• paris'te bir rus göçmeninin öldürülmesinden on yıllar sonra, müteveffanın günlüğünü bulan bir hatun kişisinin olayı çözme çalışmalarını konu alan bir kitap.
    kitapta tek bir anlatım biçimi yok. sık sık değişen bakış açıları, ani geçişler; günlüklerden, şiirlerden, notlardan, elektronik postalardan ve şiirlerden yararlanmalar... bu, garip biçimde rahatsız etmiyor. metin ve olay örgüsü içindeki yeri güzelce kotarılmış denebilir. yine de oradan oraya savrulmak yorucu oluyor.
    kurgu, bir cinayetle başlayıp ilerlese de polisiye bir roman demek zor. yazarın kaçırmamazı istemediği şey sürgün, zorlarsak gurbet kavramından bir parça içerebilir, nedir, sürgündeki insanın içinde neler yaratır sorusu oluyor. bu bağlamda güzel bir psikolojik ve entelektüel değerlendirmelerde bulunduğu söylenebilir. halihazırda kitabın özgün yanı da burada.
    sürgün demişken, avrasyacılık bu romanın tam kalbinde duruyor. bu fikir etrafında toplanan göçmenler ve aydınların yaşamları ve yer yer de söylemleriyle ters düşmeleri sıklıkla önümüze konuyor. yine buradan yola çıkarak rusya ve sovyetler birliği hakkında anlatılar ve ufak değerlendirmelere yer verilmesi, her ne kadar yazarı yıllar yıllar önceden taşınmış olsa da alandan bir bireyin yorumu olarak oldukça hoş geldi. sonuçta sovyetler birliği'nde gündelik yaşamı okumak istediğimizde, içeriden yazılmış görece yetersiz eser var. (bkz: svetlana aleksiyeviç)
    romanın kalbinde avrasyacılığın hemen yanı başında, kitapla aynı ismi taşıyan greta garbo'nun aynı isimli filmi yer alıyor. filmin bir kitapla bu kadar iç içe geçmesine yeni tanık oldum. filmi izlemeden yorum yapmak çok doğru olmaz ama hoş durmuş da kötü olmuş da diyemiyorum. ilginç ve güzel bir yönü var bu haliyle.
    romanın her yerinden aşk fırlamasıyla okurken "ay bana bi' şeyler oluyor" tavrı takındım. bu konuda çok boğucu geldi. hatta itiraf etmeliyim ki bu yüzden yarısını geçmişken bıraktım.
    aklımda kalan fragman, pek çok rus karakterin ısrarla film ismindeki ve telaffuzundaki tonlamayı düzeltmeleri oldu. böylece kendi çocukluğunu geçirmediği topraklarda yaşayan bireylerin, var oldukları coğrafyanın, kültürün ve kimliğin taşıyıcısı olmaktan hiç vazgeçmeyecekleri, en azından aynı anadil konuşurları tarafından paylaşılan bir bilince, sayılan bu insanlar dışında kalanların erişemeyeceğini düşündüğünü anlatıyordu. bu düzeltmeyi yaparak sadece belirli bir kesimin gerçekliğini paylaşıyorlar.
hesabın var mı? giriş yap