• bilkent üniversitesinde tarih bölümü başkanı ve türk edebiyatı bölümü master programında öğretim üyesi.

    yky'den çıkan "osmanlı divan şiiri antolojisi" gibi muazzam bir seçkiyi hazırlamış; walter g. andrews'la "the age of beloveds" ve yine andrews ve najaat black ile "ottoman lyric peotry" kitaplarına imzasını atmıştır.

    akademik çevrelerde görmeye alıştığınız yüzlerden çok farklıdır; yaşamla sıkı sıkıya bağlı olduğundan her sözünde müthiş bir enerji sezinler, heyecanlanırsınız. bir şeyler anlatmakla yetinmez mesela; hep temel bir tezi ve onu çerçeveleyen başka bakış açılarıyla kuşatır anlattıklarını.
    akademik hayatın durgunluğunu, yaşamdan ve dış dünyadan kopukluğunu kendi bünyesinde hayli silmiş bir örnektir.
  • bu akademisyeni yky'den çıkardığı derleme kitap sayesinde tanıdım. sonra gerek konuşmacı gerek dinleyici olarak pek çok sempozyum ve panelde kendisini gözlemleme fırsatım oldu. heyecan sahibi, kendini yetiştirmiş, donanımlı bir akademisyen, ancak hemen her konuşmasında ve sorusunda aristo'nun "platon'u severim ama gerçeği daha çok severim" sözünü tekrarlama sebebini anlayamadım. ya gerçeği gerçekten seviyor. ya da her konuşmasını dinlemeye gelecek kişilerin olabileceğine itibar etmiyor.
  • kültür tarihi ve divan edebiyatı uzmanı olarak nitelemek elbette kısıtılayıcı olacaktır ancak metin yorumları bu konudaki bilgisi karşısında hayran bırakacak niteliktedir. kendisi esasen mehmet çavuşoğlu'nun, ardından walter g. andrews'un veliahdıdır. halihazırda yetiştirdiği öğrencileri bulunmakla birlikte kendisinin veliahdının kim olacağı sorusu cevapsızdır. uzaktan bakıldığında bu anlamıyla geleneksel akademik yöntemi takip etmediği anlaşılmaktadır. fakat kendine özgü yöntemin bir bütün olarak sonraki kuşaktan bir temsilciye aktarımı türk edebiyatı alanına hem kuramsal hem de işleyiş açısından son derece fayda sağlayacaktır. türk edebiyatı denizinin adalarından olmamasını dileriz.
  • divan edebiyatında divan edebiyatı konusunda, walter andrews'la yazdığı the age of beloveds adlı kitabın türkçe çevirisi beklenen ilim adamı...
  • aşağıdaki metinleri bir yazısında kullanmış şahsiyettir:

    "bu dönemde, anadolu'da yerleşik şehir hayatında ana dil farsça idi ve fars kültürü egemen kültür hâline gelmişti." (selçukluların anadoluda egemen oldukları dönem kastediliyor)

    "yunus'un söyledikleri âdeta kur'an'ın şiirsel yorumlarıdır."

    "osman gazi'nin okuma-yazma bilmediğini aşıkpaşazâde ve neşri tarihlerindeki bir anekdottan öğreniyoruz." (sözü edilen tarihlere referansla)

    "prof.mehmed çavuşoğlu, bu dönemde anadolu'da eser veren şair ve yazarları, çok isabetli bir şekilde üç gruba ayırır: ı-kendi misyonlarını halka tanıtmak ve görüşlerini yaymak isteyen şeyhler ve kültürlü dervişler, ıı-dînî ve destânî hikayeleri ve çoğunlukla iran ve arap kaynaklı aşk hikâyelerini sözlü ve yazılı olarak halka aktaran kıssahanlar, meddahlar, ııı-türkçeden başka dil bilmeyen türkmen beylerine ve devrin ileri gelenlerine arapça ve farsça eserleri, oldukça basit bir türkçe ile tercüme eden veya telif eser veren şair ve bilginler." (mehmet çavuşoğlu referansıyla yıldırım-fatih devri bağlamında)

    "fatih devri başlarında iran şairlerini taklid eden osmanlı şairleri, fatih devrinin sonlarında kendilerini iran şairlerinden üstün görmekteydiler. fatih devrinin sonlarında ve ıı.bayezid devrinin başlarında verilen eserlerle, türkçe bir kültür dili olarak gelişimini tamamlamıştır. ıı.bayezid devrine gelindiğinde anadolu ve rumeli artık şairler kaynağı, başkent istanbul da doğu'nun kültür ve bilim merkezi hâline gelmişti."

    "... '...biliniz ki iki dünya vardır: bahsedilmeden var olan dünya; buna hakiki âlem derler, çünkü onu görmek için konuşmaya lüzum yoktur. diğeri de sanatın âlemi, bahsedilmesi icap eden bu âlemdir, zîrâ bahsedilmezse var olamaz.'" (andré gide referansıyla verilen bir oscar wilde sözü)

    "... osmanlı şiirinin kapsadığı âlem de hakiki âlemden farklı ancak kelimelerle, mısralarla, beyitlerle var olan 'hayâlî bir âlem'dir. dolayısıyla gerçek değil 'yalan'dır. osmanlı şiirini de büyük ölçüde etkilemiş olan farsça'nın büyük şairi nizâmî bir şiirinde: 'şiir fenninde şunu unutma, en güzel olanı en yalan olanıdır,' diyerek, eski şiir kuramcılarının çok kullandıkları 'ekzebehu ahsenehu' (yani 'en güzel olanı en yalan olanıdır') sözüne gönderme yapıyor." (nizami'ye atıfla)

    "... 'aldanma ki şâir sözü elbette yalandır' ..." (fuzûlî'nin dizesi)

    "hiç bir edebî yaratı, içinde üretildiği toplumdan, hayattan 'kopuk' olamaz."

    "'kur'an dört ifade özelliği üzerindedir: bunlar, ibare, işaret, letayif ve hakayık'tır. bunlardan ibare halk için, işaret aydınlar için, letayif evliya için, hakayık peygamberler içindir.'" (harun tolasa'dan yapılan bu alıntının, lami'î çelebi'nin eserinden geldiği, orada da imam cafer'den şeyh süllemî kanalıyla aktarıldığı belirtiliyor)

    "... 'güncel ve gündelik yaşantılarımız ancak mecaz potasında sonraki zamanlar için dayanıklılık kazanır. şiir zamana, mecazla meydan okur'." (behçet necatigil'den alıntı)

    "büyük bir müzik gücüne sahip olan aruz vezni, şiiri, meclislerde yüksek sesle okunmaya da uygun hâle getirir."

    "hayâl ve anlam şiirin esasıydı, söz ise sadece o anlamı süsleyen, o hayâli ortaya koyan bir malzeme."

    not: "osmanlı şiirine genel bir bakış denemesi" başlıklı, şubat/03'te yayımlanmış bir makaleden yazımı aynen korunarak alınmıştır.
  • bilim adamı kimliğinden çok patron kimliği öne çıkan akademik.
  • uzun süredir yazayım deyip aksattığım bir şey de kalpaklı'nın hazırladığı fatih sultan mehmet belgeseli hakkında. şimdi, bu belgesel ile age of beloveds arasındaki tutuma bakarsak şöyle bir durum var ortada: belgeselde neden fatih'in cinsel hayatına dair bir şey konuşulmuyor? age beloveds, fatih'e atfedilen bir anekdotla başlıyordu oysa ki. ister istemez bir otosansür ihtimali geliyor aklıma ama... allah bilir.
  • vakti zamanında bunun da olduğu bir mülakata katılmıştım.

    garip garip adamlar. takım elbise giymişler, türk filmlerindeki mafya odası gibi bir salon. saçma sapan sorular.

    bu kalpaklı bana ayar oldu, halide edip'in kitaplarının hangi basımını okuduğumu sordu.

    höt zöt tavrı, altı üstü bir literati olmasına rağmen atom parçalıyor, 8 boyutlu uzay tasarlıyor, yapay zeka algoritmaları yazıyor havaları beni sinir etmişti. zaten takım elbiseli edebiyatçı mı olur!

    sonra bir gün kütüphanede bunun bir kitabına denk geldim. ihsan doğramacı'ya hediye etmiş, doğramacı da kütüphaneye hediye etmiş. kapak yazısının fotoğrafını çekmediğime pişmanım. böyle yağlama yıkama olmaz. velinimetine saygıda kusur etmemiş, iki paragraf yazı yazmış. o zaman anladım, gücü yeten yettiğine, yök'ü kuran adamın, maaşını veren adamın önünde el pençe divan, efendimler, başımızdan eksik olmayınlar, edebiyatı seven, hafif uçarı, takım elbiseye alerjisi olan, yaratıcılığını ve insanlara olan güvenini yitirmemiş tıfıl bir mezuna terslenmeler, saçma sapan sorular sormalar. ulan dedim ben bu adama nasıl olur da üstümde güce sahip olma hakkı veririm. istanbul üniversitesi türk edebiyatı mezunu bir adam. doğru dürüst bir bölüm dahi kazanamamış, oradan yürümüş. o oda, takım elbise ve kendi yarattıkları ve sürekli nalıncı keseri gibi kendilerine yonttukları hiyerarşi halesinden çık, sokakta selam vermezsin, terslense güler geçer ya da azarlar haddini bildirirsin. ama mallık bende kendimi bu ve bunun gibilerin değerlendirmesinin insafına bırakmış bulundum.

    kendisinin önü açık, akademi böylesini sever. bu yüzden akademide kalmadım. kapalı devre itaat sistemi kurmuşlar, sen ben bizim oğlan eğleniyorlar. daha da ileri gittim osur osur ipe diz önermelerle bilim yaptığı iddiasında bulunan insani bilimlerin bu haliyle bir boka yaramadığına da kanaat getirdim. gözümü açanlardandır kendisi.
hesabın var mı? giriş yap