5 entry daha
  • bunuel'in kitabında ilginç ve şaşırtıcı olan sanırım şu: yıllara yayılan ve birçoğu ya eskide kalmış ya da sürmeye devam eden rutin alışkanlıklarına, dünyaya, dostlarına, sinemaya, ailesine, meslektaşlarına, ressamlara, şair ve yazarlara, kadınlara müthiş bir alaycılıkla ve belli bir mesafeden bakabilmesi. sanırım bunu başarmak oldukça zor, çünkü insan belli bir yaşı geçtikten sonra, gelecekte bu kitabı okuyacak yeni kuşaklar doğacaktır çünkü, parlak sözler söylemek ister, yaşam ve sanat hakkında sonu gelmez tumturaklı laflar etmek ister. ama bunuel öyle değil.

    öte yandan, konular arasında gezintiye çıkarken o denli rahat ki varlık ve nesneler arasında önem sırası bile gözetme ihtiyacı hissetmeden anlatıyor. chaplin'den bahsederken, beğenmediği bir filminden dolayı eisenstein'ı yumruklamak istediğini belirtiyor. sonra içkilerden bahsediyor, derken ufak bir anı kıvılcımı devreye giriyor. bir bakmışsın herhangi bir filminden bir sahne aktarmış, bazen o sahnenin nasıl oluştuğundan bahsediyor, kimi kez sigara ve içki içmek hakkında uzun açıklamalara girişiyor, hatta isteyen birkaç sayfa atlayabilir diyor.

    yarı alaycı biçimde paris'in kafelerinden ve barlarından bahsediyor. gerçeküstücüleri ve kendi filmlerini anlatırken de, günlük yaşamına vurgu yaparken de aynı rahatlığı ve sarkastik bakış açısını muhafaza ediyor. bir de sanırım hayatta birçok şeyi tatmanın, dolayısıyla mütevazı olmayı derinlemesine öğrenmenin, yanı sıra belirli bir ruhsal dinginliğe kavuşmanın rahatlığı bu, bilemiyorum. mesela cinselliğin zincirinden kurtulduğunu belirtmiş bir sayfada. artık cinsellik yerine içkiyi tercih edebileceğini belirtiyor ve bundan da gayet memnun olduğunu ifade ediyor.

    chaplin'le hollywood'daki buluşmaları, aragon'la ilginç sohbetleri, dali hakkındaki düşünceleri, greta garbo ile ilgili minik bir parça, hollywood film setleri, birkaç ispanya dönüş gezisi, fransa'nın caddeleri ve diğer dostlar, hayvan sevgisi, bellek ve uçurumları, gün içindeki düşünceler ve hissiyatlar, ispanya'nın orta çağ'ı, aile imgeleri, okul serüveni, din ve eğitim meseleleri, çapkınlık girişimleri, filmlerini yapım serüveni, yapımcı serge silberman ile buluşmaları, dostu ve senaristi jean-claude carriere ile ilgili hatıraları ve daha birçok şey bu kitapta zamanın tozlarından silkelenerek bir araya getirilmiş. arada karıştırıp herhangi bir yerinden okumak büyük keyif veriyor bendeniz hanging rock'a.

    kubrick'in paths of glory'sini çok sevdiğini, bununla birlikte rossellini'nin roma citta aperta'sını sevmediğini, eisenstein'ın potemkin zırhlısı'ndan çok etkilendiğini, lang'ın bütün filmlerini sevdiğini, wajda'ya hayranlık duyduğunu, ülkedaşı saura'yı sevdiğini ve daha birçok filmi, yönetmeni, şair ve yazarı bir bir anıp yazıya geçirmiş üstad, hayranlık uyandırıcı, resmen bilgi ve anekdot orgazmı.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap