*

  • halide edip adıvar'ın ilk kez 1951'de yayımlanmış olan anılarıdır.
  • çocukluk dönemimim aklımdan silinmeyen cumbalı eviydi, mor salkımlı ev... yengemin de evi cumbalıydı ama o karsısındaki ev, mor salkımları ile daha bir güzel daha bir özenliydi sanki. baharın gelmesini iple cekerdim ve kış gelene kadar hep yengemin balkonunda oturup o evi seyretmek isterdim.. saatlerce, hiç sıkılmadan. meltem rüzgarıyla savruluşlarını yavaş yavaş... bir gün yengemle birlikte misafirliğe gittiğimizde o eve anladım ki; o evde yaşamak değil karsıdan seyretmek cok daha keyifliymiş. çünkü onlar o güzelliği göremiyorlardı. o bembeyaz rum evini cumbasından aşağıya kadar saran mor salkımların güzelliği her zaman takılı kalmayı başarmıştır gözbebeklerimde... hayat veren dokunuşlar, sarıp sarmalayan coşkular vardır ya hani hayatta, işte o salkımlar da öyleydi... baharın adını o günlerde koydum ben... (bkz: baharın rengi/@leyli)
  • onyargiyla ve isteksiz okumaya baslayan genclerin kitabin daha ilk paragrafini okuduktan sonra "bu kadin kendini begenmis" demeleri muhtemel olan, benim de pek hazzetmedigimi belirtmeden gecemeyecegım halide edip adivar in kitabi.
  • halide edip adıvar'ın anılarından olusan kitaptır..oldukça iyi bir anı yazısı olmasına rağmen, daha önce hiç anı yazısı okumamış olanlar yada anı türünü sevmeyenlere sıkıcı gelebilir. osmanlının son dönemleri ve kurtuluş savaşı dönemleriyle ilgili bilgilerde barındırır..
  • insanın gözünün önüne bir sanatçının yetişmesini ve yetişirken en ufak detayların bile ileride onu ne kadar etkileyebileceğini seren bir kitap. kendinden bir şeyler bulduğunda çok da severek okuyabiliyor insan.

    --- spoiler ---

    bir de o devirde o kadar açık görüşlü ve aydın bir babaya sahip olmak ne büyük şans ya rabbi! derken adamın ikinci kadını almasıyla şoka sokuyor kişiyi!

    --- spoiler ---
  • halide edib'in biyografisi olan kitap, insan okurken hanımefendiye özeniyor adeta. çocukluğu, gençliği, anneliği, yazarlığı hatta belki kıyısından gazeteciliği derken, değineceğim tabii dediği ancak iki satırla geçiştirdiği ilk evliliği dışında her yaşadığına neredeyse gıpta ediyor insan. anadolu'ya, kurtuluşa,balkan harbi'ne,ittihat terakki'ye,31 mart vakası'na, arap coğrafyasına,istanbul'a hatta ingiltere ve hindistan'a gidip gelme şansı tanıyan şu biyografide benim en dikkatimi çekenler, kendisinin de belirttiği gibi, tüm isteğine rağmen halide'nin yetiştiği koşullar hasebiyle sınıf farkını bir türlü aşamamış olması ve yazarın katıksız vatan yahut ülke sevgisi olmuştu, balkan harbi zamanı dernek kurup, yaralıların tedavisi için uğraşan aynı zamanda dernekteki okumuş, yazmış, aydın kadınlarla ülke dışına, gazetelere protestolar çeken bir kadından başka türlü düşünme pek beklenemez zaten. kısaca hem biyografi sever hem halide sever hem de osmanlı'nın son demlerini merak edenlerdendenseniz mutlaka okuyun derim kitabı naçizane!
  • "içeride yine kurşunî bir havada o yüksek kubbeden inen küçük yağ kandilleri, boşlukta pırıldayan birer seyyare gibi idi. camlardan sızan ışık, bu kurşunî havaya görülmeyen, fakat sezilen bir penbelik ilave ediyordu. bunlar sönünce denizle gökyüzü gibi bir şey olacaktı."

    "o zaman sezmiştim; felâket ve acı, tıpkı muvaffakiyet ve büyük şöhret kadar, belki de daha fazla, bir insana, etrafındakilerin alâkasını çekiyor"

    "evet, hâdiselerin tesiri tahmine sığmayan fırtınalar gibi insanları, bir an evvel yeşil ve şen yapraklar hâlinde sallandıkları dallardan söküp boşluklara fırlattıklarını henüz bilmiyordum."

    "çünkü insanın, bazan yok olmak, en büyük saadet olacağına inandığı anlarda ferdî ebediyete inanmamak her halde büyük bir avunmadır."

    bu kitaptan aldığım güzel alıntılardır.
  • giriş cümlesini etkileyici bulduğum kitaplardan.

    "içimde, mor salkımlı bir ev var, beşiktaş taraflarında idi. çocukluğum o evde geçti, gittim aradım, bulamadım, yanmış...
    onu yazacağım."

    hani insanın aklında bir güzel rüya gibidir ya çocukluk. hani ne kadar kötü geçerse geçsin, çocuk yaşları hatırlayınca garip bir his alır ya içini. işte o hissi ararsın, o hissi hatırlatanları ararsın ya hep. arananı bulamamanın hissi, bulunmayanı hayalinde var etmek, var etmeye çalışmak. bende uyandırdığı hisler bunlar bu cümlelerin.

    halide edib'in çocukluğundaki tatlı yaramaz halleri, annesini kaybedince hissettikleri, bana çalıkuşu 'nun feride' sini hatırlattı. feride'yi de pek severim. küçük halide edib'i de pek sevdim.

    edit: yazım yanlışı
    edit2: hani bazı kitaplar hüp diye biter, bitmesi de hoşa gider ya, bence mor salkımlı ev, o kitaplardan değil. hem bitse artık, çok uzattım dedirtiyor bence okurken hem de bitmese aslında, hani böyle geniş bir zamana yayılsa, öyle tatlı tatlı keyif verse. veriyor işte öyle bir keyif, öyle tatlı tatlı ki. bence öyle.

    bitsin diye bir hışım sayfalarına defalarca asıldığım ama bitirmeye kıyamayıp türlü bahanelere sığınıp yavaşlatarak okuduğum kitap kendisi.

    ^kendimi tutamayıp, ileride, hakkında birkaç edit daha yazmam olası.
hesabın var mı? giriş yap