*

  • nispi artı değer yaratmanın bir başka yolu da kapitalistlerin üretim yöntemlerini reorganize etmelerinden geçer. yeni üstün üretim teknolojisi ve makinaları ile kapitalistler aynı malı artık çok daha ucuza üretebilirler. kapitalistler kaçınılmaz bir şekilde gelişen teknolojiye ayak uydurmalılardır, aksi takdirde rekabet ekonomisinde yok olup giderler.
  • emeğe biçilen değerin düşmesi, dolayısıyla emeğin yeniden üretilmesini sağlayan koşulların zayıflamasıdır. kapitalist üretim aşamasında karını yükseltmek için iki temel konuya başvuracaktır. kapitalist biraz olsun vicdan sahibiyse, öncelikle yüksek teknolojiyi satın alacak fakat diğer kapitalistin de aynı şeyi yapması durumunda karını yükseltmesi için alınan tedbir yeterli olamayacaktır. artık karını artırmak için vicdan falan dinlemeyecek olan sermaye sahibi, mutlak artı değer sömürüsüne bulaşmaz ise, yeni duruma ilişkin olarak ya saat başına düşen emeğin karşılığında alınan ücretleri düşürecektir ya da saat başına tüketilen emeğin değerini artıracaktır. işçi ise emek zaman verimliliğini artırarak daha fazla üretecek (dolayısıyla artı-değeri artıracak) ancak aynı ücreti almaya devam edecektir. emeğin verimliliğini artıran kapitalist daha fazla artı-değere sahip olurken işçi yerinde sayacaktır. mutlak artı değer kolayca farkedilebilecek bir sömürü biçimi olmasının yanında sınırlıdır fakat nispi artı-değer işçi kendi olarak ya da kapitalist rekabet ettiği diğer kapitalistler karşısında patlayana kadar sürdürülebilir ve bu bakımdan sonsuz kapasiteye sahiptir denilebilir.
  • marks, mutlak ve nispi artı değer kavramlarına değiniyor. “işgününün, emekçinin kendi emek gücünün değerine eşit bir değeri ürettiği noktanın ötesine uzatılması ve bu artı emeğe sermaye tarafından el konulması, işte bu mutlak artı değer üretimidir.”k-1-521 mutlak artı değer üretimi, iş gününün, işçinin kendi emek gücü değerini üretmesinin ötesinde uzatılmasıdır. dolayısıyla bu, kapitalist üretimin dayanağını oluşturur. zira işçinin, emek gücü değerini temsil eden zamanın ötesinde çalışmaması demek, kapitalist işleyişin olmaması demektir. ayrıca mutlak artı değer üretimi, nispi artı değer üretiminin çıkış noktasını oluşturur. her şeyden önce, nispi artı değerden söz edebilmek için, işgünü, gerekli emek ve artı emek olarak bölünmüş olmalıdır. bu bölünme ortaya çıktıktan sonra, artık nispi artı değer ortaya koyulabilir. nispi artı değer, artı emek zamanını uzatmak için, gerekli emek zamanının kısaltılmasıdır. yani işgünü aynı kalırken, artı emek zamanını uzatmak istiyoruz. bu halde gerekli emek zamanı kısaltılırsa, artı emek zamanı uzatılmış olur. gerekli emek zamanını kısaltarak, artı emek zamanını uzatmaya nispi artı değer diyoruz. örneklendirelim: diyelim iş günü; 5 saat gerekli emek, 5 saatte artı emek olmak üzere 10 saat olsun. iş günü 10 saat iken, gerekli emek 4 saate düşürülsün, bu durumda artı emek 6 saate çıkmış olacaktır. tabi bu gerekli emek zamanını kısaltma, ücretin eş değerini daha kısa zamanda üretmeyi sağlayacak gelişme ile olacaktır. bu gelişmede emek üretkenliğinin artışı ile olacaktır.

    marks, “mutlak artı değer üretimi, tamamen işgününün uzunluğuna bağlıdır; oysa nispi artı değer üretimi, işin teknik sürecini ve toplumun bileşimini kökünden değiştirir.”k-1-521 diyerek, ikisi arasında temelden farkı belirtiyor. nispi artı değer üretimi, emek üretkenliğini gerekli gördüğü için, teknik gelişme önemlidir. buna bağlı olarak ta toplumsal ilişki değişir. nispi artı değer üretimi, kapitalist üretim tarzını öngörür. kapitalist üretim tarzında, emeğin biçimsel bağımlılığı, gerçek bağımlılığa varmıştır.

    mutlak ve nispi artı değer ayrımına karşın, bunlar kendi aralarında bir birliği de temsil ederler. nispi artı değer üretme yöntemleri, aynı zamanda mutlak artı değer üretme yöntemleridir. mutlak artı değerin olabilmesi için işçinin kapitalist denetime girmiş olması gerekir. ayrıca işgünü, gerekli emek zamanının ötesine uzatılmış olması gerekir. başka bir deyişle, işgünü gerekli emek ve artı emek olarak bölünmüş olması gerekir. bunun olabilmesi içinse, emek üretkenliği artmış olmalıdır. yani işçi, kendi gereksinmesinin ötesinde üretiyor hale gelmiş olmalıdır. bu durumda, hem mutlak artı değer hem de nispi artı değer, emek üretkenliğinin artmış olmasını gerekli görür. işgününün gerekli emek ötesine uzatılıyor olması anlamında mutlak, emek üretkenliğinin artırılıyor olması anlamında nispidir. burada mutlak ve nispi ayrımı hayali görünür. zira, “nispi artı değer işgününü, emekçinin kendisinin var olması için gerekli emek zamanının ötesinde mutlak uzatılmasına zorladığı için mutlaktır. mutlak artı değer ise, emek üretkenliğinde gerekli emek zamanını, işgününün ancak bir kısmını oluşturacak biçimde bir gelişme olmasını şart koştuğu için nispidir.”k-1-522 artı değerin hareket şekli göz önüne alındığında, özdeşlik görüngüsü yok olur. kapitalizm genelleşip, artı değer oranında yükselme(sömürü oranında yükselme) söz konusu olunca, farklılık kendisini belli eder. ya işgünü, fiilen uzatılır ya da, emek üretkenliği artırılır. işgünü uzatılması yoluyla mutlak artı değere ulaşma, manifaktürde öncül olan bir yöntemdir. büyük sanayi ile birlikte, emek üretkenliği ile nispi artı değere ulaşma öncül bir yöntem olarak görünür.

    kaynak
  • eğer david harvey'in kapital'in 1. cildi üzerine yaptığı yorumlardan doğru anladıysam durum şöyle:

    göreli yani nispi artık değer, sermayeyi elinde bulunduranlar arasındaki bir göreliliğe vurgu yapar. diyelim ki "a" ve "b" isminde iki sermaye sahibi var, aynı işi yapıyorlar, a'nın b'ye göre daha fazla bir artık değer üretmesi yani rekabet edebilmesi kullandığı teknoloji ve organizasyon yapısına bağlıdır. bir süreç olarak sermaye tüm küresel ilişkilerle etkileşim içinde olduğunda bu görelilik zamanla kapanır. sonra tekrar açılır vs.

    buradan bazı sonuçlar çıkarmak mümkün: örneğin türkiye'yi düşünelim. müthiş bir sermaye birikimi söz konusu ama bu birikim bir süre sonra rekabetin zorlayıcı yasaları tarafından sınırlarına dayanacaktır. bence dayandı da. zira küresel anlamda rekabet etmek zorundasınız. bunu da inşaatla sürdüremezsiniz. bu rekabette ayakta kalmanızın bir yolu teknoloji kullanımıdır. peki sizce türkiye'nin bu anlamda dünya ile rekabet edebileceği bir sektör var mı? bence yok. yakın zamanda da olamayacak. malum eğitim sistemiz ortada.

    bu durumda türkiye sermayesine iki yol kalıyor: doğaya saldırmak ya da emekçi üzerindeki sömürü oranını arttırmak.

    doğayla ilişkimiz zaten malum. ama bunun da bir sınırı var tabi. dolayısıyla bana kalırsa türkiye yakın gelecekte emeğin sömürüsü anlamında çok kanlı yıllar geçireceğe benziyor. özellikle suriyeli yedek iş gücünün bu anlamda çok önemli rol üstleneceğini düşünüyorum. tabi eğer bugün milletin amına koyacağız diye ortada dolaşanlar sermayelerini 3. dünyaya kaydırmazlarsa.

    bu kadar suriyeli göçmeni "kardeşlerimizi misafir ediyoruz" minvalli söylemlerle izah edemeyiz. 6 milyon euro artı holosko yani.
  • üstte yazarlar ne olduğunu yazmış ben de birkaç örnek bırakmak istiyorum.

    1998 ile 2002
    yılları arasında sprint corporation ileri ses tanıma yazılımı kullanarak verimliliğini %15, gelirlerini ise her yıl %4.3 artırırken, bu dört
    yıllık dönem içinde ödediği maaşlarda toplam 1 1.500 işçinin maaşı
    tutarında kesintiler yaptı
    ağır sanayide, 1982 ile 2002 yılları arasında abd'de çelik üretimi yılda 75 milyon tondan 1 02 milyon tona
    çıktığı halde, çelik işçilerinin sayısı 289.000'den 74.000'e düştü

    modern işçiler otomasyon kaynaklı işe yaramazlık kabusu ile
    sonunda yüz yüze.
hesabın var mı? giriş yap