• bu mekan eskiden pera oteli'nin şarap mahzeni olarak kullanılıyormuş.
  • vaktiyle krokusla bir uğrayıp, güzel müzik çalan birilerini dinlediğimiz keyifli mekan. çalanlar da yetenekli çocuklardı* doğrusu.
  • 0212 243 05 05 numarali telefondan ulasabileceginiz hoş bir mekan.
  • japonca, yabanci bir dili akici konusma anlamindaki ikileme sifati.

    bunu duydugunuzda bilin ki % 90 abartma var.
    % 10'luk cuzi bir kisminda alaysiz, abartisiz, gercekten vay lan herif konusuyo catir catir imasi bulunur.

    duyunca kucuk dunyalari ben yarattim yanilgisi olmasin. ima edilen daha cok firin ekmek yemen lazim kocum olmakta.
  • fransa-isviçre sınırında bulunan veigy-foncenex adlı kasabanın en eski sakinlerinden moreau ailesine ait tarihi şatonun 1965 yazındaki restorasyonu sırasında döşemelere gizlenmiş bir bölmede bulunan esrarengiz defterin ilk sayfasına irice harflerle yazılmış ana başlığı. defter toplam 180 sayfadır ve tamamı aynı el yazısıyla fakat 3 ayrı dil kullanılarak yazılmış, 11 tanesi çeşitli şekillerde birbiriyle bağlantılı toplam 17 adet hikayeden oluşur.

    hikayelerin içerdiği kişiler, mekanlar ve olayların bazıları gerçeğe uygun gibi görünse de birçok ayrıntının uydurulduğu ya da değiştirilerek gerçekten uzaklaştırıldığı görülmektedir. defterdeki hiçbir bilgi yazarın kimliğini ya da moreau ailesi ile bağlantısını anlamak için yeterli olmaz ancak bu durum ailenin ortanca oğlu antoine moreau için bir takıntı haline gelince bu gizi çözmek uğruna defterde gördüğünü düşündüğü birtakım ipuçlarını takip etmek üzere defalarca dünyanın çeşitli yerlerine gidip gelir. antoine'ın en yakın dostu henri duval'ın söylediğine göre bu abartılı ilgi defterin tam olarak şu bölümünü okumasından sonra başlamıştır:

    "istediği her an ve istediği her şey hakkında hikayeler uydurabilen birini tanımıştım.
    sizi hiç var olmayan bir yazarın, var olmayan kitabının hiç çözülmemiş sırrına ikna edebilirdi. kendinizi bir gece vakti, olmayan o kitabın içinde bir yerlerde bulunan ve ancak sıradanlıktan uzak bir ölümlü tarafından gün ışığına çıkarılmayı bekleyen gizi çözmek uğruna evinizden binlerce kilometre uzakta bulabilirdiniz."

    aynı hikaye anlatıcısından bir başka bölümde şöyle bahsedilir:

    "ona göre uydurmak dünyanın en zevkli şeyi olduğu gibi onu yalanla bir tutan ahmakların değil keskin zekalıların işiydi. ama belli bir ölçüde öğrenilebilirdi ve kuşkusuz bulaşıcı idi. bir kelime binlerce anlama getirilebilir ve hiçbir şey ikinci kez aynı şekilde tarif edilemezdi. birkaç heceyi rastgele birleştirip bir kelime uydurur ve ona bu kelimenin ne anlama geldiğini üç kez sorarsanız üç değişik yanıt verirdi. canımın sıkıldığı bir öğleden sonra ona üç kez hutunameo nedir diye sordum. birincide bunun çok nadir rastlanabilecek bir renk olduğunu ve tam olarak neye benzediğini görmek için sir alexander henry bradford'ın allerton'daki malikanesinin büyük salonunun üç değişik renkte yüzlerce ortancayla kaplı bahçeyi gören yüksek pencerelerinin iki yanında özenle katlanıp gümüş birer yorkshire gülüyle tutturulmuş perdelerinin rengine bakmak gerektiğini, ikincide güneybatı afrika'nın buranma adlı küçücük bir adasında yaşayan tonua yerlilerinin yağmuru çağırma şarkısına verilen ad olduğunu ve eğer yağmurdan sonra da en az üç gün boyunca söylenmeye devam edilmezse uğursuzluk getireceğine inanıldığını, üçüncüde sicilya'da bir mikroklima dışında hiçbir yerde yetişmeyen, dünyada birkaç pomolojist dışında kimse tarafından bilinmeyen ve ancak pişirildiğinde zehirsiz hale gelebilen gizemli bir meyve olduğunu söyledi. "

    antoine moreau 1968 sonbaharında büyük bir heyecanla ve bu kez kendinden çok emin bir şekilde herkesin "büyülü, esrarlı, muhteşem" gibi sözcüklerle tarif ettiği istanbul'a doğru yola çıktı. ancak her nasılsa on gün kalmayı planladığı şehirden üçüncü gün ayrılarak hemen fransa'ya döndü. yolculuk ya da defter hakkında bir daha konuşmadı. yakın dostu henri'nin bu konuyla ilgili ondan duyduğu tek ve kesin olarak son şey antoine'ın istanbul'da kaldığı otelin adının pera pera olması idi.
hesabın var mı? giriş yap