*

  • gereksemek.

    (bkz: ihtiyaç)
  • muhtaç olmak her zaman acizlikten değildir. dostluk da muhtaçlık barındırır içinde az çok. misal an gelir dost ararım ben, dosta dönerim, dosta gelir, o dinlesin, o anlasın, o bilsin isterim hem de ben konuşmasam/konuşamasam da… kimse yapamaz sanırım onun gibi, ondan başka, kimse anlayamaz, bilemez. ben muhtaç hissederim böyle zamanda kendimi dosta ve dost bilsin isterim, sevinsin isterim, muhtaçlıktan kastımı ben yapayanlış konuşsam da dost o olduğu için ona konuştuğumu anlasın isterim. böyle zamanlar işte içimdeki hissin adı muhtaçlık. acizlik midir? bence hayır… yalnızlıktan, yokluktan vsden dolayı çıkan bir riyakarlık mıdır? bence bu da değil. herkes “olabilir” ama sadece “o” anlayabilir. işte içimde muhtaç olmak diye adlandırdığım his de tam burada bir yerde saklanır hep. ben görebiliyorsam o da görebilir, hatta dikkatli bakarsa herkes görebilir. benim dostluğumun içinde var işte bir tutam muhtaçlık.
  • biliyor musunuz, sigarayı bıraktım, ona bu kadar bağımlı olmayayım diye.
    sonra kocayı bıraktım, ailemi geride bıraktım, arkadaşlarımı uzakta bıraktım.
    bir kalbe girmedim, kalbime girilmesine izin vermedim.
    yağmuru izlemeyi bıraktım, yıldızları seyretmeyi bıraktım.

    bırakamadığım tek şey, bir sevgiye olan muhtaçlığım oldu.

    bu benim zayıf yönüm, evet zayıf yönüm ve ne zaman darbe yesem buradan yiyorum hep. tam sol böğrümden. her seferinde diyorum ki, "kızım yapma, tek başına yapabilirsin. sevgi de neymiş, sen onsuz daha güçlüsün ve hayattasın. etme, etme bırak hayal kurmayı, bırak ihtimallerin üzerine eğilmeyi. tek başına daha iyisin."

    sonra, bir çiçek görüyorum taç yapraklarından biri örselenmiş. bir kedi görüyorum paçalarıma sürünüyor. bir çocuk görüyorum dilini bilmiyorum, ama gözlerinden ruhunu okuyorum. bir şarkı dinliyorum, gözlerim doluyor. hepsine birden gözlerim doluyor. kolayca sulanır gözlerim zaten. pek matah bir özellik değil.

    sonra bir adam görüyorum, sanıyorum ki o da beni görüyor. hemen gözlerini indirse orada olduğumu anlayacak; ama hep ileriye bakıyor. benden ayrı neresi varsa oraya bakıyor. bana bakmıyor, bakıyor sanıyorum. gözlerimin içine bakıyor sanıyorum.
    sandım.
    ama hayır. bakmıyor.
    ve anlıyorum ki bakmayacak da, denk değiliz.

    neyse.

    muhtaç olmak zor iş kardeşler, sevgiye muhtaç olmak ve hep oradan yaralanmak zor iş. tam sol böğründen, ne altından ne üstünden, tam sol böğründen.
  • insan hayatında görüp görülebilecek en kötü hisler yaşanan anlardan biri.
  • "kitaplarından ya da makalelelrinden eline biraz para geçince, borcunu ödemeye çalışırdı. başkalarına muhtaç olmayı fazla dert edinmezdi." mina urgan - d. h. lawrence

    (bkz: muhtaçlık)
    (bkz: ihtiyaç duymak)
    (bkz: elden ayaktan düşmek)
    (bkz: elden ağza yaşamak)
    (bkz: gereksemek)
  • oysa ne çok muhtaçtı birbirine herkes.
  • yine ilahi gizli veli hüsameddin debbağ-i mevlevi rivayet etti: gençliğimde gözüm ağrımıştı.doktorların ilaçlarıyla iyi olmamış ve azmıştı. bir gün müritlerden bir derviş babama yol gösterip “çocuğunu mevlana hazretlerine götür ondan yardım iste de gözleri iyi olsun” dedi. bunun üzerine babam beni alıp mevlana hazretlerine götürdü. meğerse o ulu kişinin de göz ağrısı varmış. “kendi derdine çare bulamayan kişi, başkasınınkine nasıl bulur?” diye geçti içimden. “hüsameddin, gözlerini görmem için biraz daha ilerle!” diye buyurdu mevlana. ben ileri koşup baş koydum. mevlana iki mübarek parmağıyla tükürüğünü alıp gözlerime sürdü ve

    “oğul, bıçak kendi sapını kesmez. fakat başka bir yerde zülfikarlık yapar. allahın adeti ve kanunu böyledir. onun kulları birbirlerine muhtaçtır. gerçekte bütün ihtiyaçlar tanrı’yadır.” dedi...
  • kendimi bildim bileli isteyerek ya da istemeyerek- ki çoğu zaman istemeyerek- içinde bulunduğum durum. muhtaç olmak demek maddi, manevi ihtiyacın olması demek. tek birini bile bir insanın bünyesi kaldıramazken, ikisini birarada yaşamak dünyadaki cehennem olmalı. çocukken muhtaçsındır. pek bir şeyin farkında olmadığın için senin açından pek sakıncası yoktur. öyle düşünür herkes ama tam tersi. bilinçaltı denen çöplüğe öyle bir yerleşir ki o mağduriyet, o mecburiyet.. sonra büyürsün düzeltmek için elinden geleni yaparsın. düzeltirsin de hatta. ama bir kırılma noktası olur ve kendini en başa dönmüş bulursun. acımasız bir paradoks bu. tıpkı bir labirent. içine bir girince çıkamazsın bir daha. hayır zaten bilinçaltına öyle bir yerleşmiş ki muhtaç değilken bile muhtaç hissediyorsun. belki de ruhsal bir hastalığa dönüşmüştür, bilinmez. kaç yaşına gelirsen gel bunu değiştiremezsin. çok çabalarsın ama olmaz. bazı şeyleri düzeltmeye gücü yetmez insanın. böyle garip bir durum işte... oysa kendimi bildim bileli en büyük duamdır "allahım senden başkasına muhtaç etme beni." sabırla bekliyorum elbet kabul olur.
  • insanın muhtaç olma duygusu ile sevme duygusu birbiriyle müthiş bir birliktelik içeriyor. muhtaç olmak, sevmenin ön koşulu adeta. insan sevdiğine karşı bir muhtaciyet hissediyor; seven sevdiğinin karşısında bir küçülme, onun içerisinde kaybolup gitme, yok olma hissini tatmak istiyor; anne oğlunun huzurunda sonsuzluğa kavuşmayı hissediyor, seven yine bir olup o ikiliğe artık bir son vermek istiyor. vücudu yaralı kişi bütün dünyaya aşık, yaşama karşı sonsuz bir büyülenme duygusuna kapılıyor.

    kudret ise sevgiden tamamen uzak, acımasızlıkla bir koşan, acı veren bir varlık. sevginin olmadığı yer aslinda kudret-ı mutlak anı. iktidar sahibi olmak, sevgiden vazgeçmenin ön koşulu, ne yazık ki...
hesabın var mı? giriş yap