• [aylar sonra gelen edit: arkadasin ismini muhammed şerif el faruki yerine bu halde yazmistim cunku hicbir kaynakta ve internette turkce imlasi gecmiyordu. daha onemlisi, konu hakkinda bilgi edinmek icin google'a basvuranlar turkce imlasiyla sadece bir sonuc alabiliyorlar, o da bir gram dahi bilgi vermiyor, sadece ismini copy paste etmisler. fakat isimleri frankofon q'lariyla degil orjinal veya turkce haliyle yazip, "bilgi edinmek isteyenler internette su sekilde arasinlar" diye not dusmek daha iyi bir cozum tabii]

    1. dunya savasinda, 24 yasinda basit bir osmanli subayiyken, tarihinin en muthis uckagitciliklarindan birini yaparak, modern ortadogunun sekillenmesinde bircok general ve politikacidan daha etkin olmustur.

    al faruqinin yedigi haltin anlasilmasi icin donemin kisa bir ozetini yapmak lazim: ingilizler, rusyayla ittifak kurmalari sonucu, osmanlinin toprak butunlugunun rus tehdidine karsi korunmasina iliskin 100 senedir suregelen politikalarini degistirmislerdir. nitekim osmanlinin savasa girmesiyle, rusyanin istanbulu, fransanin suriyeyi almasi kesin ve hatta hakli gorulmektedir. ingilizler de buna karsin, osmanlinin arap topraklarini dolayli olarak kontrol edip, hindistan-misir arasinda, gelecekteki rus tehdidine karsi saglam bir koridor yaratmak istemektedir.

    fakat bunun nasil yapilacagi tartisma konusudur. geleneksel olarak bu bolge, londradaki disisleri bakanliginin ve hindistan hukumetinin etkisindeyken, lord kitchenerin savas bakani olmasiyla, kahiredeki valilik dengeleri degistiriverir. sultani halife olarak goren sunni nufusundan korkan hindistan yonetiminin tum baltalamalarina karsin, kahire, araplara hilafet onerip bir ayaklanma yaratmak ister. boylece osmanli yenilecek ve avrupada acmaza donusen siper savasinda dengeler degisecekti. kahirenin uzun vadedeki amaci ise, bu araplarin ufak tefek kralliklar halinde icislerinde bagimsizliklarini kazanip, disislerinde ingiltereye ve daha onemlisi, kahireye baglanmasiydi. kahire, ingiliz imparatorlugunda londradan sonra ikinci siyasi merkez olagelen hindistan imparatorlugunun yerini almak istiyordu.

    iste kahirenin, mekkenin serifi huseyin'le halifelik pazarligini yaptigi bugunlerde, canakkalede savasmakta olan al faruqi bir gece birligini terk eder ve muttefiklere teslim olur. kahire icin onemli bilgileri oldugunu soyleyerek oraya yollanir.

    al faruqi, al-ahd denen bir gizli arap cemiyeti uyesiydi. al-ahd bizdeki ittihat ve terakkinin arap versiyonudur bir bakima, fakat asil kurulus amaci osmanlidan bagimsizlik kazanmak degil, enver pasa takiminin giderek sistematiklesen turkculuk ve merkeziyetcilik politikalarina karsi cikmakti. arap ve turk nufuslari esit olmasina karsin, istanbuldaki hukumette 150 turk milletvekiline karsi sadece 60 arap vardi. dahasi hicaz demiryolunun yapimiyla, yonetimi ele gecirmis jon turklerin bolgedeki etkisi artacakti.

    hayati boyunca osmanliya ve sultana az cok bagli olan huseyin, artik asil gucun jon turklerde oldugunu biliyordu ve enver pasanin, savas biter bitmez kendisini gorevden surecegine dair gizli emirleri ele gecirince, arap milliyetcileriyle iliski kurmus, ingilizlerin tekliflerini ve mesajlarinin bir nevi fizibilite calismalarini yaptirtmisti.

    dolayisiyla al faruqinin de, al-ahd'la olan iliskisi sayesinde, bu olan bitenlerden haberi vardi ve kahireye varir varmaz, kendini al-ahd'in sozcusu olarak tanitti. halbuki hic boyle bir gorevi veya rutbesi yoktu. tek yaptigi, ingilizlerin husseyine verdikleri teklifleri ayrintilariyla anlatmasiydi; bu da zaten kendi cikarlarina uygun bir destek bulmanin sevincindeki kahire ingilizlerine yetip de artmisti.

    al faruqinin yalanlari sayesinde, ingilizler, huseyinin liderliginde ayaklanmayi yayacak cok guclu bir arap gizli orgutlenmesi oldugunu sandilar. al faruqiye, araplara verilecek olan imtiyazlar bildirildi ve al faruqi bir arabulucu haline geldi. fakat isin komik tarafi, al ahd, faruqinin kendisini onlarin sozcusuymus gibi tanittigini hic bilemedi. bilemedigi gibi, al faruqi'nin ayni zamanda huseyinin otoritesiyle konustugunu sandilar. al faruqi bununla da kalmadi, huseyine de kendisini, al-ahdda olup bitenlerden haberdar bir ingiliz-arap cifte ajani olarak tanitti.

    yani huseyin, al-ahd, kahire ucgenindeki herkes, al faruqinin digerlerinin yetkili sozcusu olduklarina inandi ve hicbiri, al faruqinin tasidigi her mesaja kendi yorumunu kattigini bilemedi.

    sonucta, araplarin topyekun ayaklanacagi ve bu sayede butun savasin kazanilacagi hayaline iyice ikna olan kahire yetkilileri, yillarca onlarin liderligini yapmis ve simdi savas bakani olan lord kitchenerin muthis prestijiyle, politikalarini disisleri bakanligina kabul ettirip, hindistani ekarte etti. faruqi de tam bu siralarda kayiplara karismisti. 24 yasinda ortaligi birbirine katan bu "hickimse"nin neden olacagi (tek neden degil tabii ama son kertede dengeleri degistiren) degisimler daha yeni basliyordu.

    (ikinci kisim assagida, cok uzun entry yaziyorum diye kizanlar oldu, biz de boyle boluyoruz artik)
  • al faruqinin kahireyi ikna edip sahneden cekildigi siralarda, bircok politikaci, bati cephesindeki dengeleri degistirmek icin daha kestirmeden bir balkan ittifakinin kurulmasini (bulgaristan, romanya, yunanistan), bunlarin once istanbulu dusurup, sonra almanlara arkadan saldirmasini oneriyorlardi. nitekim daha 1915te, canakkale cikarmasindan once bu yapilabilirdi ve simdi bilindigi uzere, bizim alabilecegimiz hicbir onlem yoktu; istanbul 3 haftalik bir harekatla dusurulecekti.

    fakat ingiltere disisleri bakani edward grey bunu israrla onledi. nedeni de harekatin basarisiz olacagini sanmasi degil, tam tersine basarili olacagini gormesiydi. eger yunanistan istanbulu ele gecirirse, tarihi ve ekonomik nedenlerden dolayi bunu birakmak istemeyecekti. ve su anda ittifaki hayati onem tasiyan rusya, ingilterenin istanbulu yunanistana birakip kendisine ihanet ettigini dusunecek (o siralarda istanbulun, ele gecirilecekse, ruslar tarafindan ele gecirilmesinin hakli oldugunu dusunenler ingilterede dahi cogunluktaydi) ve bir ihtimal taraf degistereceklerdi. rusya her halukarda yunanistani yenip istanbulu isgal edecek fakat taraf degistirdikleri icin almanlarin tum gucleriyle bati cephesine yuklenmelerine neden olacaklardi. hatta 1907deki anglo-russian antlasmasini da bozabilir, afganistana hindistana saldirabilirlerdi. bunlar, alinmayacak kadar buyuk risklerdi.

    nitekim grey'in engellemeleri sayesinde balkan ittifaki kurulmadi ama rusya coktan killanmisti ve savas bitiminde istanbulun kendilerine birakilacagina dair bir garanti istediler. tehditkar bir havada yapilan bu istekler, ingiltere disislerini korkuttu ve ruslara evet demek zorunda kalindi. iste bu, diger ulkeleri de, daha bitmemis olan savas sonunda alacaklarini ortaya sunmaya zorlamisti. ve bu paylasmanin en onemli kismi, savas sonrasi ortadogusunda yapilacak fransiz/ingiliz paylasimiydi.

    ozetle, bati cephesindeki olum kalim savasinda ruslarin desteklerinin kaybedilmemesi icin onlara istanbul sozu verilmis; bu da ingilizleri hemen akabinde fransizlarla ortadogu icin masaya oturmaya zorlamisti. bugunku ortadoguyu, sekillendiren unlu sykes picot anlasmasi bu sekilde yapildi ve evet, tahmin edeceginiz gibi ingilizler, al-faruqinin etkiledigi kahire yetkililerinin raporlarina uygun bicimde bu anlasmayi yaptilar.

    yani faruqinin abarttigi ve huseyin'le birlikte sekillendirdigi hayali buyuk arap isyani ve isyan sonunda olusturulacak arap bolgeleri karsiliginda, fransizlardan zar zor bircok bolge koparilmisti. ornegin suriyenin buyuk kismi, onu almasi kesin gozuyle bakilan fransadan alinip araplara verilmis, bunun karsiliginda fransizlar ingilizlerden baska imtiyazlar almisti.

    isin daha komigi, kahirenin isteklerine uygun hareket ettigini sanan sykes'in (ki kendisinin ilk diplomatik goreviydi, ortadogu uzmani sayildigi, kahirede tutuldugu ve kitchenerin adami oldugu icin anlasma sorumlulugu ona yuklenmisti), araplarin bagimsizligindan kasti, sadece icislerinde bagimsizlikti. bu yuzden, anlasma uyarinca fransa sadece kiyi kesimlere direkt sahipken, suriyenin geri kalani da arap nufusuna ayrilacak ve fransanin dolayli etkisi altinda olacakti. oysa ki kahirenin bagimsizliktan kasti, araplara suriye ve cevresinde sadece toprak degil fransadan da bagimsizlik verilmesi, fakat bu gorunurdeki "arttirilmis bagimsizligin" da halen, genisletilmis kahire valiliginin kontrolunde kalmasiydi. gerci sykes, aptal degildi; onun amaci da fransiz etki bolgesini doguya kadar iyice uzatip, ingiltereye kalan kisimlarla rusya arasinda tampon olmasini saglamakti ama ingilizlerin bilmedigi, fransanin zaten suriyeyi butunuyle topraklarina katacak * kadar asker ve kaynak ayirmak istemedigi, direkt kontrol yerine etki alanlari formulunu, ingiltere taviz vermese dahi kabul edecegiydi.

    sykes gerci bunu da tahmin etmisti fakat bilinmesi gereken bir baska inanilmaz olay su ki, al faruqinin gaza getirmesiyle iyice somutlasan hayali arap isyani plani, son dakikada huseyinin, isyanin baslatilmasi icin once ingiliz askerlerinin saldiriyi baslatmasi gerektigini soylemesiyle iyice degismisti. isyanin bu girisime degecegine, ne de olsa huseyinin arkasinda koca bir gizli teskilatlanma olduguna inanan veya inanmak isteyen, bu dogrultuda al faruqiye yaslanan kahirenin etkiledigi ingilizler, asker cikarilmasi icin baski yapiyorlardi. sykes, bu baski sonucu, verdigi tavizler karsiliginda fransizlarin ilgilendigi bazi yerlerin ve limanlarin ingiltereye birakilmasini saglamis, asker cikarma ve sevketme isini kolaylastirmisti.

    sykes, kahireyle olusan gerginligi azaltmak icin bu basarisini on plana cikardi. fakat kader o ki, savas bakani kitchener, asil olum kalim savasinin verildigi bati cephesinden asker cekip arap isyanina vermeyi goze alamadi ve boylece sykesin bu kazancinin da onemi kalmadi.

    sonucta kahire, sykes tarafindan ihanete ugramis hissetti. al faruqinin ve huseyin'in isteklerini karsilamayan ve dolayisiyla kahirenin inandigi o buyuk arap isyanina da, misir valiligine entegre edilmis huseyin hilafetine de izin vermeyen bu anlasma icin, bir de ustune fransaya baska yerlerde tavizler verilmisti. eger al faruqinin fason oldugu bilinseydi, bu tavizler zaten bastan verilmeyecek, sykes'in ve kahire'nin arasi acilmayacak, kahire yonetimiyle hindistan yonetimi birbirine dusman olmayacak, olmayacak arap isyanini ateslemek icin ordu gonderilmesi tartisilip zaman kaybedilmeyecekti.

    fakat imzalar atilmisti ve hemen akabinde, her bir imtiyazin baska imtiyazlara yolactigi, sonunda haritalarin bastan silinip cizildigi bu anlasma, rusyaya da onaylatildi ve sykes-picot-sazanov anlasmasi oldu.

    al faruqi eger canakkalede birligini terk ederken farkedilip vurulsaydi, yahut ondan da once, taa suriyedeyken cemal pasanin gizli polis teskilati tarafindan al ahd uyesi oldugu ortaya cikarilsaydi, bugunku ortadoguyu sekillendiren en onemli olay olan sykes-picot anlasmasi da cok farkli olacakti. ama sartlar o kadar musaitti ki, ibrenin azicik oynayip bir zincirleme reaksiyona neden olmasi icin bu genc uckagitcinin sahneye cikmasi yeterli oldu.
  • osmanlı ordusunda subay iken çanakkale’de cepheden kaçan ve ingilizlere sığınan, şerif hüseyinin mısır temsilcisi olarak atanan ve ingilizlerle yaptığı yazışmalarda türklerden nefret ettiğini ve mekkede bulunan türk askerleri kendi silahları ile vurmaktan keyif aldığını belirten arap.

    (bkz: arap isyanı)
  • yaptığını ebu cehil yapmadı
    (bkz: tarihin en büyük münafığı)
hesabın var mı? giriş yap