• zeynep oral ile birlikte milliyet kadrosunun en saglam kadin yazarlarindan biriydi... noldu olaydan anlamayan aydin dogan fenerbahceli olmasi disinda tek bir artisi olmayan mehmet y yilmazi gazetenin basina getirdi,zeynep abla gitti,nilgun cerrahoglu gitti,umur talu sabaha gecti,milliyet de posta standardinda bir gazeteye donustu...
    (bkz: bi posta da bana)
  • #3467313 nolu entryde nilgun hanimin ve saz arkadaslarinin milliyetten cikarilmasiyla ilgili daha genis bir aciklama verilmis...
  • "annem batıya gidin dedi" adında röportajlarını topladığı bir kitabı var. kitabın ismi de mahsun kırmızıgulle yaptıgı bir röportajda mahsunun sarfettigi bir cumle. sen o kadar cetin altanla, orhan pamukla, attila ilhanla, romano prodiyle, ferzan ozpetekle, onla bunla röportaj yap, mahsun kitabının isim babası olsun.. olacak is degil. ama her turk genci okumalı bu kitabı o baska.
  • ispanya iç savaşlarını konu aldığı bir kanlı gül ispanya kitabının yazarıdır.
  • gazeteci oldugunu tahmin ettiremeyecek kadar kokos bir goruntusu olan hanim.
  • cumhuriyetteki yazılarını severek okuduğumuz aklı selim gazeteci/yazar.
  • cumhuriyette yayınlanan bugunku köşesinde parkta oynaşan türbanlı kıza methiye düzenleri ayar manyağı yapmıştır.

    ---spoiler---

    çarşaf çağdaşlığı!

    "sadece gözlerini seçebildikleri kadınlara şehvet dolu bakışlar fırlatan erkekler, üzerine cep telefonu numaralarını yazdıkları notları ne yapıp edip (bizlere) ulaştırma cüretini kendilerinde buluyorlar da, geleneğe baş kaldırma cesaretini bulamıyorlar!"

    bu satırlar "riyadiı kızlar" ın (banat-al-riyadh/girls of rîyadth) yazarı rajaa alsanea 'ya ait!

    ortadoğu ve batı'da yok satan; 21 dile çevrilen "olay kitap", "sex and the city" nin suudi arabistan versiyonu olarak tanımlanıyor ve "islami örtü ardındaki kadının cinsel evrimini" anlatıyor...

    bizde digitürk'te de gösterilen " sex and the city "de olduğu gibi romanda " sırdaş-kafadar " dört genç kızın öyküsü var.

    cinselliği "sex and the city" nin kırmızı noktalı fütursuzluğuyla ortalığa dökmese de, "internet" diliyle kaleme aldığı kitabında rajaa alsanea, şeriatın en katı kurallarıyla uygulandığı ülkesinde tüm "tabu" konulara değiniyor: flört, zina, eşcinsellik ve "boş ol" la silkelenen, görücü usulü evliliklere mahkûm kadınlar...

    "riyadlı kızlar", bu ortaçağ karanlığını yıkmak adına en ufak cesaret kırıntısı gösteremeyen erkeklerin "zavallılığını" ti'ye alıyor. "çifte standardın" baş tacı edildiği arap toplumunun "riyakârlığını" gözler önününe seriyor.,.

    kapalı kapılar ardında içilen "dom perignon şampanyaları" , şeriat başkentinde sms'leşerek flört eden gençler, lüks ciplerin koyu renk camları arkasında dönen hikâyeler, bir bir deşifre ediliyor...

    28 yaşındaki yazar, cafcaflı "alışveriş merkezlerinde" "piyasa yapan kadınların" yürüyüş biçimi, ayakkabı-çanta tipi, önünde durup inceledikleri vitrinlerin özelliği, çarşafların vücut dili ve edası ile kur yapan erkeklerle kurulan "cinsel iletişim dilini" açığa vuruyor.

    çarşaf altındaki "yeni cinselliğin" araçları, önüne geçilemeyen modern teknolojinin son unsurları: cep telefonları, bluetooth, internet, uydu tv, el altından satılan batı dvd'leri...

    ve 'oynaş(!) kriterleri'

    suudi arabistan'a hiç gitmedim. ama dubai, abu dabi'nin büyük alışveriş merkezlerinde; rajaa alsanea'nın tarif ettiği sahnelere tanık oldum.

    davetkâr bakışlarla bir yanda göz süzen kızlar, öbür yanda kıkır kıkır gülüşen erkeklerle.. sürekli "cepleşiyor" !

    göksu mesirelerinde "kâtibim'' kılıklı erkeklere " mendil atan " feraceli güzellerin; "sex and the city" kültürüyle güncellenmiş, "cep telefonuyla" örgütlenmiş yeni şekli diyebiliriz buna.

    dünyanın en kapalı, en katı "şeriat" ülkesinde yedi düveli afallatan böyle bir evrim yaşanırken, 80 yıllık laik deneyimden çıkan türkiye'de " türban", kadınlara şimdi bir " çağdaşlaşma aracı " olarak takdim ediliyor. örtünen, başına "türbanı" geçiren kadın, evinden çıkıp "sosyal yaşama" katılırmış... bu yolla "bireyselleşip", "kadınlı-erkekli yaşama" girermiş... "flört özgürlüğüne" kavuşup "çağdaşlaşırmış"!

    "modern mahremi" savunan sosyolog ve köşe yazarları; "binbir gece masalı" gibi yıllardır bize bunu anlatıyor....

    ahmet hakan 'ın sütununda en son, park kanepesinde sevgilisiyle sarmaş dolaş bir türbanlı kız resmi vardı. resmi görünce hakan; "budur işte! budur abi!" diye haykırmış-mış:

    "başımı da örterim. parkta sevgilimle de oynaşırım" diyen kızımız, "türban çağdaşlığının sentezi" olarak sunulmuş.

    "modern mahremi" sahiplenenler, dünyayı türkiye'den ibaret sanıyor.

    "hem örterim. hem oynaşırım!" kriteri bir çağdaşlık ve modernlik ölçüsüyse; suudi arabistan bizden artık daha çağdaş!

    türban ve tesettürü bırakın; suudi kadınlar "çarşaf altında" dahi "oynaşıyor!" petrol zenginliğinde yüzdükleri için üstelik, ellerinden düşürmedikleri son model "cepler" ve "bilgisayarların" sağladığı olanaklarla bizim "parktaki türbanlı kızımızın" ulaşamadığı "ultra modern oynaş yöntemlerine" öncülük ediyorlar.

    bunları, "recm" ve "kırbaç" gibi "zinayı" en ağır yaptırımlarla cezalandıran bir toplumda yaşıyorlar! yaşamaktan öte bu "vıcık riyakârlığı", içerdiği tüm risklere rağmen " yazmak " ve dünyaya "afişe etmek cüretini" kendilerinde buluyorlar!

    türkiye, "kadın-erkek eşitliği" üzerinden geçen "batı çağdaşlığına" erişemediği gibi, doğu'nun "modern mahrem-oynaş kriterlerinin" de gerisinde kaldı....

    "oynaş" sözcüğünün çağrıştırdığı alabildiğine ham ve kaba "maçoluk" zaten "türbana yüklenen çağdaşlaşmanın" ne olduğunu anlatmaya yetmiyor mu?

    ---spoiler---
  • ibrahim tatlıses 'le de ilginç bir diyalog yaşamış gazeteci. yanılmıyorsam ntv'nin açılış törenini, ya da birinci yıl kutlamasını sunuyordu nilgün cerrahoğlu. ntv'den canlı yayınlanan programın konuklarından biri de ibrahim tatlıses'ti. tansu çiller, süleyman demirel başta olmak üzere devlet erkanının da katıldığı törende türkü çığırması için çağrılmış tatlıses. nilgün cerrahoğlu bütün nezekatiyle tatlıses'le biraz sohbet etmek istemiş ve ona şu soruyu sormuştu: "siz ortadoğu'da da çok sevilen bir sanatçısınız. orada çeşitli konserler de verdiniz. acaba bize gittiğiniz bu konserlerden bir anekdotu anlatabilir misiniz?"

    mösyö tatlıses, bu sorudan sonra önce her zamanki "iktidar sevgisi" ile devlet erkanına saygıyla baktı. cerrahoğlu'na dönüp şöyle dedi:

    "neeyyyy?? anekdot mu? anekdot ney?"

    salon kahkalar atarken, nilgin cerrahoğlu yine bütün nezaketiyle "anekdot kısa öykü, anı..." diye durumu açıklamaya girişmişti. tam o sırada ibrahim bey, nilgün hanım'ın elini kibar bir jestle öperek, "şaka yapiyem" dedi. bu da böyle bir anı işte, kalmış aklımda. beyin beyin değil, popüler kültür çöplüğü...
  • kendisine lâflar hazırladığım aklı başında olduğundan hâlâ* * umudumu kesmediğim yazar.
    türkiyede dayatılan nedir peki, "türbanlılaarrr" diye nesneleştirilen, bir an önce konteynıra atılması gerekn bir çöpten farksız davranılan ama yine de ve inatla (şehvetli bakışlardan korunmak için değil erkelerden kaçmak için değil, kadınlığımdan utandığım için değil) "inandığım için örtüyorum" inanmadan da örtsem, mayo da giysem, kıçımı da açsam * üniversiteye gitmek, öğrenmek istiyorum demekten vazgeçmeyen kadınlara "aç ulan başını" dayatması nedendir?

    nedir sorun; içsel çatışmalarını yazsa türbanlı kadın, fantezilerinden dem vursa, beni kurtarın örtümden dese meselâ susacak mısınız o zaman?
    hiç beni zorla örtüyorlar deyip de başını açmayan bir kadına da rastlamadım şimdiye kadar, bu kadar da güçlüdür kadınlar açığıyla kapalısıyla. kadın-erkek eşitliğini de üzerinden onu bunu (ille de batıyı geride mi bırakmalı, onlarla yarışmalı mı?) geride bırakmayı da bilir. bi rahat bıraksanız! bi gidip çay koysanız!
    ...
  • (bkz: yes web can)
hesabın var mı? giriş yap