırlı yollar bulamayacaksan senin farkın ne olacak emekli albay apartman yöneticilerinden? böyle bir engellenme karşısında berrak bir görüş alanı olan ve biz yetişkinlerden daha temiz bir algıya sahip çocuklar bir gün o bisikleti avluya bağlayıp içeri girmeyi isteyecekler mi? hz. ömer'in çocuklar alışsın diye, namaza yaklaşsınlar diye mescidin önüne kum döktürüp oyun alanı yaptırdığını haşa unutacak mıyız iki top sesinden, çocuk şakalaşmasından rahatsız olanlar için?
    bak bu müftü ne güzel düşünmüş mesela..
  • ilber ortaylı'nın bahsettiği taa haliç’ten kayıklarla ve mavnalarla bu camiye ulaştıran kanal, çocukluğumuzda oynadığımız, buranın hemen yakınındaki kadınlar çeşmesi denilen yerde akan dere olmasın sakın.
    öyle kayık falan sığacak bi hali yoktu, ama üstad zaten zamanla kanalın kaybolduğundan bahsediyor.
    şimdi hayal edilmesi bile imkansız, düşüncesi bile heyecan verici böylesi kanalın demek son günlerine yetişmişiz bi ara..
    bu dere biraz daha ilerde daha genişleyerek lağım deresi haline gelirdi ki ahali de ona -haklı olarak- bokludere adını vermişti.
    yine hayal gücüme dayanarak diyebilirim ki; bu kanal, kasımpaşa'nın ortasından akan kasımpaşa deresi (kozluca) vasıtasıyla haliç'e ulaşıyordu..
  • çocukken bahçesinde top oynadım.
    çocukken yazları içinde top oynadım, bildiğin mikroklima.
    çocukken bisiklet sürmeyi bahçesinde öğrendim.
    çocukken babam bana para verip yanındaki bostandan sebze almaya yollardı.
    az yukarısındaki akşemsettin camii bir binaydı, piyale paşa allahın eviydi.
    bütün camiler ikindi namazıydı, piyale paşa camii sabah namazıydı.
    ramazan geldiğinde itikafa girmek için herkesin can attığı, kışları battaniye götürdüğü yerdi.
    çinileri çalınınca yaşlı başlı dedelerin oturup evladı ölmüş gibi ağladığı camiydi.
    caminin önünde buluşulurdu.
    caminin bahçesinde çay içmeye giden teyzeler vardı.
    mahalle kültürünün yaşatıldığı bir katedral gibiydi.
    arka bahçesindeki çitlembik ağaçlarına tırmanırken kısa dönem maymun komando olarak askerlik yaptı tüm mahallenin çocukları.
    ortopedi servisine o ağaçlardan düşerek giden arkadaşım çoktur.
    kıymeti kendinden menkul süleymancı hödükler kuran kursu ayağına oraya çöktüğü yerden sökülmesiyle tam bir rekreasyon mekanı oldu.
    arka kapısından çıkıp sağdaki yokuştan çıkınca kaptanpaşa mahallesine tırmanılır, pek çok tarihi piyalepaşa fotoğrafı o açıdan çekilmiiş gibi geliyor bana.
    polat efendinin karşısındaki hacı hüsrev ve hacı ahmet isimli roman mahallelerini iğdiş ederek diktiği binalar ve ruhsuz kule yüzünden sanki yenilmiş bir eski medeniyetin istilacılar karşısındaki sessiz ve mağrur tavrıyla durmaktadır.
    ön kapısından yukarıya çıkan dik yokuşun arkasındaki vanlı blokları kentsel dönüşümle yıkılınca bir anda 80-100 hane mahalleyi terkederek piyalepaşa camii etrafındaki sosyal hafızaya ket vurulmuştur. piyale paşa mahallesi sakini olmak duygusunu yaşamayan kalabalık bir kitlenin oturduğu polat piyalepaşa istanbul evlerinin önündeki benzinlikte iş bulan bir çocukluk arkadaşımı gördüm, dışarıdan gelenlerin hizmetini görüyordu, piyalepaşada kiralar uçunca dış mahallelere taşınmış. işte buna soylulaştırma deniyor. ilber ortaylı işine baksın, piyalepaşa camiinin nasıl bir hazine olduğunu bilmediğini iddia ettiği insanlar gelenekteki şekilde camiyi spor salonu olmaktan çıkarıp tam kapasite sosyal merkez olarak kullanan son insanlardı. onlar camiyi kullanmaz, adeta yaşarlardı. mahalleden sürüldüler. her sene ramazanlarda bir boş gün denk getirip ikindiden akşama iftarı içinde beklediğim güzel cami.
  • osmanlı döneminde camiler bostanlarıyla birlikte inşa edilirken, bunun günümüze kalan tek örneğidir piyale paşa camii. yapımı 1573 yılında biten eser kasımpaşa'da yer alıyor. mutlak gidip görülesi. köydeki hayvanlarını satarak sermaye yapan bir çift ise cami bostanında tarım yapıyor. giderseniz tohumları da hediye ediyor ama bir şartla;
    -o tohum mutlaka toprakla kavuşacak.
hesabın var mı? giriş yap