• yeni yaptirdigi tuvaletleri parali yapacagini aciklayan, gerekce olarak da "hohoho siz evinizde tutar buraya yaparsiniz." demistir.*
  • bir öğrenci dövmesinden sonra okulda* bir isyan başlamasına sebebiyet vermiş okul müdürü. okulda varolmayan huzurun, okuduğum dönemde, bir daha hiç gelmemesini garanti altına almış ademoğlu. bu olaylardan sonra kendisi için tezahüratlar bile bestelenmiş zat:

    öğrenci döverek adam mı oldun,
    yetki bende diyerek müdür mü oldun,
    korkutmaz bizleri müdür *,
    dışarıda kapışalım * mehmet ali.
  • bir de bu adamın park yeri ayrıca bulunmasına rağmen inatla tam okulun* kapısının önüne park etmek gibi salak bir alışkanlığı vardı. insanın "istersen odana kadar arabayla git" diyesi gelir.
  • an itibariyle vefat ettigini ogrendigim* mezun oldugum lisenin muduru. butun ogrencilere kizsa da, bagirsa da, ayazda toren alaninda bekletse de uzun uzun o cankaya milli piyango anadolu lisesi nin efsanesiydi. basimiz sag olsun.
  • daha önce de şöyle bir savunması vardı:

    "mehmet ali çelebi askeri liseyi birincilikle, harp akademisi’ni[okulunu] de dördüncülükle bitirmiş. 15 aydır ergenekon’un tutuklu sanığı. kara kuvvetleri komutanlığı’nda, kara pilot teğmen. 24 yaşında. 2. ergenekon davasının 24 kasım günkü 20. duruşmasında konuştu. o konuşurken, izleyenler gözyaşlarını tutamadı.

    kara pilot teğmen mehmet ali çelebi, söz isteyerek yaptığı konuşmaya, “sayın başkan, mahkemenizin yargılama şekli tsk’ya hayasızca saldıranlara cesaret vermektedir” diyerek başladı.
    gazetelerin tsk ve genelkurmay başkanlığı aleyhinde, hakarete varan yazı ve yorumlardan alıntılar yapan genç teğmen, “bizler neden hedefiz” dedi ve mustafa kemal’in afyonkarahisar kolordu dairesi’nde subaylara yaptığı konuşmadan bir bölümle yanıtladı:

    “kuvvet ordudur! düşmanlar milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler, kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz etmeye başladılar. ordumuzu tamamen lağvederek, milleti bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek ve aşağılamak lazımdır. bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz.”

    kara pilot teğmen mehmet ali çelebi, konuşmasını şöyle sürdürdü:
    “unutmayalım; ordu milletin namusudur. bizler önce şeref, sonra hayat anlayışıyla yetiştirildik. er veya geç aklandığımızda savcılar kendilerine mustafa kemal’in sözünde yer beğensinler!”

    14 yaşında girdiği askeri lise diplomasını org. hurşit tolon’dan aldığını belirten teğmen çelebi, “kendisinden almam benim için şereftir. gurur ve onur duyuyorum” dedi.
    “yalnız bu husus savcılarımızın gözünden kaçmıştır. hukuksuzca ek klasör göndermeye devam edeceklerse askeri lise diploma töreni cd’sini kendilerine verebilirim. ne de olsa hazır bir örgütsel irtibat!”

    ben terörist, onlar demokratik gerilla!

    teğmen çelebi konuşmasında özetle şunları söyledi:
    “ben tanık olmak istemediğim için tutuklanıyorum. vatan hainleri, biz şerefli türk subaylarını karalamak için savcıların teşvikiyle tanık olabiliyorlar.
    ben ifade vereceğim yeri, türk milletinin şerefli kürsüsü olarak görüyorum.
    onlar ise, garez ve intikamlarına tatmin kürsüsü…
    ama ben terörist onlar demokratik gerilla…
    benim evime rejimin teminatı polis, bir orduyla kapıyı kırarız tehdidiyle giriyor, sahte evrak tanzim ediliyor. tutuklandıktan sonra ailem sürekli rahatsız ediliyor. babamın işyeri gasp ediliyor. diğer taraftan bebek katillerinin ayaklarına savcılar gidiyor, bir kırmızı halı serilmediği kalıyor. neden? çünkü ben terörist, onlar barış elçisi…
    türk milleti adına karar verdiğini söyleyen yüce heyet, acaba, türk milletinin, teröristi subayına yeğlediğini mi düşünüyor? türk yargısı, teröristi aklama, subayı aşağılama kurumu mudur?
    bakınız, devrem eren teğmen dağda terörist kovalarken terör örgütü üyesi olmak şüphesiyle 6 ay tutuklu kalmıştır. müteakiben tutuksuz yargılanmak üzere görev yeri yüksekova’ya dönmüştür. eren teğmen, atilla albayımın savunmasında bahsettiği gibi savcı zekeriya öz’ün ‘şırnak’tan paketledim de getirttim’ dediği teğmen ..."

    silivri'deki ergenekon duruşmalarında savunmalar devam ediyor.
    fakat acıklı olan, iddianameleri çarşaf çarşaf yayınlayanların bu savunmaları görmemezlikten gelmeleridir.
    ne yazık ki medya iyi bir sınav vermiyor.."
    ____
    http://www.odatv.com/…mezlikten-geliyor--0412091200
  • "... teğmen mehmet ali çelebi’nin iki yıl süren yargılamada daha yargı aşamasının başında olduğunu, bu yargılamanın onlarca yıl sürebileceğini... "
    ___
    http://www.odatv.com/…lebinin-istegi-ne--0105101200
    (bkz: #18774728)
    (bkz: ben terörist onlar demokratik gerilla)
  • son mektubu şöyle:

    "sevgili şebnem,

    umutsuzluk ortamında başlattığın, güvercin ayaklarıyla mesafe kat eden bu çalışma bugün itibariyle dev adımlara dönüşmüş; mahzun yürekleri bugünün sıkıntılarından yarının umutlarına götüren bir gönül arkadaşı olup süreci etkileyen, onu şekillendiren bir mahiyet kazanmıştır. mustafa kemal'in "lider dediğin önde yürüyen değil yol gösteren olmalıdır" sözü seni işaret etmektedir. emeğine ve yüreğine sağlık.

    yaşananlar şu tespitin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. türk milleti olarak mustafa kemal'den, onun devrimlerinden şahsi çıkarlarımız adına ödün vere vere silivri, hasdal zindanlarına geldik. artık kaderin bizim silkinmemiz için hazırladığı vakit gelmiş, hatlar çizilmiş, şeref ve haysiyet siperlerindeki kutsal nöbet başlamıştır. ebedi başkomutan'ın sakarya'da vermiş olduğu "hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. o satıh bütün vatandır" emri hala geçerlidir ve bugün hasdal ile silivri sathında icra edilmektedir.

    herkes bilmelidir ki, mustafa kemal'in askerleri devrimcidir ve devrimciler asla idare-i maslahatçı olamazlar. bu sebeple zaman ödün verme değil, bedel ödeme zamanıdır. değil mi ki koçlar kurban olmak içindir, o zaman mesele yok. mücadele, mezarımızı cumhuriyetin son siperi yapana kadar sürecektir. bizler atamıza ve tüm cumhuriyet şehitlerine borçlu olduğumuz fedakarlık derecesini düşündükçe, bugüne kadar yapabildiklerimizi pek küçük buluyoruz.

    unutulmamalıdır ki esas hüküm tarih ve insanlığa aittir. gerçeğe müdahale edip, ona kendine ait olmayan bir renk ve biçim vererek bizleri bugün rehin alanlar, yarın o gerçeğin saf ışığı karşısında vicdanlarında hapsolacaklardır.

    adaletin ve doğruluğun sarsılmaz takipçilerini hasdal'daki komutanlarım ve bütün zincire vurulmuş arkadaşlarım adına selamlarım.

    mehmet ali çelebi
    tutuklu kara pilot teğmen"
  • silivri'de yaptığı son konuşma şöyle:

    "sayın başkan, saygıdeğer heyet,

    mustafa kemal’den, onun devrimlerinden millet olarak şahsi çıkarlarımız adına ödün vere vere hasdal, silivri zindanlarına çekildik. bizi ihanete uğrayan atatürk devrimleri buralara attı. hakikatin ağırlığını yüklenemeyen geçim kapısı vatanseverliği de burada tutuyor.

    iki sene evvel tsk’nin namuslu ellerinden, birliğimden terörist olma şüphesiyle alındım. kuvvetli suç şüphemi oluşturan delil klasörü incelendiğinde (252 nolu klasör) kemalizmin terörist ideoloji ilan edildiğini göreceksiniz. bilinmelidir ki atatürk devrimlerinin nasibi terör iddianamelerine oyuncak olmak değildir. bunlar mustafa kemal’i anlayacak kıratta olmayan hastalıklı kafaların, sefil ruhların ürünüdür. kurduğu devlette onun sağladığı nimetlerden yararlananlar onu yargılamaya çalışıyor! bina mimarı, resim ressamı yargılayabilir mi? şaşırmıyorum, çünkü diğer suç unsurum nutuk’tan bu mikroplara karşı bağışıklıyım:

    “gelecek kuşakların türkiye’de cumhuriyet’in ilan edildiği gün, ona insafsızca saldıranların başında cumhuriyetçiyim diyenlerin yer aldığını görerek asla şaşıracaklarını sanmayınız. aksine türkiye’nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek düşüncelerini tahlil ve tespitte hiç de karamsarlığa düşmeyeceklerdir.”

    mustafa kemal’e ait düşüncelerle suçlanıyorum. ne güzel benim suçum. ne güzel benim davam. zulmün hançerlerini üzerime çekecek kadar ona bağlı isem ne mutlu bana! dilerim kuvveli şüphem katlanarak artar. o zaman hayatım daha da anlam kanacaktır.

    kürsüye ulaşabilmem 2 senemi çaldı. yüreğimdeki yurt sevgisi, askerlik gurur ve şerefimle bir de 26 yaşımla oraya yürüyecek ve savunma vereceğim.

    kanun gücüyle askere diz çöktürmeye çalışanlara,

    bu devlet, bu millet için peşinen ölüm tercihi yapmış türk subayını iki senede iki büklüm yapabileceğini zanneden sığ zihniyetlilere,

    tarihin şanlı sayfalarına layık mustafa kemal adını terör sayfalarında lekelemek isteyenlere söyleyeceklerim var!

    islah olmadim

    bu toplantıya başkanlık eden, gözleri altında olduğumuz ebedi önder mustafa kemal atatürk’ün iradesini, titremeksizin bedenlerinden vazgeçen ve şimdi kabirlerinden başlarını kaldırarak bizleri izleyen şehit ruhlarının dileklerini, türk milletinin vicdanını kendi sesimde toplayarak bütün dünyaya haykırıyorum: ben islah olmadim!

    hiçbir güç benim vatana olan sevgim ve onun azametini ıslah edemez.

    beni hıyanetin dostu, karanlığın yoldaşı olmama suçundan ıslah edemezsiniz! utanmayanların yüzkarası olmaya devam edeceğim.

    uçurumlar arasından, ölüm yollarından, topların tüfeklerin namlusundan geçerek zihnimize, yüreğimize intikal eden cumhuriyetin, mustafa kemal devrimlerinin en kıskanç neferlerinden olma suçundan ıslah edemezsiniz!

    ne sandılar türk subayını? ben insanlık tarihi boyunca evladı olduğu türk milletinin boynuna esaret zinciri geçirtmeyen türk ordusu’nun subayıyım. bunları suç kabul edenlerin müebbet okları karşısında ürküp çekilmiyorum. esaret zincirini gururla bedenime sarıyorum. görevimi şevk ve ümitle yüklenip onları istekle karşıma alıyorum.

    inancım odur ki mustafa kemal düşüncesinin takipçisi olmak, türk milletinin ortak suçudur, hiç değilse namuslu kalan omurgasız olmayanların ortak suçudur bu. türk milletinin her bireyi potansiyel suçludur.

    suç sayılan eyleme katılmam tam bir inanç ve bilinçledir. bu uğurda taşıyacağım prangalardan, mahkûm edileceğim en ağır cezalardan şeref duyarım. ama zindandan çıkacağımız gün bizi yeniden mahkûm etmeniz gerekecektir. çünkü biz o gün de bugün olduğumuz kadar suçlu olacağız.

    savunma verdiğimde birtakım ülser kuyusu, ısmarlama basının pis nefesinde lekelenmiş önyargılı hafızalar; adaletin sarsılmaz takipçileri, mustafa kemal’e dost vicdanlar; iki sene rehin alınmış bir muvazzaf subayın, kuvvetli suç şüphesi’ni görmek üzere,

    en azından böyle bir kara lekeye inanırlarsa yüzüme tükürmek üzere burada olmalılar.

    şairin dediği gibi:

    bir şey varsa

    bir şey vardır

    bir şey yoksa

    çok şey vardır

    özdemir asaf

    vatanıma ihanetten yargılanıyorum. bir şüphe kırıntısı dahi akıllarda yer ederse eğer, milletimden talebimdir:

    çıkarın o şanlı üniformamı üzerimden.

    yeter olsun! mübarek vatan havasını ciğerlerime sokmayın.

    lekelenmişse eğer topraklara sürtün alnımı.

    daha fazla değdirmeyin vatan topraklarına ayaklarımı.

    dağ doruklarına bırakın bu bedeni; kuşlar etimi çeke çeke parçalasınlar beni. bütün varlığımı ovalara saçsınlar ki ibret olsun âleme…

    aklın almayacağı iftira ve isnatlarla bu tezgâhı kuranlar beni iki sene zindanda tutmakla başarılı olmuşlardır. ancak ben onların bu küçük zaferine izin verecek kadar güçlüyüm. bugün beni burada tutarak başları göğe erenler, yarın adaletin saf ışığı karşısında başlarını yerden kaldıramayacaklar olacaktır.

    zaman ve hadiseler her türlü hakikati ispat eder, fakat bazen böyle helak eden darbeler indirerek. aldatmacaların son bulacağı ve kötülüklerin yenileceği gün gelecektir. varsın o gün benim zindanımın üzerine doğsun, ne önemi var? o mutlu gün 2 yıldır bulunduğum, zulmün tesis ettiği sabit ikametgâhım! hasdal’da beni bulacaktır.

    o zaman zulüm adaletin buyruğuna girecek, tarih hakikati yine göndere çekecek, o sancak yine dalgalanacak ve dosta düşmana o ulvi düşünceyi haykıracaktır: “harbiyeli aldanmaz!”

    yolları kapattılar, açacağız.

    ufku kararttılar, ağartacağız.

    yurdumuz virandır, şenleteceğiz.

    yüce heyeti saygıyla selamlarım!

    mehmet ali çelebi

    tutuklu kr. plt. tğm."
  • savunmasını giriş bölümü:

    "çelebi: burası silivri zindanı değil çiğiltepe!

    dz. yb. ali tatar, dz. alb. berk erden, j. aib. abdülkerim kirca...
    ben buraya bu şehitlerimizin yüreklerindeki duygularla,
    halkın ordusu olan tsk'nin milletimize olan sarsılmaz inancıyla,
    bu topraklarda hiç kaybetmeyen m. kemal devrimlerinin gücüyle geldim.
    burası bizim için silivri zindanı değil alb. reşat'ın, mehmetçiğin ve şimdi de bizlerin milletimizin namusu, onuru ve bağımsızlığı için savunduğu çiğiltepe'dir.
    buradan beni yetiştiren ve bu üniformayı bana lütfeden yüce türk milletine, tüm silah arkadaşlarıma ve komutanlarıma sesleniyorum. çiğiltepe kaybedilmeyecek. gözünüz arkada kalmasın, burada biz varız. burada m. kemal'in subayları, türk milletinin askerleri var. bundan sonra şehitler versek bile kaybedilmeyecek çiğiltepe.
    ben harbiye mezunuyum ama bugün bahriye armasıyla buradayım. evladı gökçen'e çok çalışmasını salık veren bir ses duymuştuk, bir çığlık yüreklerimizi dağlamıştı:
    "ben bu hukuksuzlukla yaşayamam. belki benim ölümüm benim durumumda olanların aydınlığa çıkmasına vesile olur. şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum." diyerek bize korku salmaya çalışanları büyük küçümseyen, t.c'nin var oluşu için kendi yok oluşunun karşısına çıkabilen, hasdal askeri ceza ve tutukevinde bir süre kendisine zincir arkadaşlığı yaptığım komutanım dz. yb. ali tatar'ın hakikatte milletimizin kahraman ve vefalı göğsünde yattığını göstermek için bu armayı yüreğime iliştirdim.
    onunla birlikte cumhuriyeti yaşatma savaşında şehit düşen dz. alb. berk erden, j. alb. abdülkerim kirca, kuddusi okkir ve tüm cumhuriyet şehitlerinin ruhlarına fatihalar takdim ediyor, milletimize başsağlığı diliyorum.
    vatan mihrabına kollarını bacaklarını vermiş olan yarı-şehitlerimiz gazilerimizi, cumhuriyeti ilelebet yaşatma görevini nöbet mahallimiz hasdal sathında icra eden zincir arkadaşlarımı selamlıyor, koşulsuz destekleriyle yanımızda olan ve şimdi ordu-millet anlayışının tezahürünü bu salona yansıtan gerçeğin sarsılmaz takipçilerine saygılarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum.

    24 aylık bir dönem sonunda kürsüye ulaşabilmenin buruk mutluluğunu yaşıyorum. bu gencecik yaşımda, dünya üzerinde geçirdiğim sayılı yılların iki tanesini, sözde örgütün sözde yöneticiliği iddialarını çürütmek adına yüce türk adaletinin karşısına çıkmak için bekleyerek geçirdim.
    her zaman bildiğim, her zaman bilinen suçsuzluğumu; bu en yüce ve doğru
    gerçeği dile getirebilmek için neden iki yıl beklemek zorunda kaldım, hiç
    bilemiyorum. neden sorusu karşısında geceleri duyduğumuz o anlamsız
    sessizliği ve boşluğu hissediyorum. üzülüyorum ama bu üzüntünün benliğimi
    teslim almasına asla izin vermiyorum.
    sadece soruyorum! iki yıl boyunca neden bu savunmasızlık, neden bu korunmasızlık içerisinde bırakıldık! bu soru burada, bu adalete-geç-kalmış mahkeme salonunun her köşesinde yankılanıyor. biz yokken bile bu soru burada bir hayalet gibi geziniyor.
    bu süre zarfında "vatan yoksa evladın da hükmü kalmaz." anlayışını terketmeden bu haksızlığa sabır ve metanetle granit gibi dayanan aileme, avukatlığımı yaparken tutuklanan sayın yusuf erikel'e, sonrasında tereddütsüz vicdani saiklerle avukatlığımı üstlenen sn. celal ülgen'e, sn. hüseyin ersöz'e, sn. serkan günel'e, sizlerden önce bizi yargılayıp suçlu bulan mondros basınının üflediği sis perdesinin ardından gerçekleri gören ve bizi asil desteklerinden mahrum bırakmayan cumhuriyet okurlarına, iddialara prim vermeyen tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilen muvazzaf personeli görevlerine başlatan, hukuksal, maddi ve manevi desteğini esirgemeyen, namuslu ellerinde beni yetiştiren kurumum tsk'ne teşekkürü bir borç bilir, şükranlarımı sunarım.
    bir akşam kendisine nazı geçenlerden biri m. kemal'e şöyle söyler:
    - düşünmelisiniz ki eğer ölürseniz; heykelinizi paramparça ederler. yaptıklarınızın hiçbiri ayakta kalmaz. çok yaşamaya bakmalısınız. atatürk güler ve şu cevabı verir: unutmayınız ki m. kemaller yirmi yaşındadır.
    ben mustafa kemal yetiştiren harbiye mezunuyum. biz harbiyeliler her 13 mart atanın harbiye'ye giriş törenlerinde apoleti 1283 okunduğunda "içimizde" diye haykırırız. bu kürsüden ettiğim askerlik yeminine, milletimin üzerimdeki emeğine, sevdiklerimin güvenine muhalif hareket etmemiş olmanın verdiği vicdan rahatlığı ile size şunu hatırlatmak istiyorum. m. kemal'in ruhu içimde. ben bir m. kemal neferi olarak buradayım.

    atatürk yaptıklarıyla biten bir insan değildir. o her kuşakta yeniden başlar. mustafa kemal mirası bizim için kocaman bir ikmal deposu, cephe yığmağıdır. m. kemal türk milletinin karşısında ne yapmışsa benden de onu göreceksiniz. o benim yerimde olsaydı nasıl davranacaksa ben de öyle davranacağım. onun üniformasını taşıyorum. türk milletini m. kemal adına selamlıyorum.
    sayın başkan, saygıdeğer heyet;
    bu iddianamede benim için iki şey kesin olarak yoktur: birincisi hukuktur, ikincisi ise bu iddianamede ben yokum. oradaki ben, ben değilim. ben bu iddianamede yaratılan canavar değilim. yaşamımı baştanbaşa karıştırın. kötü niyet izlerine rastlayamayacaksınız. buna karşılık belki de biraz çokça iyi niyet izleri kalmıştır.
    ben bu devlete 30 yıl bankacılık sektöründe emek ermiş devletin trilyonlarına sahip çıkmış bir babanın, yine bu devlete 30 yıl cezaevlerinde gardiyan ve başgardiyan (infaz koruma memuru) olarak hizmet etmiş bir ananın evladıyım. ben kimim?
    yurduna tapınan, idealist ruhunda ulus ve yurt uğruna çok büyük işler yapmak tutkusu kaynayan genç bir subayım. şu ana dek orduya ve millete faydalı bir uzuv olmaktan başka hiçbir vicdani emel edinmedim. bundan sonra da memlekete zararlı olmaktan allah beni korusun.
    buradaki en genç sanığım. istemeden de olsa genç olmamın getirdiği bazı aşırılıklar, hamlıklar gösterebilirim. bu doğaldır. türk milletinin karakterini kendinde toplamış olan yüce heyetin hoşgörüsünü umuyorum. şunu da belirtmek isterim ki zulme isyanımız bile bize öğretilen edep ve saygı içerisinde olacaktır.
    sayın başkan, saygıdeğer heyet;
    tanık olmak isterken kendimi yalanlarla kuşatılı buldum, iftira gölgeleri etrafımı sardı. bizleri hastalıklı ilan ettiler, korku dağları yarattılar çevremizde, en yakınlarımız dahi bizden uzaklaştı.
    kutsal kabul ettiğimiz değerler üzerinde saygısız ve duygusuz bir iddianameyle karşılaştım. iddianameye yazılanların çokluğu ve aleladeliği karşısında gerçeklerin azlığı ve saptırılmışlığı beni devletim adına üzdü. hakikati riya ile örtmek, gerçeği boğmak, bazı ihtirasları meşru ve süslü göstermek için tıpkı içi boş bir teneke gibi hayli gürültü yapılmıştır.

    bu iddianame hukuktan firar eden, sağlam dayanak yoksunluğundan ürkütücü kelimelere sarılan en karanlık kötülüğün eseridir...
    bu iddianame yazılış mantığıyla, yazılış biçimiyle, içeriğiyle, ekleriyle ve başından sonuna kadar sergilediği gerçekleri saklayan "hukuksuzca-mahkûm-etme" zihniyetiyle bir adaletsizlik mucizesidir. bu iddianame rahatlıkla hukuku yok etme adına tarihin gördüğü en büyük sanat eserlerinden birisi sayılabilir.
    bu iddianame subay paketlediğini iftihar ederek söyleyenlerin, onurlu olan her türk ferdi gibi namusu olan subayları hakkında yalan beyanda bulunmak üzere adam ayartmaya çalışanların, hukuk adamı olmasına rağmen masumiyet karinesini ihlal edip bizlere "sözde tsk" diyerek siyasal eğilim ve endişelerinin hukuk bilgilerini yenmelerine müsaade edenlerin, ebedi önder m. kemal atatürk'ü tarihin şanlı sayfalarından kopararak terör sayfalarında küçültmek isteyenlerin ürünüdür.
    en trajik olan da bu iddianameye göre insanın insan olması suçtur. bu iddianame "sevgilisine yazdığı mektubu getirin, onu asmak için fazlasıyla neden bulurum' diyen napolyon mantığına sahiptir. bu iddianamenin mantığıyla terörist sayılamayacak tek bir insan bile bulunamaz bu dünyada. türk hukuk tarihinde böyle bir katliamın benzeri yoktur.
    insan böylesi kara mucizeler ve böylesi yoğun nefretler karşısında ne yapabilir ki! insan nasıl olur da bu kara-duygululuk karşısında sessizliğe ve iç dünyasına çekilmez. nasıl olur da insanın bu zulüm karşısında, bu korkunç eziyet karşısında nutku tutulmaz!
    yine de biz yüreğimizin haklı isyanını sabretmeye, haklılığın inadına ve sükûtun erdemlerine dönüştürmesini bilmekten büyük mutluluk duyuyoruz. bu mutluluğun kaynağında türkiye cumhuriyeti devletine, türk milletine koşulsuz saygımız ve sevgimiz bulunmaktadır. bizi masumiyet karinesi gibi hukukun en temel ilkelerinden birisini yok sayarak "sözde tsk" olarak nitelemek isteyen -sözde hukuk adamlarının- varlığında bile bu saygı ve sevgiyi lekeletmeyeceğiz.
    sokrates'in en önemli buyruğu "kendini bil"dir. kendini bilmek bir yerde hakkını, haddini yani sınırını bilmektir.
    anayasa mahkemesi eski başkanı yekta güngör özden hukukçu kimliğini şöyle tarif ediyor: "türk yargısında görev alan erdemli, namuslu bir kişi, hiçbir zaman hiçbir nedenle kimseye yanaşmaz, yalvarıp yakarmaz, yan tutmaz, yaranma çabasına girmez, bağımsızlığı gölgelemez, yargının, ulusal onur olduğu bilinciyle yüzü ak, alnı açık dimdik durur. kimsenin uydusu, uşağı, yamağı ve çomağı değildir."
    hukuk devleti herkesin karşısındakinin hak ve özgürlüğüne de saygı gösterdiği, hukukun üstünlüğü ilkesinin içtenlikle benimsendiği devlet değil midir? hukukun sayılmadığı yerde sayılacak hiçbir şey kalmaz. ibretle izlediğimiz bu olay hukuksallığın çekinilmeden göz ardı edildiğinin ve çaresizliğin kanıtıdır.

    bilinmelidir ki çaresizliği her zaman taşıyanlar yalnızca korkaklar, gerçek suçlular ya da iftira atanlardır. onların en iç duygusudur çaresizlik. oysa bizim tertemiz duygularımızın şelalesinde yalnızca ve yalnızca şeref, onur ve gurur akar.
    sadece ve sadece şeref, onur ve vatana bağlılığın yegâne biçimleri olan sabır, kararlılık ve erdem yansır zihinlerimizden. bunlardan gayrisi bizim için ölmekten beterdir.
    sayın başkan, saygıdeğer heyet;
    artık yalanın, hukuksuzluğun daha çok kıyım yapamayacağı an gelmiştir. gerçeklerin ortaya çıkacağı an... beni duyan sadece siz yargıçlarımız değildir. türk milletinin ruhu çiğiltepe harp meydanının kenarında el bağlamış durmaktadır. şu an gözlerini buraya çevirdi, kulak kesildi sizlerin şahsında en doğru hükmü vermesini ve milletten aldığınız vekâlet doğrultusunda adaletin yerini bulmasını bekliyor.
    iddianamede insanlığın kanla büyük fedakârlıklar sonucu ulaştığı değerlerin, türk milletinin yüksek kültürünün, tsk geleneklerinin, m. kemal düşüncesinin en tehlikeli biçimde sorgulandığını göreceksiniz. ancak bu saldırıya uzun menzilli m. kemal füzeleriyle, filozofların insanlığa yol göstermiş zamana meydan okuyan düşünceleriyle cevap vereceğim.
    ben biliyorum ki hiçbir şey söylemesem yine de bu mesnetsiz iddialar benim suçlu bulunmamı sağlayamaz. çünkü bu iddianame yalnızca atanların eline bulaşan bir çamur, bir iftira belgesidir.
    bu savunmayı akıl ve makuliyetin, doğruluğun iftiralarla, kara düşüncelerle mücadeleye hazır olduğunu göstermek için yapacağım.

    savunmamın temeli, şahsımda tsk'ne dolayısıyla türk milletine kurulan tuzağın deşifresidir. tsk'nin ve türk milletinin nasıl hedef tahtasına oturtulduğunu göstereceğim. savunma hattım t.c.ne saldırı olan her yerdir. çünkü "hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır ve o satıh sizin için silivri zindanı bizim içinse çiğiltepe olan şu an üzerinde bulunduğumuz bütün vatan toprağıdır.
    sayın başkan kirli eller yürüttükleri asimetrik mücadele ile bizlerin kişiliğine değil, tsk'nin şerefine, ülkenin ulusal egemenliğine uzanıp ulusun boynuna kement atmaya çalışmaktadır.
    ancak türk ulusunun vekâletini taşıyan, m. kemal'in her daim şeref mevkiinde tutulmasını istediği silahlı kuvvetlere saldırı türk milletinin bağımsızlığına, namusuna saldırıdır. 28 ağustos 2008 genelkurmay başkanlığı devir teslim töreninde komutanlarım:
    "kurulduğu günden beri böylesine ciddi tehlikelerle aynı anda karşı karşıya kalmamış olan ülkemizin ulusal, üniter ve laik yapısını bozmak, birliğini ortadan kaldırmak ve sonuçta bölünmeye hazır bir türkiye görmek isteyenlerin var olduğu bir gerçektir. kararlı duruşuyla tsk'yı bazı çevrelerin planlarının karşısındaki en büyük engel olarak kabul edenlerin yürütmekte olduğu bu karanlık savaşı görmezden gelmek mümkün değildir. her fırsatta silahlı kuvvetler'e ve onun mensuplarına karşı seviyesiz saldırılar yapılmaktadır. bu seviyesiz saldırılar bizleri incitebilir ancak hiçbir şekilde türk ulusunun türk silahlı kuvvetleri'ne karşı beslediği ve bizim için en büyük güç kaynağımız olan güveni sarsamaz. bu gerçeğe türk silahlı kuvvetleri mensupları büyük bir içtenlikle inanmaktadır."
    türk ulusu bizlere beslediği güvene, onuruyla şereflendirdiği vazifemize ihanet etmediğimizi görecektir.
    siz bu devleti devlet yapan hukuku temsil ediyorsunuz. ama ben de herhangi bir fertten fazla bir şeyim. ben de şu anda bir temsilciyim. her ne pahasına olursa olsun laik, ulus, üniter devleti, atatürk'ün devrimlerini korumaya karar vermiş türk gençliğinin ve her daim türk milletine öncü olmuş türk silahlı kuvvetlerinin bir temsilcisi.
    bu nedenle asla şüpheniz olmasın ki adaletin en ufak bir şüpheden uzak olarak tecelli etmesi için çalışmak yüksek mahkemenize borcumdur. tarihin huzuruna temeli türk devrimlerinden beslenen mustafa kemal'in yüksek ve dirayetli anlayışıyla çıkıyorum."
  • (bkz: 1283)
hesabın var mı? giriş yap