• (bkz: nature boy)
  • hakettigi ilgiyi asla gorememi$ bir the beatles sonrasi traveling wilburys $arkisi. aslen bluegrass $arkicilari cy coben ve mel foree'ye ait. acilarin cocuklarina ithafen nelson wilbury (george harrison), otis wilbury (jeff lynne), charlie t jnr (tom petty), lefty wilbury (roy orbison) ve lucky wilbury (bob dylan) biraderlerden gelsin...

    as i was slowly passing an orphan's home today
    i stopped for just a little while to watch the childern play
    alone a boy was standing and when i asked him why
    he turned with eyes that could not see and he began to cry

    i'm nobody's child, i'm nobody's child
    just like the flowers i'm growing wild
    i've got no mommy's kisses, no daddy's smile
    nobody wants me, i'm nobody's child

    no mommy's arms to hold me or soothe me when i cry
    'cause sometimes i feel so lonesome, i wish that i could die
    i'd walk the streets of heaven, where all the blind can see
    and just like all the other kids there'd be a home for me
  • (bkz: nobody's wife)
  • marie balter'in yaşam öyküsünün anlatıldığı tv dizisi.
  • marie rose balter'in hikayesinin anlatıldığı tv dizisisdir. neden maria rose balter mi ? başka insanların hikayesinden biraz farklı bir hikayesi var. filmini izledikten sonra çok etkilendim.

    onu farklı kılan, bir zamanlar hasta olarak kaldığı tımarhaneye yönetici olarak dönmesi. "nasıl olur" dediğinizi duyar gibi oldum. aynısını bende demiştim çünkü.

    marie, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan marie'yi yurda verir. ardından bir çift onu evlatlık edinir. marie'nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. bu italyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. dışardan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ve marie adeta cehennemden geçer.

    marie rose 17 yaşında depresyondan felç geçirir. halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastahanesine yerleştirirler. marie hayatının 17 yılını orada geçirir ve çok zor yıllar yaşar. umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.

    otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar marie'nin durumunu yeniden değerlendirir. onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla marie hastaheneden çıkar.

    o artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuzdört yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktı, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih etti.

    yetkililer "aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız" dedikleri halde marie, salem state üniversitesine psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. kendisi gibi akıl hastahanesinden çıkmış ve iyileşmiş joe ile evlenir. kocası maalesef altı sene sonra ölür ve marie kendini işine verir. uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra harvard üniversitesi'nde mastır yapar. psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. biyografisi yazılır ve hayatı film olur . bir çok ödüle layik görülür.

    elli sekiz yaşındayken, 'vay be' dedirtecek birşey yapar: on yedi yılını geçirdiği masachusetts danver devlet hastahanesine yönetici olarak atanır ve gelin görün ki, göreve alınır.

    verdiği bir basın toplantısında şunları söyler: "eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim."
    marie rose balter'in yeni görevini haber yapan bir ajans, onun zafer açıklamasını da şöyle yapar:

    --- spoiler ---

    "en uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile..."
    --- spoiler ---
  • mark knopfler'in 2018'de çıkan down the road wherever albümünün üçüncü şarkısı.
  • marie rosie balter'in biyografisinin anlatıldığı oldukça güzel bir film. ağır ve bir o kadar da duygu yüklü sanırım izlediğim en sağlam biyografilerden biriydi. affetmek birine gönlümüzden kopan bir miskal lütuf değil, aslında kendimize yaptığımız büyük bir iyiliktir. çünkü her kırgınlık heybemize koca bir taş olarak yerleşir, gün geçtikçe yürümemiz zorlaşır. dün gece sabaha kadar bir sürü şeyi düşündüm ve ömrüm kimsenin kahrını omuzlanacağım kadar uzun değildi affettim.
    filme geçecek olursak:

    marie, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan marie’yi yurda verir. ardından bir çift onu evlatlık edinir. marie’nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. bu italyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp işkence eder. dışarıdan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ancak marie adeta cehennemi yaşar. 16 yaşında depresyondan felç geçirir. halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastanesine yerleştirirler. marie hayatının 20 yılını orada geçirir ve çok zor yıllar yaşar. umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.

    otuz altı yaşına geldiğinde doktorlar marie’nin durumunu yeniden değerlendirir. onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. arkadaşlarının ve kendisini seven birkaç sağlık görevlisinin yardımıyla marie hastaneden çıkar. sonrası olaylar olaylar..

    "eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir adım bile gelişemezdim. yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu ve bugün bu hastaneye yönetici olarak dönemezdim.”
    (bkz: marie balter)
hesabın var mı? giriş yap