• bir muradiye mevlevîhânesi şeyhi.
  • neşâtî.

    "merhum edirne şeyhi".

    (bkz: idrîs-i muhtefî/#3090414)
  • gittin amma ki kodun hasret ile cânı bile
    istemem sensiz olan sohbet-i yarânı bile

    beyitinin şairi.
  • edirneli olduğu biliniyor, ancak doğum tarihi belirsiz. "süleyman" olması ihtimali bulunmakla birlikte asıl adının ahmed olduğu sanılıyor. yaşamıyla ilgili bilgiler sınırlı. gelibolu mevlevihanesi'nde şeyhi ağazâde mehmet efendi'nin dervişi oldu. şeyhinin ölümünden sonra bir süre konya'da bulundu. 1670'te edirne mevlevihanesi'nde osman dede'den boşalan şeyhliğe getirildi. dört yıl kadar bu görevde kaldı. 1674'te yaşamını yitirdi. edirne mevlevihanesi'nin avlusuna gömüldü. 17'nci yüzyılın usta şairidir. büyük ölçüde nef'î ve urfî'nin etkisinde kaldı. 20 sayfalık "şerh-î müşkilât-ı urfî" adlı eseri hem farsça'ya olan hakimiyetini hem de urfî'şe hayranlığını gösterir. sultan 4. murat, sultan ibrahim, 4. mehmed gibi padişahlarla, köprülü mehmed paşa, köprülüzâde fâzıl ahmet paşa gibi devlet büyüklerine kasideler yazdı. çağının gazel ustalarından biri. divan edebiyatının sebk-i hindî tarzının öncülerinden. divanı 1933'te nüzhet ergun tarafından yayımlandı.
  • ettik o kadar ref’-i taayyün ki neşatî
    âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız

    ünlü bir beyiti.
  • o meşhur beyitinin hayati inanç tarafından düşülmüş şerhi de şöyledir:

    "etdik o kadar ref’-i teayyün ki neşâtî
    âyine-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız"

    [varlığımızı ortadan kaldırmak, şekerin çayda erimesi aşkta karanlık bedeni eritip yok etmek işinde o kadar ileri gittik ki; son derece parlak, üstelik cilalanarak kabiliyeti artırılmış ayna karşısına bile geçtiğimizde görülmüyoruz. ayna bizi gösteremiyor. öyle ya, ayna bedeni görür, rûhu görmez ya; ma’nâyı bilmez ya!]
  • "nihânız" redifli gazelin tamamı şöyledir:

    şevkiz ki dem-i bülbül-i şeydâdâ nihânız
    hûnuz ki dil-i gonce-i hamrâda nihânız

    (çılgın bülbülün şakıyışında gizli olan iştiyâk ve kıpkırmızı goncanın kalbinde gizlenmiş kanız)

    biz cism-i nizâr üzre döküp dâne-i eski
    çun rîşte-i cân gevher-i ma'nâda nihânız

    (biz, zayıf bedenimizin üzerine göz yaşı tanelerini döküp manâ incilerinin dizili olduğu can ipliği gibi görünmez olduk)

    olsak n'ola bî-nâm ü nişan şöhre-i âlem
    biz dil gibi bir turfe muammada nihânız

    (âlemde, isimsiz ve tanınmaz olsak ne olur, şöhret bulsak ne olur; biz, gönül gibi acâyip, girift bir bilmecede gizliyiz)

    mahrem yine her hâlimize bâd-ı sabâdır
    dâim şiken-i zülf-i dil-ârâda nihânız

    (sevgilinin saçının kıvrımlarında gizli olmamızdan dolayı her hâlimizi bilen sırdaşımız, bâd-ı sabâdır)

    hem gül gibi rengînî-i ma'nâ île zahir
    hem neş'e gibi hâlet-i sahbâda nihânız

    (hem gül gibi manâ güzelliği, çeşitliliği ile âşikâr; hem de neşe gibi, şarabın tabiatında gizliyiz)

    geh hâme gibi şekve-tırâz-ı gam-ı aşkız
    geh nâle gibi hâme-i şekvada nihânız

    (bazen kalem gibi, aşk gamından şikâyetleri yazarız; bazen de inilti gibi, şikâyetleri yazan kalemde gizliyiz)

    etdik o kadar ref'-i taayyün ki neşâtî
    âyîne-i pür-tâb-i mücellâda nihânız

    (ey neşâtî! görünülürlüğü o derece ortadan kaldırdık ki cilâlanmış, parlak aynada sır olduk)

    kaynak:
    http://www.turkishstudies.net/…ayi6/sayi6pdf/21.pdf
  • o bahçede kırılmış mezar taşları arasında bıraktım seni... zehr-i mardan aşağı inerken selimiye gözlerimin önünde bir film karesinin yukarıdan aşağıya doğru inişi gibi kayboluyordu... kimseler bilmiyordu senin o bağçe-i gülzarda yattığını.... muradiye aha muradiye... seni bir de çingeneler anlasaydı keşke....
  • " olsam n'ola aşkınla rüsva-yı heme-alem
    dil mest-i muhabbet can divane değil mi ya? "
  • merhum edirne şeyhi neşati diyor ki: biz saf aynalarda sırroluruz, öyle gaibiz.
hesabın var mı? giriş yap