• hastalari icin birbirinden hos terapiler hazirlayan, uygulayan amca. ay terapisi denilen de kendi hastalarina uyguladigi bir yontem,soyle ki; hastamiz bilmem kac gece su kadar zaman ayi izleyip hissettiklerinden ve dusunduklerinden hikayeler yaziyor ,seanlarda amcaya bunlari anlatiyor.

    edit: ayrica dedikoducu laf tasiyici bir insanmis. agzinda bakla islanmiyor.
  • yabancılaşma, narsistik benlik, hazcılık problemleri üzerine kendine has duruşu ve etkin önerileri olan karakalem grubu içerisinde yer alan varlığından mutlu olduğum entelektuel.
  • hayir

    "hayat çok kolay ve zahmetsiz bulunur. doğduğumuzda bedelsiz bize verilmiştir. kolay bulunan hayat zor yaşanır. bedelsiz insana verilen hayatı yaşamanın bedeli vardır. hayat dağdağalıdır. telaşı ve zorluğu ile hayat ancak hayattır. rahatça ve keyif içinde bir düşün içinde olanı hayat en kısa sürede düşünden uyandırır.
    hayat kıvrılan, alçalan, yükselen, ileriye, geriye, sağa, sola doğru dönen bir yol gibidir. bazen yavaşlar, bazen hızlanır. bazen durur gibi olur hayat. hayatın sabitesi yoktur. kırılgandır. fanidir. yaşananlar gelip geçer. konar ve göçeriz. gece de yaşarız, gündüzde. ağlarız da seviniriz de.
    hayat insanın istediği şekilde gitmez. engellenme duygusu insanların en çok yaşadığı bir histir. yağmur yağmasını isteriz, yağmaz. yürüyüşe çıkmak üzereyizdir. sağanak halinde yağmur semadan iner. sağlıklı olmak isteriz. bir virüs ile yatağa düşürülürüz. çok yaşamak isteriz. gençken ölümle tanışırız. hayattan bıkar duruma geliriz. ölüm bir türlü gelmek bilmez.

    başımıza işler gelir. terkederiz, terkediliriz. severiz, sevilmeyiz. oradan oraya savruluruz. yaşadığımız olaylar bize iyi de görünse kötü de görünse olayların sırrını merak ederiz.

    yaşadığımız koşullar sağlam temeller üzerine kurulu değildir. zenginlikten fakirliğe, çocukluktan yaşlılığa devşirilir dururuz. köyden şehire, kalabalıktan yalnızlığa hallaç pamuğu gibi atılırız.

    kazandım demek bu dünya için oldukça büyük bir iddiadır. kaybettim demek ise ruhu dipsiz bir uçuruma götüren gereksiz bir umudsuzluktur. kazanırız ve kayberiz. kaybettiğimizi sandığımız an kazanma, kazandığımızı söylediğimiz an kaybetmemiz olasıdır.

    zahiren kazansak da ebedi kazanmayı, zahiren kaybetsek de yine ebedi kazanmayı isteriz. bunun için de olayların hikmetine vakıf olmayı zorunlu biliriz: neden başıma geldi?

    sorunun yanıtı her daim açık ve net değildir. aklımız ters köşeye yatar. insani çaresizliğin en derinini hissederiz. olayların arkasındaki hikmet ve sır olayların zahirine göre hareket eden aklımız için muammadır.

    aklımızın da ikna olması için, kimi zaman şimdi şer gibi görünen bir olayın dünyevi olarak da hayır olduğunu yaratıcı bize ilerde gösterebilir. ama bu kesin bir ilke gibi görünmemektedir. bunu ilerde aklımızla görelim yada görmeyelim, acilen insan kalbinin hemen bilmek istediği şey her olayın hayır olduğudur. yani şimdilik şer gibi görünen bu olay ilerde hayırlara vesile olacak şeklindeki bir çözümleme yanlış olmasa da oldukça eksik ve kalbi teskin etmeyen bir çözümdür.

    olumsuz görünen olayın içindeki hayra ulaşabilmekte teslimiyet tamda bu noktada devreye girer ve kalbimizi yatıştıran tek durum olur. başımıza gelen olayların mutlak hikmetinin ne olduğuna dair bilgi onun mutlak ilmindedir ancak. onun hikmetsiz iş yapmayacağına dair kalbimizin teslimiyeti kalbimizin sorununu çözebilir, ruhumuza nefes aldırabilir.

    yaşadıklarımızın bir hiç uğruna olmadığına dair tam bir teslimiyet zahiren şer gibi görünen olayları bizim içsel dünyamız için hayırlı hale getirir. insan psikolojisinin işleyişi de zaten böyledir. yani olayın kendisi değil olayın bizim içsel dünyamızda temsil ediliş biçimi yani ona yüklediğimiz anlam hislerimizi belirler. şer gibi görünen bir olayın bizim içsel dünyamızda hayra dönüşebilme potansiyeli de burada yatar.

    yaşanan zahiri şer gibi görünen bir olayın insanın bu dünyada yaşayacağı son olay olduğunu kabul edelim. tek sıkımlık kurşunu kalması gibi yaşanacak başka bir anı olmayan bir insan için bu şer gibi görünen olayın içinde gizlenmiş olan hayır ne olabilir?

    hayır ona olan teslimiyettir. yaşanan şer gibi görünen olaya karşı teslimiyet, yaşanmışlığa razı olmak, şikayet etmemek her şer gibi görünen olayın içinde gizlenmiş olan hayırdır. tam bu noktada kalbin yaratıcı ile kurduğu varoluşsal bağ ve ona olan teslimiyeti kalbe bir direnme, güç ve dirilik kazandırır. böylesi bir kalb yaşanmış olumsuz görünen olaya karşı meydan okumuş, onun altında ezilmemiştir. en büyük galibiyet kalbin ona teslim olmasıdır.

    mutlak varlıkla bağlantı halinde yaşanan bir hayat yaşanan her hali iyi, güzel ve anlamlı kılar. nimetlere mazhar kılınan durumlarda da kalbin ihtiyacı yine teslim olmaktır. bu seferki teslimiyet nimetin ondan geldiğini bilmek ve ona şükran duygusu hissetmektir. nimetlerin verildiği durumlarda ona teslim olmayan bir kalbin karşısında en büyük tehdit kaybetmektir. gelenin gitmesi, görünenin kaybolması, verilenin alınması kalbi yaralar, endişelendirir. elde edilenlerin ondan geldiğine olan teslimiyet bu sefer de kaybolma riskine karşı kalbe direnç kazandırır, faniliğe meydan okutturur. o varsa herşey vardır.

    sabır ve şikayet etmemek ile ona şükran duygusu hissetmek arasında da çoğunlukla bir parelellik ve doğrusal bir orantı mevcuttur. şükran duygusu hissedebilenler sabır ve şikayetten uzaklaştığı gibi, sabır eden, şikayet etmeyen benlikler de şükran duymaya meyleder. bu iki hal devamlı birbirini besler. birinin eksikliği diğerinin zayıflamasına yol açar.

    hayırlı gibi görünen anlarda da şer gibi görünen anlarda da kalb ancak onunla tatmin olur, dağdağalı hayata karşı onunla meydan okur. hayır ne yaşanırsa yaşansın kalbin ona olan bağlılığıdır. "
  • yazdığı "giderken bana birşey söyle"adlı romanda mesajını terapiye gelen hastalar üzerinden veren,böylece hep roman kahramanlarına hem de okuyucularına hizmet eden yazar.
  • aynalar koridorunda aşk ve giderken bana bir şeyler söyle romanlarının yazarı. bu serinin üçüncü kitabı da gelecek ama zamanı net değil. ayrıca nietzsche ve babaannem isimli bir deneme kitabı vardır. şimdilik zevkle okuyoruz.
    bu arada uçlarda insanları anlatarak herkesin aradaki konumunu belirlemesini istiyor gibi bir hava var romanlarında. ya da ben öyle algılıyorum.
  • (bkz: film şeridi)
  • bağdat caddesi'nde bürosu bulunan psikoterapistir. psikoterapist olmasinin yaninda insanlarin 'hiçlik, her şeyden nefret etme, narsist benlik, ölüm korkusu, kendini değersiz hissetme' gibi pek çok sorunu kitaplarinda toplayip, en güzel şekilde dile getirir. bürosunun ismi öteki'dir. aynalar koridorunda aşk, ay terapisi, nietzsche ve babannem kitaplari, akıcı ve insanın kendini buldugu kitaplardir.

    manevi duygulari çatdanak vermeyip, alttan alttan aşılayan bir terapisttir. mutlak varlık, yaratici anlayışı ile 'insanların huzuru bulması gereken yeri' göstermeye çalışmıştır. genç psikiyatristin sesi kulak gıdıklar. keyifli, entelektüel bir adamdır. şimdilerde tvnet'te film şeridi isimli bir program sunmaktadır.
  • katıldığı kafa dengi isimli programda bir hekimin önlüğünü çıkarıp hastasına ne denli empati yapabileceğini göstermiş olan psikiyatrdır. bazen empati yaparken zihnini o kadar kaptırmaktadır ki başladığı cümleyi ya da saniyeler önce söylediği kelimeyi unutabilmektedir, aslında buna tam olarak unutma denemez bir düşünceye fazlasıyla konsantre olmanın yarattığı geçici bir ayrışıp bütünleşme denilebilir.
  • "doğduğu andan itibaren kaybetmekte olan insanın kaybeden olma korkusunu anlayamıyorum." demişti, onca terapiden, ilaçtan çok daha etkili olmuştu bu söz(ü) bende. kendisini diğerlerinden ayıran önemli bir özelliği karşısına gelip dertlerini anlatanlara, çok geniş bir bakış açısı kazandırması, meselenin sıkıntılar değil onlara nasıl baktığımız olduğunu öğretmeye çalışmasıdır kanaatimce, yazdığı romanlarda, konuşmalarında hep bunu vurgular. başarısının sırrı da bu olsa gerek.
  • beni benden alanlardan bir örnek:
    "kimse direkt olarak kendisine acıdığını söylemez. bunu söylemenin en tercih edilen yolu şikayet etmektir. sağlıklarından, yaşama koşullarından, hastalıklarından ve insan ilişkilerinden sürekli şikayet eden, her şeyi tenkit eden, memnuniyetsiz ve huzursuz insanlar genelde kendine acıyan insanlardır. kendilerini hayatın içinde bir kurban, hep kötü şeyler yaşamış bir zavallı olarak görürler. kendilerini değersiz gördükten sonra değerli hiçbir şeyleri kalmaz."
hesabın var mı? giriş yap