• attila ilhan'in aynanin icindekiler serisinden, 40li yillarda turk solunu anlatan, en iyi attila ilhan romanlarindan. icindeki olaylari okuyunca kirkli yillarda solcularin nasil agir bir baski (80lerden beter) altinda oldugu gorulur
  • kitabın dili biraz ağır gibi olsa da okundukça asıl türkçe'nin bu olduğu anlaşılıyor ,sonuçta insan kendi ana diline bu kadar yabancılaşmasının tokadını bu kitapla iyice hissediyor ,üstat okitaptaki olayları puslu bir aynadan görmüş,ilginç.
  • " ahmet ziya, kuva-yı milliye destanı'ndan bazı bölümleri, ne büyük bir hayret ve hayranlıkla okuduğunu hatırladı. nazım'ın daktilosundan çıkmış kağıtları, vala'dan zar zor almış; geceye doğru, petrograd'ın nasılsa tenha bir köşesinde, mırıl mırıl okumuştu. havada keskin vodka kokusu, bıçak gibi parlıyor; camların ardında beyoğlu, elektrik yeşili tramvay şimşekleriyle sönüp yanıyordu. ona öyle geldi ki, moskova'da tverskaya caddesi'nde bir aşağı bir yukarı hocayef'le tartıştıkları mesele, olanca ağırlığı, ehemmiyeti ve dehşetiyle birden gündeme alınmıştır. tarihine sahip çıkmayı, bu kadar geç akıl edebildiğin bir halkın, seni yadırgamasına şaşılır mı?"
  • kurtlar sofrası kadar tempolu ve grift bulmadığım bir roman. allahın süngüleri romanındaysa jurnal romancılığı harikulade kıvırmıştır. bu ikisinin yanında bu kitap bir alıştırma mahiyetinde düşünülebilir.

    ziya bey’in yorgun komünistliği alafrangalığına bulaşmış, gizli buluşmalar, siyasi polis, kontrespiyonaj, harp bunalımı...

    attila ilhan’ın romanlarında gel git bir gergef çalışıyor. düşsel, bilinçdışı bir hatıra şeridi halinde romanı okuyoruz.

    ahmet ziya’nın steril hali çok yakışmamış attila ilhan dialektiğine. abdi bey varla yok arası. matmazel raşel de kafi mertebede çizilmemiş. doğan rumeli hakeza. sanki hepsi yazarın aceleyle kalın kalın boyadığı şahane fikirlerden tertib edilmiş.
  • kaçınız mühendis ahmet ziya'nın "...ne amansız bir körebe oynamaktayız bre, hem gözlerimiz bağlıdır, hem etraf zifirî karanlık; kimin kim olduğunu kestirebilmek, imkân harici..." sözünü hatırlıyor?..

    galiba bir ben unutmadım!..

    hâlâ o "körebe oyunu"nun içindeyim, ondan mı acaba?..
  • attila ilhan’ın, ikinci dünya savaşı’nın tüm ağırlığını hissettirdiği 1940’lı yıllar istanbul’unu, türkiye’sini anlattığı romanıdır. kitap bu atmosferde türkiye’deki sol hareketi gözümüze sokmadan, alttan alttan anlatıyor. bu şekilde genç türkiye cumhuriyetinde filizlenen sol hareket tamamen öğrenilmese de, konuya güzel bir aşinalık kazanmanız sağlanıyor.

    aynanın içindekiler serisinin beşincisi olan bu kitapta benim için daha ayan beyan ortaya çıktı ki bu serinin başrolü istanbul ve türkiye. attila ilhan için okuduğum lise edebiyat müfredat kitaplarında, aşk ve yalnızlık gibi bireysel konuları işlediği söyleniyordu. lise yıllarımın üzerinden yıllar geçti. ancak o sayfalar gözlerimin önüne geliyor. yazara çok büyük haksızlık. aslında kitaplarda arka fon gibi değerlendirilen istanbul, türkiye’nin siyasi gelişmeleri, asla kitaptaki karakter hikayelerinin gerisinde kalmaz. o hikayeler de apayrı güzeldir. ancak bu kitaplar aynı zamanda bir nevi 20. yy türkiye belgeseli gibi.

    serinin bu kitabı özelinde yine her biri bir inci gibi değerli karakterler var. olay örgüsü bir polisiye roman tarzında çatılmış.

    daha pek çok güzellik var kitapta. ancak çok fazla uzatmak istemiyorum.

    son olarak da bir kitap için nasıl da güzel bir isim seçimidir.
  • tarz olarak zorlayıcı bir attila ilhan romanı. sokaktaki adam sonrasında zorlandığımı itiraf edeyim. üslup olarak da zorlayıcı ama özgündü. 40'lı yılların savaş psikolojisi, şehir yaşamı, komünizm ve ülkenin bu sisteme bakışı, yaşanan zorluklar ve dahasi...
hesabın var mı? giriş yap