*

  • senelerdir "parpat" bilmisim, "parpat" demisim de hakiki ismi aslinda "parbat" imis. neyse, duzeltelim bakalim.
    gulten dayioglu'nun bir kitabi. bitkilerlen konusan, onlara hayat veren bir cocuk filan var bu kitapta. sonra bir dag var, icinde humanoid-bitki yaratiklar yasiyor, cocuk bunlarlan iletisim kuruyor, hatta bunlardan biri oluveriyor sanirsam. igrenc bir kitapti.
  • (bkz: nanga parbat)
  • çatalcadaki eski evimizde, annemin ütü yaptığı sırada, alacalı açık yeşil kanepe ile kırmızı siyah damalı ve uçları püsküllü battaniyenin arasında keyifle okuduğum eserdir.
  • altin kitaplar serisine ait olan 1987- kultur bakanligi cocuk edebiyati odulunu kazanmis, benim cocukken bayilarak okudugum ve hayalgucumu genisleten bana o yasta bilimkurguyu sevdiren kitap.
  • yıllar yıllar önce adı çok havalı geldiği için aldanıp aldığım ve inat edip güç bela bitirebildiğim kitap. bitki aşağı çiçek yukarı, toprak aşağı barış yukarı diye diye içimi baymıştı o yaşlarda. kitabın başı veya sonu aklımda pek yer etmemiş ama hatırımda kalan (daha doğrusu sonradan aklıma gelen) kısmı kitapta insanlarla bitkilerin arasındaki ilişkinin avatar tarzında olmasıydı. hatta ruhlar ağacı gibi bir mevzu da vardı, eski bilgelerin ruhlarıyla falan iletişim kuruyorlardı yanlış hatırlamıyorsam. avatar'ı izlerken de bu yüzden bu kitap aklıma gelmişti de sağ kaşımı kaldırıp - gülten dayıoğlu - demiştim içimden.
  • ilginç bir kitap. ilginç aslında temkinli bir kelime. gülten dayıoğlu'nu severim ben; ilk gençlik kitapları sayesinde pek çok yeni kelime öğrenilir ve bu sayede bir çok türkçe öğretmeninin başaramayacağı kadar zengin bir kelime dağarcığı oluşur. mesela yeşil kiraz ikilisi son dece başarılı eserlerdi.

    parbat dağı'nın esrarı'nda da kendi çizgisinden çok sapmamış yazar, son dece bilim kurgu motiflerle süslenmiş, ilginç bir kitap. okumalı.

    not: min gayri haddin, ipek ongun okuyup hayatı toz pembe sanan çocuklardansa, bilim kurguya gönül vermiş bir nesli yeğlerim.
  • bir yetişkin olarak okuduğunuzda barındırdığı kurgusal hataları, anlatımındaki yavanlığı, özellikle de olay örgüsündeki dağınıklığı ve pedagojik sakıncalarını fark edebileceğiniz gülten dayıoğlu kitabı. kültür bakanlığı tarafından 1987’de çocuk edebiyatı ödülüne layık görülmesi ise şaşkınlık uyandırdı bende.

    --- spoiler ---

    yazar, bu kitapta fantastik roman türünün özelliklerini kolaycılığa kaçmak için kullanmış gibi görünüyor. “bir alev şelalesi dünyaya yaklaşıyor!” peki neden? “genç bilginin ünü tüm dünyaya yayılmıştı.” peki nasıl? teknolojinin, bilimin oldukça gelişmiş olduğu bir dünyada hem ömrünün sonuna kadar koltuğunda oturan barışsever başkan hem hırslarıyla tüm dünyaya korku salan iki büyük(!) devletin başkanı hem de zindanı bulunan sarayının bahçesindeki bitkilerle uğraşan dünyaca ünlü ve etrafındakileri “kellelerini uçuracağım” diye tehdit eden “obur kral”... peki ne zaman? afedersiniz ama yazdığımız kitap fantastik türde olunca kalemimizin ucuna gelen her şeyi nedensel altyapı oluşturmadan kağıda dökebiliyor muyuz?

    romanda “tüm dünya...”, “tüm başkanlar...” “tüm bitkiler...”, “tüm bilginler”, “tüm kalanlar”... gibi genellemeler çok fazla ve romandaki karakterin ismi yok. bu da okurun hikayenin dışında kalmasına, hikayenin içine dalmaya çalışırken yorulmasına neden oluyor. ayrıca zaman atlamalarının haddi hesabı yok, belli bir düzeni de... zaman geçiyor ama ne kadar belli değil. geçmiş olması gerekiyor, hoop zaman geçti.

    ölüm, romanda rahatlıkla kullanılılan imgelerden biri. mesela romanın başında sözü geçen anne babanın olay örgüsünden ayrılmasının tek cümleyle “anne babası ölmüştü.” sığlığıyla ifade edilişi bir ayrıntı olsa da benim için önemli.

    buraya kadarki eleştirilerim daha çok edebi/dilsel ölçütlere göreydi ve yazınsal eserin kalitesiyle ilgiliydi. son eleştirimi ise yazarın hayal dünyasına, yani romanı ortaya çıkaran temel dinamiğe yönelik bir soruyla ifade edeceğim: çocuk romanı olarak nitelendirilen bir yazınsal üründe “bebeklerin beşikleri, ölülerin tabutları kapkaraydı.” hele ki “boş saksılar kafataslarının oyuk gözleri gibi, görenlere ürküntü veriyordu.” cümlelerinin ne işi var?
    --- spoiler ---

    oldukça uzun yazdığımın farkındayım ancak bu değerlendirmeyi türk çocuk edebiyatının önde gelen temsilcilerinden biri kabul edilen gülten dayıoğlu’nun eserlerinden alınmış bir numune üzerinden yaptığımı; yazarın detaylı incelemeyle pedagojik açıdan çok daha fazla kusura sahip eserleri* söz konusu olsa da değerlendirme için ilgi çeken, kabul görmüş, görece günümüz çocuklarına da hitap edebilecek konuya sahip bir kitabını özellikle seçtiğimi belirtmeliyim.

    çocuk edebiyatı oldukça hassas bir konu. çoğu ebeveyn/öğretmen okumadığı bir kitabı sırf adını, kapak tasarımını beğendiğinden ya da yazarının popülaritesine aldanarak çocuğuna/öğrencisine alabiliyor/önerebiliyor. naçizane tavsiyem yetişkin bakış açısıyla okumadığınız bir kitabı çocuklarınıza almayın, öğrencilerinize aldırmayın.
  • ilkokulda bitirmek isteyip, asla bitiremediğim kitaptır. dili baya ağır gelirdi fakat nedense senelerdir okuduğum en etkileyici kitap olarak aklımdadır. tekrar okur muyum bilmiyorum.
  • (bkz: #93451358)
hesabın var mı? giriş yap