• isteksizlikle ayrilmaz bir ikili oluşturan durum. severek yaptiginiz bir sey bile isin icine mecburiyet girince kabusa donusur. mecburen ise gitmek, mecburen birisinin muhabbetine katlanmak falan gibi olaylar ise zaten kabusun kendisidir.
  • bütün o -bilin(e)meyen, bilin(e)meyecek olan- özgürlüklerin ve aşkların sonudur. (bkz: zorunluluk), (bkz: gelenek).
  • (bkz: mücbir sebep)
  • durumundalik. zihin berrakligina erisip delirmemek icin oynamak zorunda birakildigimiz kose kapmacalardan bir baskasi. neyse ki zaman geciyor hala.
  • insan içinde bir şekilde de olsa karşı çıkma isteği veren baskı.
  • kimi durumda seçeneksiz olmaktan ziyade, mevcut diğer seçeneklerin uygunsuzluğu münasebeti ile tam göbeğinde kalınan haldir.
  • mecburiyet...mahkumiyetin kibar hali. arapça cebir sözcğünden türemiştir. cebir arapça zor, zorlayış anlamlarına gelir. zoraki yani. mecbursun, kibar şekilde mahkumsun. nerede istemeden yapılan herhangi bir şey ahan da mecburiyetle karşı karşıyasınız. mecbursun yapmaya, mahkumsun. sorumluluk kılıfına sokar yine yaparsın o işleri. gıkın bile çıkmaz oturursun yerinde. her sabah kalkarsın işine tiksinerek gidersin, yaşarsın ama yaşadığın her ana lanet okursun. her nasıl olursa olsun harcanırsın yok yere...

    keşke...

    aklında sürekli bir şeyler olduğu halde elinde hiçbir şeyin olmaması. ben de bilirim bilirim elbet ama ah şu "şeyler" olmasa hayatta. içinde "şey" geçen cümleler, edebiyat dolu bile olsa mahkumdur anlaşılmazlık içermeye. asla karşı tarafa tam olarak anlatamazsın hislerini. sonrası malum...keşke, dahalarım bitmemişken**...

    hayallerin kadar özgürsün derler ya, eksik demişler. hayallerin kadar özgürsün, gerçeklerin kadar yakınsın o özgürlüğe...
    (bkz: hayatla alıp veremediği olan insan)
  • bu gün sabah kalktığımda feci şekilde sıçasım vardı. e tabii bir arkadaşımın bana hep hatırlattığı şeyi uyguladım. acıktıysan yemek ye yerine.. şimdi anlatmak istediğim şey o değil yalnız. konu sapmasın konu aslında çok çok farklı. sıçarken aklıma montla sıçmak geldi. derken mecburiyetten dolayı montla sıçmamız gerekirse diye düşündüm. tam o sırada bir beyin fırtınası, beni aldı götürdü farklı diyarlara. çok çok ama çok ciddi olmasadaa... üzerine düşünülebilecek birşey bu. düşündümki mecburiyet diye birşey yoktur. şöyleki; şimdi öğretmeniniz sizden para isterken keyfimden istemiyorum bu parayı çocuklar, sınıfa bir askılık gerekiyor. ondan istiyorum. şimdi bunu inceleyelim. burda açıklamasamda herkes birşekilde bu şeyden keyif alacak değilmi. zevk alacak yani. montunu asacak, yada öğretmen önlüğünü asacak. şmdi sen burda ben bunu mecburiyetten istiyorum dersen olmaz. orda başka bir kelime kullanılması lazım ama daha bulamadım o kelimeyi.
    başka bir örnek daha vermek istiyorum ki anlayın. kışın mont almak çoğumuza mecburiyet gibi gelebilir, ama değildir. daha sıcak bir vücut hali bize daha zevkli geldiği için mont alırız. dikkatinizi çekerim yine çıkar, yine zevk. alayınız piçsiniz! zevkiniz doğrultususunda annenizden babanızdan
    para istiyosunuz. olmadı onlar siz zevk alın diye alıyorlar bu montları. burdaki piç kelimesini lütfen orospu çocuğu olarak algılamayın. ben daha çok fırlama, şerefsiz, yada afacan göt farklı bi açıdan bakarsak birilerini kullanan olarak kullandım. kelimeye yeni anlamlar yüklenmiş gibi gelebilir, ama kelimeler araçtır, nası kullanırsanız öyle olur. ben ingiliz anahtarıyla fındık kırabilirm. ama o vida açmak için yapılmıştır, hiç farketmez. çağa ayak uydurun..
    ne diyorduk. tabi bu arada bütün bunları sıçarken düşünüyorum. sanmayınki çok yavaş sıçıyorum, hayır, çok hızlı düşünüyorum. biliyorum çok zekiyim. demem o ki çıktım tuvaletten, televizyon izlerkende aklıma gelmiş bu. dalmışım öyle düşünüyorum, farkında değilim tabi düşündüğümün, evet bende o andan itibaren dahi filan olduğuma karar verdim. hani böyle rüyada bölümün nasıl geçilceğini bulmalar falan, bulmacanın cevabı, 1 hafta boyunca çözülemeyen denklemde pisuara işerken bir damlanın ilhamıyla x i bulmam falan. bunları o an film şeridi gibi hızlı bir şekilde gördüm vee ben bir dahiyim. evet!
    sadede gelelim, şimdi ben bu dalma esnasında ulan harbiden mecburiyetten yaptığımız hiç bişey yok lan diyorum kii, birden ekrana adriana lima çıktı. evet sevgili okur, adriana lima bana hatırlattı ki karşılıksız, sırf mecburiyetten yaptığımız mnsktyim tek şey sevmek. sevmekten ziyade aşık olmak. şimdi ben bu hatuna feci vurgunum ya, o an içimde bi cıs etti. ulan dedim venezuela prensi, elbet yaşlanacan, adrianada elbet estetiklerle genç kalıp bana dönecek. işte bu kadar uzun vadeli planları yanlızca o cantatlısının yanında yatmak, koklamak, öpmek sarılmak için kurulduğunu farkettim ve dedimki, evet! nalet ossun! mecburiyet diye bişey var. eş anlamlısıda pisikopat sevgi, aşk falan...
    bu günlükte bu kadar sevgili sözlük.
  • ip kullanmadan el-kol-ayak bağlama sanatı.

    "kendini sevdiğin insandan uzakta tutabilme başarısı"nı gösterebilmemizdeki rolü büyük.
  • hayatın bug'larından biri.
hesabın var mı? giriş yap