• meclis kürsüsünde, aynı köyden biri asker biri pkk'lı iki gencin mezarları başında annelerinin gözyaşı döktüğünü, bu duruma bir son verilmesi gerektiğini anlatırken bir grup milletvekilinin saldırısına uğrayarak kürsüden yaka paça indirilen eski dep milletvekili.
  • düzenlenen bir konferansta kürtçenin resmi dil ilan edilmesi ve meclis'te türkçe ile birlikte kürtçe'nin de konuşulması gerektiğini savunan şahıs.

    http://www.haberturk.com/…?haberturk=haber&@=230883
  • havaların aniden soğumasından etkilenmiş vatandaş: http://www.internethaber.com/…s_detail.php?id=51202
  • bugunku radikal 2'de yayinlanan "bir zamanlar ermenilerin yasadigi bir kent" baslikli yazisiyla cok ciddi ve onemli bir tartismanin ilk adimlarini atmis...
  • sabah gazetesinin haberine göre devletle ilşkileri askıya alacaklarını söylemiş olan dtp kars il başkanı."devletle olan tüm ilişkilerimizi askıya alıyoruz. 3 gün devletin kimliklerini taşımayacağız. resmi dilini kullanmayacağız. yaşamsal ihtiyaçların dışında parasını kullanmayacağız" demiş. nevruzda olay çıkmamasına rağmen polisin müdahele ettiğini öne sürüp "işgal güçleri ancak böyle düşmanca saldırabilirlerdi " diyerek kendini ifade etmiş.
    yorum yapmaya gerek yok,alıştık zaten...

    http://www.haberturk.com/…507&cat=110&dt=2007/03/27
  • ergenekon meselesine en kayda değer yorumlardan birini getirmiş kişi:

    http://www.radikal.com.tr/…29.01.2009&categoryid=42
  • milletvekili adaylığı sırasında yaptığı konuşmanın başında ve sonunda kullandığı 7 kelimelik kürtçe ifade için 5 ay hapis cezasına çarptırılan adam.

    kullandığı her kürtçe kelime için 22 gün hapis cezası aldığını söyleyen alınak, “vicdan sahibi türklere sesleniyorum: sizler, türkçe, ‘hoş geldiniz’ dediniz diye cezalandırılsaydınız ve konuştuğunuz her türkçe kelime için 22 gün ceza alsaydınız acaba ne hissederdiniz? kendinizi hala ülkenin eşit yurttaşı sayar mıydınız?” diye sordu.
  • vazgeçmeyen, vazgeçirilemeyen, asi.
  • partisine gerekçelerini sıralayarak seçimli kurultay çağrısı yapmıştır.

    bdp genel başkanlığı'na!

    a n k a r a

    konu yetersizlik nedeniyle parti merkez yürütme kurulu’nun istifa etmesi ve seçimli kurultay yapılması hk.

    bilindiği gibi, pkk’nin sürmekte olan eylemsizlik kararı ile kürt sorununun demokratik (kansız) çözümü için büyük bir fırsat doğmuştur. buna rağmen merkez yürütme kurulumuz geçen zaman içinde basın açıklamaları dışında herhangi bir varlık gösterememiştir. yürütme kurulu’nun sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik projelerle sistemi kilitleyerek kürt sorununun demokratik çözümü için akp’yi baskı altına alamayacağı ve savaşın önüne geçemeyeceği artık gün ışığına çıkmıştır.

    bu durum karşısında aralık ayı içinde seçimli kurultay yapılması tarihi bir görev ve zorunluluk haline gelmiştir.

    partimizin yakın tarihi hakkında kısa bir değerlendirmede bulunacak olursak:

    1-pkk eylemsizlik kararı verdiği halde sınır içi ve sınır dışı operasyonlar tüm hızı ile devam ediyor. ormanlar ateşe veriliyor, dağlar ve yerleşim yerleri bombalanıyor, can kayıpları oluyor. peki biz ne yapıyoruz? demeç veriyoruz. iki defa "canlı kalkan olma" kararı verdik, ikisini de yüzümüze gözümüze bulaştırdık. ilkinde operasyonlarla ilgisiz bir noktada kasrik-qasrîk boğazı’nda şırnak vali’sinin asfalt yol bitişiğinde gösterdiği yerde çadır kurduk, geceyi orada geçirdik, sabah da basına demeç verip geri döndük. halka da bunun bir canlı kalkan eylemi olduğunu söyledik. oysa dünyanın hiçbir yerinde böyle bir canlı kalkan eylemi görülmemişti. ikinci canlı kalkan eylemi ise daha tam bir felaketti. ne yapacaklar diye dünya bize dikkat kesilmişti. ama bu ikinci canlı kalkan eylemi de hayal kırıklığı ile sonuçlandı. parti yürütme kurulu lice’yi bile çıkamadı, geri döndü. geri dönüşün gerekçesi, devlet güçlerinin izin vermeyişiydi. devlet elbette izin vermeyecekti. biz devletin kurduğu barikat kaldırılıncaya kadar, coplanma, kurşunlanma ve ölme pahasına orada beklemeliydik. devlet izin vermeyince uslu uslu geri döndük. aynı şey hatay dörtyol’a gidişte de yaşandı. devlet dörtyol’a girmemize izin vermeyince de geri döndük. ya hiç yola çıkmamalıydık ya da o barikatın önünde çadır kurup günlerce, gerektiğinde aylarca beklemeliydik.

    2-şimdi sonsuzluk uykusunda olan o melek gülüşlü meral zere’yi dava arkadaşları başlattıkları kampanya ve oluşturdukları kamuoyu desteği ile hapishaneden çıkarmayı başardılar. ama biz, meclis’te grubu olan ve milyonlarca insanın oyunu alan bir parti olarak meral zere’nin arkadaşlarının yaptığını yapmadık ve bugüne kadar tek bir hasta insanı cezaevinden çıkartamadık. ne acıdır ki, cezaevleri hakkında demeç vermekten başka hiçbir çalışma da yapmadık. pkk davasından hükümlü ismet bayhan erzurum cezaevi’nde kanser hastalığı ile cebelleşirken, durum acil olarak genel merkeze bildirildi, ama genel merkezde yaprak kımıldamadı. ismet bayhan büyük acılarla cebelleşerek cezaevinde hayatını kaybettikten sonra demeçlerin ardı arkası kesilmedi. şimdi de cezaevlerinde ölümle burun buruna olan daha pek çok mahpus var.

    türkiye hapishaneleri birer ölümevidir. hücreleri ortaçağ zindanlarındaki hücreler gibi ölü bir bir sessizlikle çevrilidir. engin çeber’in katledilişinden de belli olduğu gibi, zindanlardan tek farkı gece gündüz gözleri kamaştıran keskin bir ışıkla aydınlatılmalarıdır. buralarda beyaz ölüm hüküm sürmektedir. ruhları zincire vurulan mahpuslar diri diri kapatıldıkları bu mezarsı odalarda canlı cesetlere dönüştürülmektedir.

    pkk davasından müebbet ağır hapis cezasına çarptırılan turgut koyuncu’nun samsun cezaevi’nde birkaç hafta önce başına gelenler yüzlerce örnekten sadece biridir. turgut koyuncu çırılçıplak soyundurularak aranmak istenmesine itiraz ettiği için ağır işkencelerden geçirildi; kolu kırıldı, yüzü gözü paramparça edildi.

    öcalan’ın imralı’da uğradığı muamelenin hukukta ve insanlıkta yeri yoktur. on bir yıldır bir tabutluktan farksız bir hücrede tek başına tutuluyor. partimiz meclis’te grup olma gücüne ve avantajına sahip olmasına rağmen öcalan’ın yasal haklarına bile sahip çıkamamıştır. televizyon izlemek, ailesine telefon etmek ve isimlerini verdiği üç kişi ile görüşmek öcalan’ın yasal haklarıdır. kardeşi mehmet öcalan geçenlerde bir saatlik görüş hakkının ancak yarısını kullanabildiklerini söyledi. devlet 11 yıldır öcalan’a bu yasal ve insani haklarını vermiyor. imralı’da kürtçe konuşmak hala yasak. öcalan’ın insani ve hukuki haklarını savunmak için pkk’ye sempati duymak ya da kürt olmak gerekmiyor; insan ve demokrat olmak yeterli nedendir. biz parti olarak öcalan’a bu yasal hakları kullandıramıyorsak ve böyle kolay bir meselenin üstesinden bile gelemiyorsak, kendimizi gözden geçirmeliyiz. böyle bir yürütme kurulu kürt sorununun kansız çözümünde iktidara hangi irade ve direngenlikle baskı yapabilir?

    3- geçenlerde şırnak milletvekili sevahir bayındır’ı koltuk değnekleri ile meclis grup toplantısına girerken görünce utandık, üzüldük, suçluluk duyduk. suçluluk duyduk, çünkü sevgili bayındır altı ay yatağa çivili kalırken iç işleri bakanı ile vali koltuklarında keyif çattılar. evet, sevahir bayındır altı ay boyunca bağlı kaldığı yatağında acılar içinde kıvranırken onlar makamlarının tadını çıkarıyorlardı. peki biz ne yaptık? biz demeç verdik. oysa ne pahasına olursa olsun o iç işleri bakanı’nı istifa ettirmeliydik. dünyayı dar etmeliydik akp’ye. biz bunu yapmadık, o cılkı çıkmış diyalog adına defalarca iç işleri bakanı’nın ayağına gittik, elini sıktık, çayını içtik.

    4-meclis başkanı meclis’te yaptığı konuşmada, "hiçbir milletvekilinin bu kürsüde devlet aleyhinde konuşması haddi değildir" dediği halde, genel merkez yöneticilerimiz güya diyalog kaygısıyla koşarcasına onun düzenlediği kokteyllere katıldılar. cumhurbaşkanı’nın anti kürt ve anti özgürlükçü tavrı ortadayken, genel merkez yöneticilerimiz onun düzenlediği resepsiyonlara huşu içinde katılıyorlar.

    5-genelkurmay, sözde güvenlik gerekçesiyle pek çok yerleşim alanını yasak bölge olarak ilan etti ve etmeye devam ediyor. peki biz ne yapıyoruz? biz ankara’da demeç veriyor ve o bir türlü açılmayan diyalog kanallarını güya zorlamaya çalışıyoruz! oysa ülkemizin o toprak parçaları yasak cenderesinde tutulduğu sürece yatağımızda uyumak bize haram olmalıydı.

    6-eskişehir belediyesi yarattığı şehircilik projeleri ile birkaç ay önce bbc televizyonuna günlerce haber oldu. ne yazık ki bizim belediyeler dünya basınına giremediler. neden? çünkü yürütme kurulumuz belediyelerimizin önüne herhangi bir devrimci proje ve program koymadı, koyamadı. oysa halk bu belediyeleri bize kazandırmakla tarihi bir fırsat yarattı. her belediyemiz halkı yönetime katan yerel bir parlamentoya dönüştürülebilirdi. belediyelerimiz özerk birer cumhuriyet gibi çalışabilirdi; ekonomik, sosyal, siyasal, idari, dil, kültür… her alanda özerk bir cumhuriyetin işlevini yerine getirebilirdi. belediyelerimiz halkı yönetime katarak dünyaya parmak ısırtan projeler sergileyebilir ve kendi bölgelerini birer demokrasi cennetine dönüştürebilirdi. evet, öyle görkemli projeler oluşturup uygulamalıydık ki, dünya bizi incelemeye gelmeliydi. belediyecilikte dünya belediyecilik tarihine geçerek, ezilen öteki dünya halklarına örnek olabilirdik. peki biz ne yaptık? geçenlerde meksika’da yapılan dünya belediyeler birliği başkanlık seçiminde belediye başkanlarımız genel merkezin talimatı ile gidip akp’li kadir topbaş’a oy verdiler. bu nasıl bir siyaset, nasıl bir muhalefet anlamak mümkün değil!

    7-bugün kürtçe ’nin kullanılması için çok elverişli bir ortam oluşmuştur. ne var ki ortaya çıkan bu imkanı da değerlendiremedik. meclis kürsüsünde kürtçe konuşabilmek için tüm dünyanın sempatisini kazanacak ve "haksızlığın bu kadarı da fazla" dedirtecek projeler geliştirebilirdik. ama yapmadık. aynı şey milletvekili yemini için de yapılabilirdi, ama yapılmadı.

    8-başta recep tayyip erdoğan olmak üzere öteki parti milletvekilleri türklüğü dillerinden düşürmeseler de, türk halkı esasında meclis’te temsilcisizdir. biz imkansızı başararak ezilen türk halkının temsilciliğini ve sözcülüğünü de üstlenebilirdik. islam dinini makam ve zenginlik için basamak yapan ve aslında dinle ilgisi olmayan akp’yi teşhir ederek inançlı kesimin de alternatifi olabilirdik.

    ve yürüteceğimiz kurumsal diri bir muhalefetle mangalda kül bırakmayan başbakan’ı kıskaca alıp diyarbakır’da masaya oturmak zorunda bırakabilirdik. ne acıklı bir haldır ki, başbakan lütfedip ne zaman çağırdıysa koşarcasına ayağına gittik.

    9-partimizde iç demokrasi lafta bile yoktur. aykırı fikirlere nefes aldırılmıyor. genel başkan ve genel merkez yöneticileri formalite seçimlerle seçilmektedir. kurultay ve delegelerin iradesi hiçe sayılıyor. kimin genel başkan, kimlerin genel merkez yöneticisi olacağına partinin en yüksek karar organı olan kurultay değil üç beş kişi karar veriyor. bin bir güçlük ve masrafla ankara’ya gelen kurultay delegeleri önlerine koyulan listeleri noter gibi onaylayıp memleketlerine dönmektedir. milletvekilleri, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve il genel meclis üyeleri de seçimle değil merkez yoklaması ile belirlenmektedir. partililer ve halk da mecburen sandığa gidip bu adaylara oy vermektedir. parti için demokrasi olmadığı için binlerce yetişkin kadro atıl hale gelmiştir. parti ve halk iradesini hiçe sayan bu uygulama en başta partiye ve halka zarar vermektedir. bu haliyle olsa olsa köle bir toplum yaratabiliriz ki, buna hakkımız yoktur.

    10- iran faşist molla rejimi ihsan fetahiyan’ı idam edince genel merkeze yazılı olarak başvurulup birleşmiş milletler binası önünde hayat hakkı nöbeti tutulması teklif edildi. ama yürütme kurulu kılını bile kıpırdamadı. ne yazık ki, çok geçmeden fesih yasemin’i, ferzad kemanger ve adlarını şimdi hatırlayamadığım başka gençler idam edildi. biz koca parti, iran’da recm ve ölüm cezasına çarptırılan sakine aştiyan’ın avukatı kadar bile olamadık. sakine aştiyan’ın avukatı bütün dünyayı ayağa kaldırdı. faşist molla rejimi dünyadan yükselen tepkiler karşısında verdiği ölüm cezasını infaz edemiyor. ama ihsan fetahiyan, fesih yasemin’i, ferzad kemanger ve öteki gençler vince asılarak idam edildiğinde dünya ölü sessizliğine büründü. ne acıdır ki, dünya gibi partimiz de olabildiğince sessiz, tepkisiz ve edilgendi. iran’da sorgu sırasında konuşmamak için dilini koparan metin ercan’ın ölümle karşı karşıya olması acaba kaçımızı ilgilendirdi ve rahatsız etti? idamlardan sonra iran cumhurbaşkanı mahmut ahmedinejad ankara’ya geldi. geldi, hükümet tarafından el üstünde ağırlandı, bizim vergilerimizle yedi, içti ve mutlu bir şekilde ülkesine döndü. biz, türkiye’deki bir avuç uygur türkleri kadar bile olamadık. çin başbakanı türkiye’ye gelince, uygur türkleri protestoları ile dünyayı ayağa kaldırdılar. gelgelelim bir halkı temsil ettiğini söyleyen bizler, faşist ahmedinejad’a karşı kılımızı bile kıpırdatmadık. ne de olsa orada idam edilen gençler bizim çocuklarımız değildi!

    açıktır ki, biz devrim partisi değil seçim partisi olduk. bu haliyle birkaç ay sonra yapılacak seçimde 150-200 milletvekili çıkarsak bile devlete ve hükümete adım attıran bir güç olmayacağız. çünkü biz epeyce bürokratlaştık; mücadele ederek ve kurumlaşarak haklarımızı tesis etmek gibi bir siyasal gelenek yaratmadık, yaratmak istemedik. bu haliyle seçimden sonra tekrar silahlar patlayacak, siyaset yeniden kana bulanacak. bunun devletten sonra ikinci derecede sorumlusu da biz olacağız.

    11- diyarbakır ağır ceza mahkemesi’nin tutuklu kürt siyasetçilere uyguladığı kürtçe yasağı bıçağın kemiğe dayandığı yerdir. biz parti olarak bu arkadaşlarımızı kaderleri ile baş başa bıraktık ne yazık ki; etkili projelerle onlara sahip çıkmadık. bizim etkisizliğimiz yüzünden savcılar o kadar umursamaz ve rahattı ki, davayı ancak bir buçuk yılda açtılar. şimdi de kürtçe’yi yasakladılar. peki biz ne yapıyoruz? biz diyarbakır’a gidiyoruz, basına demeç veriyoruz. bıçağın kemiğe dayandığı bu cebelleşmede ya bıçak kırılacak ya da kemik. aslına bakılırsa bu davayla özgürlükler için çok iyi bir fırsat doğmuş bize. kefenlere bürünerek yüz binler halinde pasaportsuz, kimliksiz maxmur’a, oradan da dünyanın sınır kapılarına dayanmalıyız; gerektiğinde o gümrük kapılarında aylarca bekleyip aç susuz on binlerce ölebilmeliyiz. özgürlüklere ancak böyle militan bir toplumsallıkla ulaşabiliriz; gerisi boştur, hayaldır, zaman kaybıdır. unutulmasın ki, hapishanelerdeki insanların canları ve özgürlükleri bize emanettir.

    değerlendirileceği gibi, bugün tarihi bir kavşaktayız. bu kavşakta hızlı düşünüp hızlı karar vermek durumundayız. ya hükümetin sürdürdüğü kör siyaseti o alışılmış sonuçsuz tepkilerle karşılayıp seçim partisi olacağız ya da bu altın fırsatı değerlendirip bu kanlı düğümü çözeceğiz.

    konuşmamız gereken mesele, yıllardır sürdürdüğümüz politik tarzımızı değiştirip değiştirmeyeceğimiz meselesidir. politik tarzımız temel değişimlere uğramadıkça, kimse kusura bakmasın, olduğumuz durakta daha çok bekleyeceğiz. oturup döneme denk düşen yeni bir politik tarz üzerinde uzun uzun tartışmalıyız. siyasal sonuçlar elde etmek için neler yapabiliriz, bunu tartışmalıyız. kimse tembelliğini ve siyasal darlığını başkasının arkasına saklanarak örtmeye kalkışmasın. kimse bir yerlere sığınarak kendisini yaşatmasın. aslında böyleleri güç vermekten ziyade ayak bağıdır. siyaset, dengeleri lehe değiştirme dirayeti ve ustalığıdır. hele bizim siyasetimiz kavrayıcı bir akıl, çelikten bir sakınmasızlık ve uzun öngörü isteyen bir iştir. devrimci siyasetçi mazeret aramaz ve yakınmaz, iş üretir; en ümitsiz zamanlarda bile ümidin sesidir ve yenilgilerden zaferler yaratan kişidir.

    doğada, sağlıkta ve insan ilişkilerinde bile sonuç vermeyen yöntemler terk edilir. gözümüze kullandığımız bir merhem rahatsızlığımızı gidermiyorsa o damlayı değiştiririz. siyasette de böyledir, mücadele yöntemlerimiz sonuç vermiyorsa yöntemlerimizi zaman kaybetmeden gözden geçirmek zorundayız. yoksa kendi kendimizi tekrarlamaya ve kan kaybetmeye başlarız.

    ben bilmiyorsam lütfen siz söyleyin; bizim hükümeti sıkıştıracak kaç projemiz var? hükümeti hangi konuda kıskaca alabildik? geride bıraktığımız dört yıl içinde hükümeti sallayan hangi pratiği sergileyebildik? yaşanmakta olan devrimci duruma ve arkamızdaki büyük halk desteğine rağmen hükümete hangi demokratik adımı attırabildik? bir tek örnek gösterebilir miyiz?

    dediğim gibi şimdiki politik tarzımız değişmeden sürerse, medyada haber olmaktan başka bir şey olmayız. o zaman da etkileyen, değişime zorlayan, değiştiren ve baskıları gerileten bir güç çıkmaz ortaya. sayıları neredeyse iki bini bulan partili arkadaşımız hala cezaevinde ise, bunda bizim caydırıcı bir güç olmayışımızın çok etkisi vardır. siyasetin anayasası güçtür. gücünüz yoksa her türlü haksızlığa açık hale gelirsiniz.

    ama…tarzımızı demokratik radikalizm ve her alanda kurumlaşma yönünde değiştirirsek şimdi hayal bile edilmeyen değişim ve dönüşümlere imza atabiliriz. şu sözümü ister bir eleştiri, ister bir sitem olarak kabul edin: değişim isteyen bu diri potansiyel başka bir ülkede olsaydı devrim olurdu. ama bizde olmuyor. peki neden? işte soracağımız ve cevabını mutlaka bulmamız gereken soru budur.

    zaman düğümü çözme zamanıdır. iç ve dış dengeler elverişlidir. gelgelelim merkez yürütme kurulumuz bu tarzı ve kapasitesi ile bu büyük dönüşümü gerçekleştiremez, başaramaz.

    tüm bu nedenlerle yürütme kurulu’nun istifa etmesi ve aralık ayı içinde seçimli kurultay toplanması tarihi bir ihtiyaç ve ödev haline gelmiştir. bu yaşamsal kararı alacağınızı ümit eder, saygılar sunarım.

    1 aralık 2010

    mahmut alinak

    parti üyesi
  • digorlu bir köylünün işkence görmesine ilişkin "işkencenin hayvani bir uygulama olduğu" şeklinde demeç verdiği için 14 ay 17 gün hapis cezası alan eski milletvekili.

    http://www.birgun.net/…73&year=2010&month=12&day=23
hesabın var mı? giriş yap